Biz insanoğlunun doğasında vardır sabretmek, yada sabretmek zorunda kalmak. Hepimiz sabrederiz bekleriz, ümit ederiz sabrımızın karşılığının mutluluk olacağını sanarak. Beklediğimizi alır mıyız? Belki. Peki nedir mutluluk? Ailemizin yanında olmak mı, sağlıklı olmak mı, yaşamak mı, gülebilmek mi, sevebilmek mi? Ya hiçbiri sizi mutlu edemiyorsa? Aslında bir yerde uzak veyahut yakında bir yerde mutluluk saklıdır herkes için. Önemli olan onu bulabilecek güce sahip olabilmektir. Güçlü olduğumuzuda hissettiğimizde bizi aramaktan alıkoyan nedir peki? Aslında cevap çok basit. Çünkü biz onunla yaşıyoruz. Çoğu yaşayamadıklarımız, yaşamaktan pişman olduğumuz şeylerin en birinci sebebi odur. Korkularımız. Peki neyden ne için korkarız? Bir soru daha. Hayat aslında soruların cevaplarının sorular olduğu koca bir paradokstur. İlk sorunun cevabını bulabilmek için son sorunun cevabını bulmak gerekir. Ama son soru sonsuz uzaklıktadır. Yani onu bulamayan için ilk sorunun cevabı basit, yüzeysel kelimelerden geçecektir. "Mutluluk başarıdır, mutluluk sevdiklerinle olmaktır. Hava güzelse çıkıp gezin hava alın etkinliklere katılın sevin sevilin kızmayın..." gibi. Ama derin insanlar, çevreyi incelemekten çok sorgulayan insanlar mutluluğun bu kadar basit olmayacağını anlar zaten. Canınızı bir şey sıktığında dışarı çıkıp hava almanız moralinizi düzeltmez bilakis müzik dinleyip iyice üzülmenizi sağlar ancak. Yada sevdiklerinle olmak; mutsuzken annenin babanın dizinin dibinde oturmak seni ne kadar motive edebilir ki. Mutluluğun kelime tanımıda yanıltıyor olabilir insanları. Mutluluk seni güldüren kahkaha attıran her şey değildir. O kahkahanın ardından gelebilecek kötü bir haber seni yerle bir edebiliyorsa az önceki halinden eser bırakmıyorsa yaşadığın şey gerçekten mutluluk mu?
Benim burada anlatmak istediğim şey mutluluğun imkansız olduğu yada hep mutsuz olduğumuzu iddia etmek değil. Amacım artık gözümüzü açmamız hayata gerçeklikle her yönüyle bakmamız. Ama en vurgu yapmak istediğim yer korkularımızı yenmemiz. Düşünmenizi istiyorum. Yapmayı en çok istediğiniz şeyi ve neden yapamadığımızı. Çevremden örnek vermek istiyorum bende. Ressam olmak isteyen ama matematik okuyan bir arkadaşım var. Nedenini sorduğumda ressamlığın maddi bir sermaye getirmediğini, onca sene okuyup işsiz kalmasının ailesi tarafından kınanacağını bundan korktuğunu söyledi.
Başka biri tiyatro okumayı istediğini ama ailesi eğer öyle olursa televizyonlara çıkan diğer insanlar gibi yoldan çıkacağını akrabalarının iyi şeyler konuşmayacağını söylemiş. Reddedilmekten korkan arkadaşım tabikide aklının hayal kısmına attı bu idealini.
En büyük hayali dünyayı gezmek olan kişi bahsettiği herkesin 'kız başına gezenlerin sonu hayır olmaz. Hem başına bir şey gelirse ne yapacaksın? Karma bir gezide kendini ne kadar koruyabilirsin ki? Herkes senin gibi saf düşünmüyor kullanılmak bile söz konusu. Ailenin bu hayalini duyması bile iyi olmaz. ' Lafları üstüne gidemeyeceğini hissettiği halde bunu kimseye söylemedi. Ama anlaması zor değil. Geziden bahsedince gözlerinde yanan ışığın yanıp aynı anda sönüp korkuya dönüşmesi büyük kanıt.
Burada ilk iki örneği ele alıyorum. Neredeyse herkeste olan 'ailem ne der?' korkusu kişiyi o kadar ele geçiriyor ki gitmek zorunda oldukları bölümleri okurken aynı zamanda hobi olarak resim yapmak yada tiyatroyla uğraşmak yorucu, gereksiz yada üşenmelik bir iş olarak görülmeye başlıyor. Ne de olsa sonunda okuduğum bölümün mesleğini yapacağım diye. Tabi bu dediklerimi yaşamış yinede yılmadan istediği şeyi yapmak için korkularına şeye kafa tutan göğüs geren güçlü insanlar vardır. Ve ben onları bu cesaretlerinden dolayı tebrik ederim. Kendiminde o kadar cesur olması için sınırlarımı zorlarım. Tabi benimde korkularım (ki ben sonsuz korkulara sahip olduğumu düşünüyorum. Belki de en korkak insanoğlu.) onlara benzememi engelliyor.
Burada dediklerim hiç kimseyi takmayın büyükleri dinlemeyin her istediğinizi düşünmeden yapın değil. Bu konu biraz derin o yüzden herşeyi benim anlatmamı beklemeden sizde mantık çerçevesi içinde düşünün. Ne kadar gereksiz, endişe dolu, hastalıklı korkular tarafından YÖNETİLDİĞİMİZİ görün. Demek istediğim misal; bazen bizimde korkuları yenip korktuğumuz şeyleri tek sefere mahsus olsada yaptığımız çılgınlıklarımız vardır. Böyle bir durumdayken öncesinde yada yapma esnasında senaryoları kurmaya başlarız.'Şu anda bunun sonucunda bu bu olacak, şu kızacak, şu dövecek' her saniye düşünmekten yaptığımız şeyin tanınıda almadan, vakit o çılgınlığın cesafını çekmeye gelir ama beklediğinizin çok altında tepki alışınız veya hiç farkedilmemesi sizi şaşkına çevirir. Ama sevincinizi madem böyle olacaktı keşke daha çok uğraşsaydım, biraz daha özen gösterseydim sancıları tutar sizi. Koca pişmanlıklar 'mutluluğunuza' gölge düşürür. Buradada vurguladığım son şey korkular olmak zorunda bir yere bağlı kalışımız söz dinlemek zorunda oluşumuz doğanın bir kanunu. Maksat gereksiz korkulardan arınmak. Tabi her zaman az tepkiyle karşılaştığımızı iddia etmiyorum daha feci durumlarda bulabiliyoruz kendimizi ama ufkumuzu önceki bahsettiğim konuda genişletirseniz bunuda önceden kestirmeniz zor olmaz. Kendinize bir şans verin. Hayatta sizden değerli tek şey varsa oda bıraktığınız anılardır. Cesaretiniz sayesinde mutlu olacağınız anılar.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BİR POLLYANA'NIN GÜNLÜĞÜ
General FictionGeçmişten bu yana en eski zamanlardan beri insanlar hep bir arayış içindedir. Kimi nasıl yaratıldığını kimi neden yaşadığını kimi nasıl mutlu olacağını arar durur. mutluluk konusunda biz günümüz insanı mutluluğu düşünerek bulmaktansa, yüreğimizin se...