Tanıtım 2: Rüya

49 5 0
                                    

Genç kız sıcak yatağında huzursuzca kıpırdandı... Bu geceler bitmek bilmiyor gündüzler ise hemen geçiyordu, anlam veremiyordu zamana. Tekrar düşüncelere dalmıştı... Bazen hiç bir şey düşünmeden dalıp gidiyordu ve sonrası daha boştu...

Yorganına sarıldı ve müzik açarak uyumaya çalıştı, mayışmıştı. Müzik her zaman işe yarardı. Bir büyü gibiydi ona göre. Sadece nasıl ve nerede kullanman gerektiğini bilecektin o kadar...

Gülümseyerek gözlerini kapattı...

İlerliyorum... Bir koridordayım ve o da orada, etraf melisa ve yesemin kokuyor... Yasemin benim kokum... Onu karşımda görüyorum... Neden yüzü yok? Hayal kırıklığıyla gözlerimi kırpıştırıyorum. Sanki sinema izler gibiyim, ya da televizyon ekranına bakar gibi... Daha önce bana teklif etmiş ama ben kabul etmemişim... İçim burkuluyor, o anda anlıyorum birisi bir şey demesin diye kabul etmediğimi...
Oysa ben onu seviyorum... Yüzünü bilmediğim, kokusunu bilmediğim bir kişiyi seviyorum... Bir hiçe mi aşık oluyorum, yoksa bir hiçliğe mi? Daha önce yaşamadığım bu duygunun aşk olduğuna o kadar eminim ki...
Üzerinden zaman geçmiş baya... Bunların hepsini ilahi bir güçle biliyorum, ama tedirginlik yerine içimi bir heyecan ve mutluluk kaplıyor.
Sevdiğimi söylemek yerine sarılıyorum koşarak. Hayır! Uçarak...
Yanına geldiğim anda bileklerim, kaslarım tutmuyor, ellerim buz... Söylemek yerine sarılıyorum hızla. Ardından kalbim resmen kanatlanıyor, dışarıda atıyor sanki... O kalbimin sesini duyunca bana sarılıyor. Önceden kırgınmış, bunu bile anlayabiliyorum. Korkuyorum, rüyamdaki aşkın gitmesinden korkuyorum hemde. Ne kadar komik değil mi? Uykuda olduğumu uyandığımda fark ediyorum. Sonra sıkıntıyla gözlerimi açıyorum...

Oda hala karanlık... Tahminimce saat beş suları. Ayağa kalkıp ceketimi üzerime geçiriyorum. İki üç kültür-fizik hareketinden sonra hazırım. Yüzümü hızlıca yıkayarak dişlerimi fırçalıyorum. Yıkayarak dedim; çünkü, bunların hepsini aynı anda yapıyorum.

Mutfağıma inip kendime bir portakal suyu hazırlamaya başladım... İkinciyi de yapmalı mıydım acaba... Kendi kendime sorarken uyanıp mutfağa geldiğini fark etmedim. Gülümseyerek bana baktı ve konuşmaya başladı.

-Ne oldu güzellik? Tedirgin gibisin, üzerinde değişik bir enerji ve sinerji var...

Sonra bu kafiyeli sözüne güldü. Ben mi? Sırıttım sadece, gülmekle gülmemek arası bir şeydi bendeki daha çok. Normalde olsam gülerdim, ama bu rüyanın üzerine gülemiyordum.

Neden bu rüyaya bu kadar taktın derseniz sizlere açıklayayım. Sorun benim rüya görmem değil... Sorun böyle bir rüya görmemde değil. Sorun bazı şeylerin içime doğması ve doğan şeyi söylediğimde olması. Ya da rüyamda gördüğüm şeyin çıkması... Bilmiyorum, daha önce bir çok şey gördüm bazıları çıktı hepsi değil... Ama bir genç kız olarak, daha önce aşkı hiç tatmamışken... Nasıl bir duygu olduğunu bilmez iken rüyamda bu duyguyu hissetmek ve bunun aşk olduğunu bilmek garipti. Heyecanlıydı...Hala rüyam aklıma geldikçe görmediğim bir kişi için pat pat atan kalbim kulaklarımı sağır ediyor sadece. Aslında bu rüyanın çıkmasını istiyorum, sevdiğim ve beni seven birinin olmasını... Ama şu an sanırım ben zoru istiyorum. Olmayan ve olmayacak bir şeyi...

Pınar benim dalıp gitmeme karşılık yarım saattir elini gözümün önünde sallıyormuş.Son anda fark edip uykudan yeni uyanmış bir bebek edasıyla gözlerimi kırpıştırdığımda o da beni azarlamaya başladı.

-Kızım yarım saatir kolum koptu burada, sen hala fark etmedin yuh ya..Sen bu konsantrasyonla nasıl kazandın bu üniversiteyi? Ya, anlamayan gözlerle bakarsın işte öyle...
-Tamam kuzuşum sakin ol. Bu gün biraz dalgınım gerçekten kusura bakma.
-Sadece bu gün mü? Biraz. Hem bir dakika ne oldu sana? Sabah sabah şeytan görmüş gibisin.
-Seni gördüm, daha ne olsun.
Koluma vurdu ve komik değil diye mırıldandı. Vurdu diyorum; çünkü dürtmedi, bildiğimiz geçirdi. Tabii ben ne yaptım? Her zaman olduğu gibi canım yandı diye çığırdım.
Sonra hazırlandım, tabii ben hazırlanana kadar saat 07.30 olmuştu ve iki üç kitabımı alıp okula gittim. Geri geldiğimde beni hoş bir sürpriz bekliyordu.
Harika diye fısıldadım kapının önündeki o hayattan soğutan ayakkabılarını görünce.


Tek KelimeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin