Gözlerimi kırpıştırarak bir kez daha baktım ona. Bu olanlar benim için fazlaydı.
"İyi misin?" Karşımda durmuş iyi olup olmadığımı soruyordu. Çok iyiydim. Hatta mutluluktan uçuyordum.
"Sen beni kaçırmaya çalıştığının farkında mısın? Nasıl iyi olabilirim?"
Yaslandığı kapıdan ayrılarak bana doğru gelmeye başladı.
"Önce bir sakin ol. Seni kaçırmıyorum yardım etmeni isteyeceğim sadece." öğretmenler zili de çoktan çalmıştı.
"Açar mısın şu kapıyı teneffüste gelirsin yardım ederim ben sana." Bunları söylerken çoktan onu ittirmiş kapının kolunu zorlamaya başlamıştım.
"Açamam. Bana şimdi lazımsın."
Ne istediği umrumda bile değildi. Hemen girmem gereken bir sınavım vardı. Üstelik adını bile bilmediğim birinin beni yerlerde sürükleyerek getirdiği bu yerde hiçbir yardımda bulunamazdım.
"Bu ders sınav var. Bak gitmem gerek. Lütfen açar mısın şu kapıyı!" sakin olmaya çalışıyordum çünkü karşımdaki çocuk çok rahattı ve sürekli gülümsüyordu.
Zamanım gidiyordu ve sınava girmemek demek 0 almaktı. Daha fazla sakin kalamadım. Duruşumu dikleştirdim ve sesimi biraz yükselttim.
Biraz bağırdım hatta olduğum yerde tepindim bile. Ancak hiçbir şey işe yaramadı.
"Peki. Buradan çıktığımızda öğretmenlere olan biteni anlatırım nasıl olsa bu hayati bir mesele."
Hiç istifini bozmadı "Nasıl istersen.".
Daha dün düzenlediğimiz burada şimdi esir tutuluyordum. Tek tek tozunu aldığımız kitaplıklardan birinin yanındaki boşluğa oturdum. Benimle beraber o da yere oturmuştu.
"Ne istiyorsun? Söyle."
"Sen sınıfa giderken okul bahçesinden iki adam girdi. Bizi götürmek için. Bende ikimizi buraya kilitlemek zorunda kaldım."
Anlattığı şeyler karşısında şaşkınlıkla onu dinliyordum. Beni kim niye kaçıracaktı ki? Olmaz öyle şey.
"Hadi yaa.. Kimmiş o adamlar?" Bir anda kaşları çatıldı. Yüzünde gergin ve sinirli bir ifade belirdi.
"Sana şaka yaptığımı falan sanıyorsan yanılıyorsun. Bir davanın suçlu tarafı onlar. Genç bir kızla oğlanı öldürmüşler. Oğlan buralıymış üniversite için doğudan buraya gelen bir kıza aşık olmuş. İki tarafın ailesi de izin vermeyince evlenmeye kalkmışlar. Kızın abisi nikahı basmış, oğlanı vurmuş. Oğlanın ailesi de dava açmış işte. Senin annenle baban avukat değiller mi? Uğraştıkları davalardan haberin yok mu?"
Şu an dımdızlak kalmıştım. Verecek bir cevabım yoktu. Annemle babam küçüklüğümden beri anlatmazdı bana. Çünkü büyük bir avukatlık büroları vardı ve ciddi davalara baktıkları zamanlarda oluyordu. Ama kardeşimle ben korkmayalım diye anlatmazlardı hiçbir zaman. Zaten bütün gün işteyiz diye evde konuşmazlardı o konulardan.
"Se..Sen..Ciddisin yani? Kaçırılacaktık ha?"
"Evet de korkma burada güvendesin."
"Ne demek korkma güvendesin? Biz buradan çıkınca ne olacak? Hem senin ne alakan var bu olayla?" Çok soru sorduğumun farkındaydım ama bunları öğrenmek istiyordum.
"Beni tanımıyor olamazsın." Okuldan tanıyordum az çok yüzünü görmüşlüğüm varda aynı olayların içinde olduğumuzu nereden bileyim ben kim ki o?
"Atıl Uluhan'ı da tanımıyorum deme." Onu tanıyorum canım, bizim avukatlık bürosunun ortağı o.
"Onu tanıyorum heralde. Bizimkilerin ortağı o."
"Bende onun oğluyum." Yok artık!.
"O salak çocuk sen misin?" dedim şaşkınlıkla. Anlatıyorlardı yaptığı şımarıklıkları.
Ne demek istiyorsun? der gibi bakıyordu.
"Ben uyuz oluyorum da biraz sana." sırıtıyordu.
"Tanımadığın birine mi?" diye sordu gülerek.
"Ya adını falan biliyorum da yüzünü görmediğim için tanıyamadım seni. Gıcık oluşuma gelirsek yaptığın saçmalıklar yüzünden olmadık zamanlarda baban bizimkileri çağırıyordu o yüzden."
Asla tahmin etmezdim o Barış'ın o olduğunu. Onun yüzünden en önemli zamanlarda babam yanımda olamamıştı. Sürekli başına bela alıyordu. Gece yarısı bile babamı arayıp karakola çağırıyorlardı. "Seni ne ilgilendirir?" dememe rağmen babam gidiyordu. Atıl amca oğluyla ilgilenirken babam da hukuki işlemlerle ilgilenecekmişmişde.. Onun yüzünden doğum günümde babam yoktu yanımda. Pis gıcık.
"Tamam artık tanıştığımıza göre buradan ne zaman çıkacağız, ne olacak? Madem biliyorsun anlatsana."
Buradan akşama doğru çıkacağımızdan, ailemize bir şey olmayacağından bahsetti. Bu Barış'ın bu kadar uyumlu bir çocuk olduğunu düşünmemiştim. Ama hala gıcığım o ayrı.
Hava hafif hafif kararmaya başladığında artık daha fazla korkmaya başlamıştım. Ne olur ne olmaz ışığı açamıyorduk. Bütün okul dağılmıştı. Sabahtan beri yere çömelmiş oturuyordum. Barış arada kalkıp geziniyordu. Onun dışında bir cümle bile konuşmamıştık zaten.
Güneşin artık tamamen battığı sıralarda kapıya vurdular. Barış hızla ayağa kalkıp bana sus işareti yaptı. Ben de yerden kalkıp yanına gittim. Önüme geçip kapıya kulağını yasladı.
"Biziz çocuklar burada mısınız? Niiiiiil! Barııııııışş!" Annemin sesiydi bu.
"Annem gelmiş. Aç aç." Hemen anahtarı cebinden çıkartıp kilidi açtı.
Kapıda heyecanlı heyecanlı bize bakan anneme sarıldım.
"Çok korktum." Annem bir eliyle Barış'ın omzunu sıvazlarken biriyle de bana sarılıyordu.
"Bak iyisiniz. Hadi aşağıya inelim, hepimiz sizi arıyorduk."
Üçümüz aşağı indik. Ben orada babama da sarılmama rağmen Barış sanki hiç bir şey olmamış gibi etrafa bakıyordu. Niye bu kadar soğuktu ailesine karşı? Üstelik hem annesinin hemde babasının ona olan bu ilgisine rağmen.
Alınacak güvenlik tedbirleri hakkında konuşulurken ben banklardan birine oturdum. İlk defa gecenin bu saatinde okuldaydım. Barış da yanıma geldi.
"Bir süre ev hapsine alınacağız galiba." dedi üzgün bir ifadeyle.
"Kaçmayı düşünmüyorsun değil mi? Gerekiyorsa evden çıkmayız." Gülerek bana döndü.
"Öyle bir şey düşünmemiştim ama iyi fikirmiş."
Bir süre daha o bankta oturduktan sonra seslendiler. Sonunda eve gidebilecektim.
Yüzüme hafif bir gülümseme yerleştirdim. "Teşekkür ederim..
O da samimi bir gülümsemeyle bana baktı.
"Ne demek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynı Gökyüzü
Chick-LitBelki unuturuz onu tüm Kasım'dan kalma çiçekler gibi, arasına koyarız şarkı yazdığımız kırık hayaller saklı defterin. Belki de saklarız onu, kalbimizde bir delik açar gibi. Belki denize ulaşır içimizdeki nehirler bir gün. Yine yazı bekleriz. "Çünkü...