"Binlerce insanın içindeyken yapayalnızım, hiç kimse yokmuş gibi. Yalnızken de çok kalabalığım..."
1.BÖLÜM: "YARA"
*Burası dünya!*
Geçmişin geleceği kamçılamaya devam ettiği, saflıktan bir uranyum çağı kadar uzak, kötülük balçığına bir kalp ritminin atış süresi kadar yakın ve karanlığın büyük bir yangından geriye kalan isler gibi insanların kalbini, ruhunu ve benliğini ele geçirdiği bir dünyaydı burası. Benim dünyamdan çok farklıydı. Bir kutbunda şafak ağarıyorken bir kutbunda gece kararıyordu. Bir yerlerde bir bebeğin ağlama sesine karışıp giden birkaç damla mutluluk gözyaşı zamana yayılıyorken, bir yerlerde bir ananın acı feryadı soğuk bir cesetle birlikte yarım metrelik bir çukura gömülürken evladı için döktüğü matem katranı toprağı ıslatırdı. Kimileri bir varmış bir yokmuş diye başlarken hayatlarına kimileri yaşarken yok olmakta varmış diye devam etmeye çalışmış yoluna. Bir yandan ademoğlu somut bir şekilde yaratılıp Tanrı'nın koyduğu kurallar çerçevesinde özgürlüğe ulaşmayı ümit ederken, bir yandan cinler soyutluklarını kullanıp Semum ırkını oluşturarak insanlara özgürce musallat olmak için yemin etmiş. İlkbahar da küçük tomurcuklar çiçek açarken, sonbahar da büyük, yıllanmış ağaçlar yaprak dökmüş. Yazın, bedenler sıcağa maruz kalıp ruhlar çırılçıplak dolaşırken, kışın, beden de ruh da ayaza mahkum edilmiş. Ölüler toprağı yaşayanlar için beslerken yaşayanlar ölenlerin toprağını kurutmuş. Bir günde bin bir kişi doğarken bin kişi yok olmuş. Kötüler masumları tozlu ayakkabılarıyla ezmiş, masumlar suistimal edilmiş iyi niyetlerin altında kötülük yapmaya başlamış. Beşerlerin katlettiği bütün duygular duygusuzluğunu ilan etmiş, hisler silikleşmiş, duygusuzluktan hissizliği peydahlamış. Dünya dönmekten vazgeçmemiş, insanlar teker teker sarhoş olmaya başlamış. Yerçekimi etkisini yitirmiş,insanlığı katledenler yüzünden insan olmaktan utananlar boşlukta yuvarlanmaya başlamış. Yıldızlar kaymış, dilekler gerçekleşmemek üzere gökyüzünün sonsuzluğun da kaybolmuş. Bu sonsuzluk, artık bütün canlıları bir arada tutan tek unsur olmuş. Yeryüzünün biricik çatısı artık insanların da tek çatısı olma sorumluluğunu yüklenmiş bulutlarına. Din, mezhep, ırk, dil, ideoloji vb. gibi beşer kavramlar ortaya atılmış ve insan olmak için elzem olan değerler yitirilmiş. Vicdan susturulup, merhamet köreltilip, kalp sağırlaştırılmış. Tüm çareler acıyla sevişmiş, çaresizliğe gebe kalmış. Ruhlar satılmış, hayaller rutubetli tavanlara asılmış, sessizlik en sesli çığlıkların kalkanı olmuş. Ve sonra milyarlarca katili içinde barındırmaya başlamış bu gezegen. Hepsi yavaş yavaş kendini ve insanlığı yok etmekle görevlendirilmiş milyarlarca katil...
"İnsan insanın kurdudur!" evet, böyle demişti Thomas Hobbes.
*Burası dünya değil! Burası benim dünyam: Zihnimin içi, kargaşa meydanı.*
Düşünceler, en zehirli zaman öldürücüleriydi. İşlerini profesyonel seri katiller misali hallederler ve mekan tanımazlardı. Bu art arda işlenen cinayetleri inceleyemezdiniz çünkü stabil bir mahalli yoktu. Ancak varlıklarından zihninizde bıraktığı izler aracılığıyla haberdar olurdunuz. Buna onlarca kez tanık olmuştum, her defasında oradaydım. Oysa ki onlar kusursuz olduklarının yanılgısına kapılarak böbürlenirken benim tanıklığımdan bi'haberdiler.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DÜŞ KAÇAĞI
Mystery / Thriller"DÜNYA SANA HEDİYELER SUNMAZ, İNAN BANA. BİR YAŞAM İSTİYORSAN; ÇAL ONU!" Kaçtım. Ama biliyordum, onunla hiç karşılaşmasaydım hiçbir zaman tamamlanamayacaktım. Onun bir rengi yoktu. Kalbinden uzaktaydı. İçinde bir yerlerde kaybolmuştu sanki. Bana yak...