Yıllar sonra gelen bölüm... Bu bölümü yarısına kadar yazmış bir türlü tamamlayamamıştım. Şimdi yazarken yeniden bir güç hissettim kendimde. Özlemişim sanırım :)☆☆☆
İhtiyacım olabilecek şeyleri küçük bir bavula yerleştirirken, eksik olabilecek şeyleri yeniden düşündüm. Sanırım tamamdı. Küçük olduğundan dolayı bulduğum herşeyi içine tıkıştırdığım bavulu zorlukla kapattım. Aşağıdan gelen kapı sesiyle bavulu dolabımın yanında kalan yerine koydum. Kimse bavulumu kurcalayacak değildi nasılsa.
Saat 8'e geliyordu. Babamın geç geleceğini bildiğim için Isaac'ın geldiğini tahmin edebiliyordum. 2'şer 2'şer merdivenleri inerek alt kata ulaştım. Isaac koltuğa yayılmış kollarını başının altına yerleştirmiş gözleri kapalı bir şekilde dinleniyordu.
"Hallede bildin mi?" dedim yanına otururken. Sesimi duyduğunda yorgun olduğu belli olan gözlerini usulca açtı.
"Hallettim. Nerede olduğunu merak ediyorsan kimsesizler mezarlığına bakman yeterli" Üzerindeki ceketi çıkartırken soğuk kanlılıkla söylemişti bunları. Bense aklıma geldikçe garip hissediyordum. Son zamanda kollarımda ölen insan sayısının çoğalması çok normaldi tabi (!)
"Sana birşey söyledi mi?" dedi yeniden koltuğa yaslanırken. Elindeki ceketi kenara koyarak gözlerini gözlerime dikti.
"Hayır" Nedenini bilmediğim bir şekilde hayır demem gerektiğini hissediyordum ve ben her zamanki gibi lanet iç sesime uymuştum.
"Öyle olsun" Dudağının kenarı usulca kıvrılırken, bakışları daima üzerimdeydi. Dediği şeyi umursamadım. Zaten yalan söylemiştim ve şuan daha önemli olan birşey vardı. Sofia'yı araştırmaya gidecektim, hemde Nolan'la birlikte. Ve bunu yaparken yardımcımı geride bırakamazdım. Böyle söylersem kalmayacağını biliyordum çünkü. En kolayı onu ikna etmekti."Bir yolculuğa çıkacağım ve ne olduğunu sormadan benimle gelmeni istiyorum" dedim bir çırpıda. Kararlı olduğumu anlamasını umut ederek gözlerimi gözlerinden ayırmamaya çalışıyordum.
"Ne olduğunu bilmeden gelmemi mi istiyorsun yani?" dedi ve histerik bir kahkaha attı. İkna etmek zorundaydım, yoksa babam! herşeyi anlatmak zorunda kalırdım ve gerisini tahmin edebiliyorsunuz.
"Yanımdayken zihninden geçirdiklerine dikkat et ufaklık. Ve hayır babandan izin almadığın sürece seninle hiçbir yere gelmem. Tabi saçma sapan yalanlar uydurmadan"
"Bunu senden nezaketen istiyorum Isaac. Benimle geleceksin çünkü buna mecbursun. Babamdan izin alma kısmını hertürlü halledebileceğimi biliyorsun. Yada... izin kısmını sonraya erteleyebileceğimi de" Bütün kararlılığımla yüzüne bakmaya devam ediyordum. Tabiki babamdan izin almadan hiçbir yere gitmeyecektim. Belki bu izin ufak birkaç yalanla olabilirdi.
"Seni korumanın görevim olduğunu unutma Laura. Belki buradan uzaklaşman iyi olabilir ama ne için gittiğini bilmek zorundayım" bir süre durduğunda, ben konuşacakken devam etti, "birlikte gitsek bile"Ona hiçbirşey söylememem gerektiğini biliyordum. Karşımda masumca durması, bazen otoriter olması onu tanımadığım gerçeğini değiştirmiyordu. Ama haklı olduğunu da biliyordum. Beni korumak, bana birşeyler öğretmek için görevlendirilmişti ve bunu en iyi şekilde yapmak istiyordu. Beni de anlamasını istiyordum. Bir anda yaptığım herşeyleri haberdar etmek, hemen alışacağım birşey değildi.
"Çok fazla düşünüyorsun" Ne zamandır baktığımı bilmediğim koltuktan başımı kaldırdım. Bazen çok fazla düşünüyordum evet. Ama işin kötü tarafı zihnimi okuma gibi bir alışkanlığı vardı.
"Zihnimi okumayı kes" dedim adeta tıslayarak.
"Okuyamıyorum zaten" dediğinde şaşkın bakışlarımı üzerine diktim. Tepkimi anlayarak açıklama gereği duydu, "Nasıl yapıyorsun bilmiyorum ama kendini koruyorsun. Düşüncelerin çok ama okuyamıyorum." Ciddi anlamda şaşırmıştım. Eğer Isaac bile okuyamıyorsa... Bilmiyorum işte garipti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜYÜ
Fantasy"Tanrı size herkesten farklı olma şansını veriyorsa; Bunu kullanın" "Annesinin ölümüyle hayatı değişen bir kız, kendisini tahmin ettiği kadar masum olmayan bir dünyada bulursa ne olur? Annesinden daha iyi olmaya yemin etmiş Laura, babasıyla çıktığı...