Pencereye vuran ayın loş ışığı dışında heryer karanlığın esareti altındaydı. Clara hala gördüğü kabusun etkisinden kurtulamamıştı. Normalde karanlıktan korkan biri olmamasına rağmen gördüğü kabus korkmasına neden olmuştu. Cenin pozisyonunu almış,tıpkı küçük bir çocuk gibi battaniyeyi kendisine siper edinmişti. Bir süre sonra nihayet derin bir uykuya daldı.
Sabah kendisini fazlasıyla yorgun hissetmesine rağmen gitmek zorunda olduğu okulu bir an için gözünde canlandı. Yavaşça yatakta doğrulurken aniden aklına gelen dün geceki rüyayla bir an içi ürperdi. Her şey ne kadarda gerçekçiydi lakin onu asıl tedirgin eden rüyasında gördüğü çocuktu. Sık sık onu rüyasında görüyordu ve buna rağmen bir türlü yüzünü hatırlayamaması sinirlerini bozmak için fazlasıyla yeterliydi. Üstelik rüyaların çoğunun o geceyle ilgili olması... Soluduğu havayı içine çekti ' her ne olursa olsun yaşamak zorundayım' yüzüne yerleştirdiği minik bir tebessümle yerinden kalkıp okul için hazırlandı. Mutfak her zaman ki gibi sessizdi. O gün bu evde ölen bir çok şey vardı...mutluluk,sevgi, saygı..birzamanlar ailesi olan insanların artık aynı evde yaşayan bir grup yabancıdan hiç bir farkları yoktu.'Evin içindeki herkes bir telaş içerisindeydi. Çocuklar okula gitmek için hazırlanırken babaları işe gitmek için hazırlanıyordu."Annee bana portakal suyu koyar mısın?" . "Anne bende istiyorum". Anneleri yüzünden eksik etmediği gülümsemesyle"tamam çocuklar,getiriyorum"....her şey öyle çabuk yitip gitmişti ki sanki hiç yaşanmamış gibiydi. Yanağına doğru süzülen gözyaşlarına aldırmadan çantasını aldığı gibi kendisini dışarı attı. Sanki rüzgar nazikçe akan gözyaşlarını silmeye çalışıyordu, tıpkı çocuğunun yanağını okşayan bir anne gibi. Yavaş adımlarla okula doğru yaklaştı burası onun için bir cehennemden farksızdı. Sessiz kişiliği yüzünden okulda pek sevilen biri değildi ama nefrette etmezlerdi. Tıpkı bir hayalet gibi... Sırasına otururken bir karara vardı:bu gün o rüyasında gördüğü yere gidecekti. Okul çıkışı o gölün kıyısındaydı yine...burası onun için eski anıların saklandığı kilitli bir oda gibiydi. Ne zaman kendini yalnız, çaresiz, yorgun hissetse buraya sığınırdı... Ürkek ,çekingen adımlarla karşısındaki göle doğru ilerledi. Bir zamanlar rüyalarını süsleyen bu yer şimdi en berbat kâbusunun başrolüydü. Gölün kıyısına geldiğinde durdu "hayır,daha fazla mahvedemiceksin hayatımı. Madem ölmemi istiyorsun peki sana istediğini vereceğim" gözünden akan yaşlara aldırmadan kendisini serbes bıraktı suya düşmek üzereyken kendisini belinden kavrayan bir el hissetti. O el onu hızla kendisine çevirdiğinde karşısında ona bakan bir çift gözle karşılaştı. Yakındılar hatta çok yakındılar. Karşısında duran genç adam kollarında titreyen bu kıza hafifçe gülümsedi. Ama Clara onun bu nazik haline yalnızca şaşkın bakışlarıyla karşılık verebildi. Genç adam dudaklarını Clara'nın kulağına doğru yaklaştırdı."İnsanların hayatlarına kader karar verir ve emin ol ölmen istenseydi şu anda nefes alıyor olamazdın". Sesi sanki eski bir şarkıyı mırıldanır gibiydi. Kendisini yavaşça kollarındaki kadından uzaklaştırdı. Son bir defa gülümseyerek gözlerinin içine baktı. Ve hızla oradan uzaklaştı. Clara ise hala yaşadığı şoku üzerinden atmaya çalışıyordu. Kalbi neden hala bu kadar hızlı artıyordu. Elini yavaşça kalbine koydu. Hızla o da çocuğun gittiği yöne doğru koştu.. Onu bulmak tahmin ettiğinden çok daha zordu ama ona sorması gereken şeyler vardı. O gece onu neden kurtarmıştı??!!