Aklımdan hiçbişe geçmiyordu, nasıl geçsin ki 11 yaşında insan geleceğini düşünmek yerine hangi oyunları oynasam diye düşünür. Bende belki öyle yapıyordum , harman zamanı olduğu için fazla bişe yapmıyordum eylül ayının samyeli rüzgarlarının ruhumu okşamasının keyfini sürüyordum. Rüzgarın savurduğu yapraklar tek tek yerlere düşerken belkide bana birşeyler anlatıyordu...
Ve işde yeşilliğin ve ruhumun özgürlüğünü kaybettiği o zaman gelmiştik, artık büyük şehire gidiyordum. Herkesin hayali ve umudu olan şehre gidiyordum. O gün rüzgarın nedense ruhumu okşamak yerine tırmaladığını hissetim, ağaçlarin sanki bana kızgınlıkla bakıyorlardı.
İçimden gelen ses : döneceğim ! diyordu.
Arabanın camından dışarı bakarken sadece bedenimin gittini yeni anlamıştım, kolay gibi görünüyordu nasıl olsa geri gelirdim toprak geri çagırırdı beni hiç ummadık zamanda ...
Gelecekten alıntı ;"Morga girdiğim zaman sadece yeşil gözlerini ve hafif şişmiş olan göğsünü gördüm, kendimi hıçkırarak arkamdaki duvara yasladim, dışarı kimin çıkarttığını hatırlamıyorum hastanenin önünde ellerimin başımın arasında ağladığımı biliyorum , insan acının tarifini yapmak isterse o anı yaşamalıymış diyorum... "
Otogar benzeri küçük bir yerde oturmuş otobüsü bekliyordum, ellerimle yüzümü ovuşturduğum sırada karşımdaki ysşlı amca seslendi :
- gitmek istemiyormusun delikanlı.
İçimden geçeni söyleyemedim ne yazık ki
- yok ya ...
"Yok ya" derken belkide istemiyorum demişimdir ama o an farkına varamadım galiba, her yönüyle açık bi kelimeydi o an için , gitmek istemiyorum, hayır, sevmedim bu gidişi, vs vs ...
Ne kadar çekingen ve korkaktım aslında yol gitgide bitiyordu, ama ruhumun da aynı oranda sıkıştığını daraldığının farkında değildim.
Sanıyorsam sabahın 5'i falanda gün yeni yeni aydınlanırken gördüğüm manzara karşısında hayatımın geri kalanındaki ruh halimin yansımasını görüyordum sanki...
Karşıda gördüğüm manzara; gri bir gökyüzü fabrika bacalarından çıkan siyah dumanlar ve sadece beton...
Nasıl böyle bir yerde yaşar insan diye düşünmüyordum, zaten düşünmeyi engelleyen bir ruh haline yönlendiriyordu insani gri gökyüzü, mavinin ve yeşilin beslediği bir ruhu gri ve ve siyah anında karartmışmıydı yoksa !
Biraz daha ilerleyince rahatladım, denizi ve azda olsa yeşil alanları görünce dahada rahatladım :)
Ama nerden bileyim burada denizin ve yeşilin para ile satıldığını , özgürlüğün bedelinin alındığını.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Soba
Short StorySiz hiç ekim soğuğunda yağmur çiselerken sobanın başında oturup ruhunuzu ıslattınız mı ? !!!