Part 1

1.5K 85 33
                                    

*Hikayeden bağımsız bir şekilde bu müko gifi koymak isterdim. Sonlara doğru saç stilleri bu şekilde olacaktır. No spoiler.*şeytanigülüş* Ayrıca müzik ile okursanız çok hoş olabiliyor. 

**Sandığınız gibi alarmla başlayıp klasik bir fic olmayacak. Lütfen bıkmamaya çalışarak ilgiyle okuyun. Bir kısa filmden esinlenerek yazdım fakat değişiklikler elbette oldu. Yazdığım ilk ChanHun olacak. Daha nicelerine... Bu arada, one shot olarak yazdım lakin 3000 kelimeyi aşınca partlara ayırmak zorunda kaldım. Eğlenceli okumalaaar^^

Çalar saatin yaklaşık yirminci çalışında zorlukla kolumu uzattım ve düğmesine bastım. Hayatımın arka fonunda iç karartıcı ve sıkıcı bir şarkı çalmaya başladı. İşe gitmekten nefret etsem de bu koca şehirde hayatta kalabilmemin tek yolu buydu. Üzerimdeki ağırlıkla yatağımdan kalktım. Her gün beni yiyip bitiriyordu. Her gün yaşama isteğim daha dibe çekiliyor ve beni boğuyordu.
Gerçekten yaşıyor muyum?
Bunu her sabah kendime sorarım. Gerçekten yaşamak bu mudur?Sabah rutinlerimi bıkkınlıkla halledip evden çıktım. Bir çok insanın hayalini kurduğu o yüksek,ışıltılı,para kokan bir holding de çalışıyordum. Aldığım para, ne yazık ki çevremde ki insanların daha iyi niyetli olmasını sağlamıyordu. Herkesin yüzünde ki hırs, öfke ve doyumsuzluk açıkça görülüyordu.

Yol kenarında ki pastahaneden bir poğaça kapıp metroya koştum. Hey, özel arabama binmemi beklemiyordunuz değil mi? Çalışmaya başlayalı beş ay olduğu için henüz zengin bir piliç sayılmam. Fakat bu güzel. İş yerinde ki asık suratları beynime kazımaktansa sabahları genç kızların arkadaşlarına anlattıkları dedikoduları, orta yaşlı insanların hastalıklı telefon görüşmelerini, kimseyi umursamayan gencin kulaklığından gelen ilginç şarkıları dinlemek kısa bir zamandır hobim.
En nefret ettiğim şey ise öpüşen çiftler. Şuan karşımda oturanlar gibi. Yüzümü buruşturup ayağa kalktım ve pek dolu olmayan metroda süzülerek kapıya ulaştım.
Yine ultra sıkıcı,berbat bir gün daha!
Kravatımı son kez düzeltip güvenliğe hafifçe kafamla selam verdim. İçeri hızlıca girip asansör yerine merdivene yöneldim. Buralar daha sessiz ve temiz oluyordu. Nedeni ise gayet açık.
Odam diyebileceğim bir yerim yok. Hem yeni olduğum için hem de henüz çok iyi bir çalışan değilim. Çalıştığım yenin departmanına girdim ve bir kaç kişiye tekrar selam verdim. En gençleri ben olduğum için saygısız görünmek istemezdim. Çantamı ve ceketimi masamın kenarına koyup bilgisarayı açtım. Bütün gün şirketin muhasebe hesaplarını kontrol ediyor, stajyerleri inceleyip uygun olanları şefime iletiyor ve fotokopi makinasıyla uzun bir süre bakışıyordum. Ve bazen de oyun oynuyordum elbette. Tek iyi noktası masamın cam kenarında olması ve insan karmaşasını rahatlıkla izleyebiliyor olmamdı. Bundan nedensizce zevk alıyor ve insanların telaşlı hallerini izlemekten işimi unuttuğum bile oluyordu. Aynı şuan olduğu gibi...

Başımda dikilmiş bana boş gözlerle bakan şefime ufak bir özür sunup elindeki dosyayı alıp sevgilimin yanına gittim. Tanrım, en çok vakit geçirdiğim şey kesinlikle fotokopi makinesiydi. Oflayarak dosyadaki belirli kağıtları alıp işimi çabucak hallettim. Arka fonda çalan sıkıcı şarkı hayatımı öyle güzel özetliyordu ki, delirmek üzereydim.

Şefin odasına girip dosyayı bıraktım yerime geri döndüm. Akşam 5'e kadar bu şekilde monoton hayatıma yön vermeye çalışmış ve yine başaramamıştım. Mükemmel(?) Gangnam'a geldim geleli yüzüme doğru dürüst bir gülümseme bile hakim olamamıştı. Ah, evet! Toplantıda aptal Ceo'nun en az kendisi kadar aptal esprilerini dinlemiyor ve herkes kahkaha atınca göze batmamak için bende ufaktan gülümsüyordum. İçimden ise kusma isteği geliyordu.

Eşyalarımı toparladım ve harika iş yerimden kendimi attım. Yakınlarda bir restorana girip karnımı doyurdum ve evime yol aldım. Yanımdan geçen aceleci insanlara üzülüyordum. Ölmeye bile zamanları yoktu.

Metro da kendime uygun bir yer bulup oturdum. Uzun boyum sayesinde öğrenciler arasında bayağı sırıtıyor olsam da umursamadım. Önümde durun kızların eski sevgililerini, mesajlaşmalarını, yakında olan Bigbang konserinde ne giyelim konulu garip konuşmalarını dinledim bu süre boyunca. En azından onların konuşacak konuları vardı.

Evime girinci derin bir nefes aldım takım elbisemden kurtuldum. Bunun içinde ne kadar asil hissetsem de beni boğuyordu. O sırada ev telefonuma bir sesli mesaj bırakıldığını yanan kırmızı ışıktan fark ettim. Düğmeye bastım ve kendimi yatağıma attım.

''Chanyeol-ah! Nasılsın güzel oğlum? Büyük şehir sana iyi gelmiş olmalı. Umarım sağlıklı yemekler yiyor ve çok çalışıyorsundur. Sen akıllı bir çocuksun. Aaah, seni uzun zamandır arıyorum fakat açmıyorsun. Kız arkadaşınla birliktesin veya partilerde sürtüyorsun değil mi? Ahahah. Eğlenmene bak. Yakın zamanda beni ara Chanyeol! Seni çok özledik!''

Yüzümde oluşan silik gülümsemeyle düğmeye bastım ve sağıma döndüm. Annem fazla hayal kuruyor olmalıydı. Kız arkadaş ve parti? Doğrusu bunlar hayalimdi. Büyük şehir eğlenceli olur diye düşünmüş ve deli gibi derslerime çalışmıştım. Ama elimde olana bakacak olursam, tamamen boştum...

//

Bu sefer çalar saatin ne kadardır çaldığını tahmin edemeyecek kadar uyuyakalmıştım. Tanrım! İşe yetişmem için sadece 20 dakikam vardı! Hızla üzerimi giydim ve saçlarıma dokunmadan evden fırladım. Erken yatmama rağmen nasıl olur da uyuklayabiliyordum bu kadar? Sanırım beynim düşünmekten yorulmuştu. Metroya daldım ve içeridekilerin korkunç görüntümü garipseyen bakışlarını bir kez daha umursamadım. Bu sefer geç kaldığım için kimseye dinleyemezdim çünkü içim korkuyla dolup taşıyordu. İşimi kaybedersem kendimi evime kilitler ve öylece ölmeyi beklerdim. Biliyordum. Ayakkabılarımı yere hızlı ritimler de vurup durağı bekledim.

Sonunda!

Kalabalığı yarıp uzun bir koşuya çıkarken saatime bakmayı ihmal etmedim. Oh! 6 dakika da orada olmam mümkündü. Daha hızlı koştum ve güvenliği ilk kez es geçip aklıma çıkarken özür dilemeyi not ettim. Başarmıştım. Şef departmana henüz gelmemişti. Derin bir nefes aldım ve kendimi öylece sandalyeme bıraktım.

''Bu halin ne Chanyeol-sshi? Ceketine kadar terlemişsin.''

Yan masamda oturan Xiumin tatlı gülümsemesiyle beni uyardı. Gözlerimi ona diktim. Sadece baktım çünkü hala nefesim düzene girmemişti. Ayrıca, bu çörek suratlı benimle konuşmazdı. Adımı bilmesi bile saçma bir şekilde önemli hissettirmişti.

Bakışlarımdan ürküp 'ups' dedi ve bilgisayarına geri döndü. Amacım korkutmak olmasa da iyi olmuştu. Kimseyle konuşmaya niyetim yoktu. Bu arada, bugün tuhaf olsa da arka fonda biraz daha neşeli bir şarkı çalıyordu. Tek kaşımı kaldırıp sağı solu inceledim.Keyfimi yerine getirecek herhangi birşey yoktu hatta aksine iş ortamı içimi bayıyordu. Anlam veremesem de fazla takılmadım ve dışarıyı izlemeye başladım.

Saat henüz 7.04 olduğu için ortalık sakindi. Asıl 8 de dolup taşıyordu ve insan selini izlemek cidden eğlenceli oluyordu. Çenemi elime dayayıp izlemeye devam ettim. Bir anda istemsizce gözüm karşı bloğa yöneldi.

Aman Tanrım!

you define perfection// chanhun[one shot]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin