Cem Adrian'nın "Şimdi beni biraz sever misin ?" dediği anda Berkan'ın da bana demesi içimi cız ettirmişti. Buna en iyi cevabı Cem Adrian'ın şarkısıyla vermeliydim. " Çocukluğumun söküklerini dikebilir misin? "
"Biliyor musun Alara, bu benim en sevdiğim şarkı."
"Benimde. İnsanın damarından geçen kanın içinde hissettiriyor bu şarkı kendini. "
"Kimse olmasın yanımda bir sen ol."
"Ben çekip gitmek istiyorum. Bu hayattaki hiçbir insanın yüzüne bakmak istemiyorum.".
"İnsanlara ceza vermenin en iyi yolu seni sevmeyen insanları mutluluğunla incitmen. Mutlu olduğunu hissettir. Onlar üzülsün. Sen kendi keyfine bak."
"Ne keyfi kaldı? "
Sussam kinim konuşacak durumdaydı. Başımı koltuğa yaslayıp yolun ve şarkının akışına bıraktım. Kısa bir yolculuk geçirdikten sonra bembeyaz tüllerle süslerle süslenmiş etrafı mumlarla çevrilmiş masanın başına geldik. Elindeki sepeti çıkartıp içecekleri çıkarttı. Kendi yaptığı cupcakeler çok hoş duruyordu. Beyaz önlük giymiş kısa boylu hafif sakallı adam elinde tabaklarla yanımıza yanaşıp yemekleri getirdi.
"Otur bakalım prensesim."
Prenses... Imm. Hayatım boyunca kimsenin prensesi olarak kendimi hissedemedim. Hiçbir zamanda kulaklarım bu sözlere şahit olamadım. Hiç istifimi bozmadan oturdum ve Berkan'ı izlemeye başladım. İki dakika içinde masa donatılmıştı. Sepetin içinden bir bilgisayar çıkarttı ve en sevdiğim şarkılarla oluşmuş bir listeden sırayla şarkılar çalmaya başladı. Cebinden çıkarttığı kırmızı kutuyu bana doğru doğrultarak " sen eksik kalan yerimsin. Peki hayatımda sonsuza dek kalarak tamamlar mısın eksik parçamı?" diyerek elindeki yüzük kutusunu açarak gözleriyle gözlerimin içinde yeni bir Dünya oluşturmuştu. "İsim koymayalım aramızdaki olaya. Büyüsü bozulur. Bu sefer birbirimizi unutmaya çalışırken buluruz kendimizi. Ben senin kayıp parçandım ve sen beni buldun. Şimdi koyabilirsin eksik yerine kayıp parçanı."
Narince elimden tutup yüzüğü özenle parmağıma yerleştirip gözlerime masmavi gözleriyle bakıyordu. O gözlerinin rengi boğulacağım denizin içinden bir parça gibiydi sanki.
"Masmavi gözlerinde boğulmama izin ver."
"İzin vermiyorum Alara. Sen gözlerimin önünde ol. İçinde boğulmana gerek yok."
İyi ki restoranta gitmemiştik. Böyle davranışlarla elim ayağıma dolaşmıştı. Birde büyük bir yerde olsaydık masayı bile sakarlığımla kırabilirdim. İyi ki bomboş bir alanda yeşilliklerle cıvıl cıvıl süslenmiş bir yerin tam ortasında masa kurulması çok hoş olmuştu. Bir yemeğe bir Berkan'a bir yemeğe bir Berkan'a bakarak geçmiş olan zaman hakkında konuşmak bile istemiyorum.
"Seni gelinlik içinde görmek istiyorum. Ama yanına tek ben yakışırım. İkimiz el ele geliyoruz mesela deniz kenarına. Deniz kenarında bir düğün. O dalgaların sesleriyle huzur buluyoruz. Hele ki yan yana olmamız... Var mı başka mutlu eden şey? Dans ediyoruz mesela. Sonra da sarılıyoruz, kalalım öyle işte. Birbirimize sımsıkı sarılmış şekilde kalalım. Ama sevelim birbirimizi."
"Bırakalım buna zaman karar versin. İnanıyorum ki neyi çok istersen o olmazmış. Korkuyorum yine yalnız kalmaktan. "
"Bırakmam ben seni. Kader unutturmaya çalışsa da ben unutmam. Unutamam seni. Günler geçer,saatle geçer... Ama ben seni unutmam. "
"Hayat öyle bir unutturur ki. Bu kimdi dersin."
Çok mu ileri gitmiştim? Çok mu olumsuz bir kişiliğim vardı? Aşk sözde olmazdı ki. Ben sözlere bakacak olsam herkes bir şeyler söylerdi. Önemli olan içinde hissettiğin ve ona değer vererek göze aldıklarındaydı. Ama başkasına engel olmak da başkası için hayatını yaşayamamak da aşka dahildi. Berkan benim için herkesi önüne alıp ortadaki engelleri kaldırıyordu fakat Baran da benim için hayatını yaşayamıyordu. Güneş'in doğduğunu göremiyordu. Yeni bir güne başlayamıyordu. Kim haklıydı? Kim aşkı hak ediyordu?
Yemeğimiz bittikten sonra kalkıp elimden tuttu. "Benimle dans eder misin?" diyerek gözleriyle gözlerime baskı yapıyordu. "Tabiki de." diyerek kalktım ve müziğin ritmine vücudumu teslim ettim. Gözlerim kapalıydı. Sadece huzuru hissetmek istiyordum. Ne kadar başlarda beni korkutsa da yanında kendimi güvende hissediyordum. Dans ederken gelen silah sesiyle gözlerimi aniden açmıştım.
"Alara! Çabuk arabaya bin."
Hiçbir şey demeden koşup arabaya bindim. Gelen kişilerin tipi pek de iyi durmuyordu. Yürüyüşlerinden altında yatan egoları ve cesaretleri belliydi. Arabanın her yerini inceliyor ve kendimi savunmak için kullanılabilecek her türlü eşya arıyordum. Torpidonun içinden bir silah bulup torpidoyu kapattım. Başımı kaldırır kaldırmaz iki el silah sesi duydum. Yere yığılıp hareket etmeden yatıyordu. Silahı hazırlayıp camı yarıya kadar açtım ve gördüğüm adamların olduğu yere bakmaksızın ateş ediyordum. Birkaç kişi vurulmuştu ve adamlar vurulan kişileri kollarından ve bacaklarından tutup kaldırıp arabaya binip gittiler. Önemli olan bu değildi. Berkan'dı. Kapıyı açıp koşarak Berkan'ın yanına gittim. Elini tutup yüzünü kendime doğru çevirerek konuşmaya başladım.
"Bırakma beni. Sen iyi olacaksın. Sen her şeyi benim için göze alan adamsın bunu da başaracaksın. Kapama gözlerini. Bu hayatta sevdiklerimi birer birer kaybettim. Seni de kaybetmek istemiyorum. Aç gözlerini diyorum sana! "
Duyuyordu beni. Farkındaydım. Mimikleri her şeye cevap veriyordu. Gülümseyip başı devrildi. Hayır olamazdı. Kaybedemezdim. Hemen arabayı bu tarafa doğru getirip bize yemeği hizmet eden adamla birlikte arabaya bindirdik. Adam arabayı sürüyordu ben ise başını kucağına yaslayıp saçlarının arasında parmaklarımı gezdirerek konuşturmaya çalışıyordum. Gözlerini hafif bir şekilde açarak ağzından birkaç kelime döküldü.
"Siz kimsiniz?"
Bir bölümün daha sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bölüm sonu sorumu soruyorum. Siz olsanız Alara yerinde size böyle siz kimsiniz deseydi siz ne yapardınız? İyileşmesi için mi uğraşırdınız yoksa Baran'ı bulmaya gidip Berkan'ı ortada mı bırakırdınız ya da kendi bir düşünceniz var mı?
Kusura bakmayın bölüm paylaşamamıştım. Olabildiğince bölüm atmaya çalışıcam. Bu bölüm azıcık kısa oldu fakat bundan sonraki bölümlerde 2000 kelime civarında paylaşacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN? #Wattys2016
JugendliteraturGünden güne kayboluyordu kız. Kendi acısında yanıp kavruluyordu. Kim isterdi ki böyle yaşamayı? Babasız, annesiz... Yoktu onun hayatında kimsesi. Eğer nefes almak yaşamaksa, evet yaşıyordu o da. Eğer bu yaşamak sayılıyorsa. Bu kadar mutlu gezenlere...