Rüveyda " Doktor Bey lütfen açıklar mısınız? " diyerek söze girdi yine.
Doktor " Ya iyi ya da kötü demek şu. Gırtlakta bizim nodül dediğimiz küçük dil boyutunda kitleler görüyorum. Bu kitlelerden parça alınıp biyopsi yapılması gerekiyor. Biyopsi sonucunda bu parçalar iyi huylu ise tabiki sonuçta iyi. Parçalar kötü huylu ise " diyerek sustu.
Doktor ellerini birbirine kenetleyip başını önüne eğdi. Nasıl söylesindi? Her ne sonuç olursa olsun hastaya söylemelisiniz diye öğrenmişlerdi ; ama Rüveyda' nın kömür gözlerini irileştirerek ve daha da koyulaştırarak kendini sorgular biçimde bakmasına yüreği dayanamamıştı. Öyle ya babası için meraklanan , aslında kötü bir şey olmasından korkan , kalp atışlarını hızlandıran ve korkudan ürperen yüreğini Rabbine dua dua yalvararak ısıtmaya çalışan bir bayan vardı karşısında.
Odadaki herkesi suskunluk esir almıştı sanki. Mustafa Bey geldiğinden beri zaten hiç söze girmemişti. O bıcır bıcır Rüveyda bile belleğindeki tüm kelimeleri unutmuş, sadece dua yüklü olanlarını dilinden kalbine akıtıyordu. Öyle yaa " Ben size şahdamarınızdan bile daha yakınım" diye buyuruyordu Yaratıcısı.
Sessizliği bozan yine doktor oldu. Son cümlesinden başlayarak konuşmasına devam etti. " Parçalar kötü huylu ise sonuç kötü yani kanser. Şimdi net konuşmak için erken. Sizi korkutmak da istemem . Biraz önce de söylediğim gibi merkezdeki Eğitim ve Araştırma Hastahanesine gidip oradaki hocalara muayene olun. Ben yapılan tetkikler sonucunda gördüğümden bile emin olmadığım şeyleri söyledim . Onlar daha fazla tetkik yaparak ve çıkan sonuçların kaynağını araştırarak tedavi gerekiyorsa ona göre yaparlar. Geçmiş olsun "
Rüveyda babasına bakıp ayağa kalktı babası da kalkınca " Bizi aydınlattığınız için teşekkürler doktor bey ." dedi.
Mustafa Bey " Çok ilgilendiniz sağolun. Müsadenizle " diyerek odadan çıktı.
Mustafa Bey çok metanetli bir insandı . Başına ne gelirse gelsin bu da bir imtihan , Allah'tan gelmiş başım gözüm üstüne der ve Rabbinin rızasını umarak ona tam bir teslimiyetle sığınırdı . Allah'ım lütfun da hoş kahrın da diyerek hayatına devam ederdi.
Rüveyda ' nın gözleri dolu doluydu. Kafasında binbir cevabını bulamayan soruyla sessizce hastahaneden çıkıp arabaya gitmekte olan babasını takip ediyordu.
Babası marketin önüne geldiğinde arabayı park etmeden "Kızım eve bırakayım seni " diyerek sessizliği bozdu.
Rüveyda "Yok baba zahmet etme ben kendim giderim. Hatta bugün kapatsan da sen de dinlensen olmaz mı? " diyebildi boğuk sesiyle.
" Olmaz kızım zaten kaç gündür yarım gün çalışıyorum. Biraz toparlayayım burayı. Eve giderken Enes' e durumu biraz izah et kızım ben yokken bakıversin buraya " dedi Mustafa Bey.
Rüveyda " Tamam baba Allah kolaylık versin " diyerek arabadan inip eve gitmek için yola koyuldu. Gözlerinde biriken yaşları özgür bırakmıştı artık. Hıçkırarak ağır adımlarla yürüdü. Çok zor bir durumdu. Kendini cendereye sıkışmış gibi hissediyordu. Kötüyü düşünmemesi gerektiğini biliyordu, belki o kitlecikler iyi huyluydu ,vesveseye hiç gerek yoktu. Bir yanı böyle derken diğer yanı olmasını hiç istemediği bir sonuçla karşı karşıya kalıyordu. O zaman gözyaşları yanaklarını daha çok istila ediyordu. "Allah'ım Şafi ismi şerifinle Sen, babama ve tüm hastalara şifa ver " dedi.
Yol üzerindeki amcasının evini görünce gözyaşlarını elinin tersiyle sildi. Kapıyı çaldı Enes kapıyı açtı. "Oo kuzen hoşgeldin içeri buyur " dedi.
Rüveyda " Yok kuzen sağol. Yarın babamla merkeze hastahaneye gideceğiz . Hastahane işine belli olmaz biliyorsun. İşimiz uzun sürebilir . Bir ya da bir kaç gün markete göz kulak olabilir misin ?" dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
♡ Minik Kalbim ♡
RomanceHasret... Gözyaşları... On altı yaşında bir kız çocuğunun tüm hayatını etkileyen korkusu... Zamanı gelip evlendiğinde minicik bir kalbin atışlarını hiç duyamayacağı düşüncesiyle kendini cenderede hisseden Derya... Rüveyda ve Mert'in özlem dolu hikay...