Giriş இ OKY

77 10 11
                                    

Aldığımız acı haberler sebebiyle her ne kadar yayınlamak içimden gelmese de yayınlıyorum. Çünkü bölüm içerisinde, şehit babalarını belki birazcık daha iyi anlamanıza yol açacak, empati yapabileceğiniz bir kesit var. Bölümü verdiğimiz her bir şehide adıyorum. İyi okumalar.  

-------------------------------------------------------------------------------------------------------------

  Arkasına baktı genç adam. Sararmış yaprakların kapladığı, nemlenmiş toprak yolda çıkardığı izlere yoğunlaştı. Bu izler, onun için geçmişin, şimdinin ve geleceğin simgesiydi. Yaşadığı acıların ve yaşattıklarının kuru birer imzasıydı.

  Çok geçmeden vuran rüzgâr, genç adamı silkeledi ve kuru imzayı yok etti. Olacağı da buydu zaten. Şu dünyada ne yaparsa yapsın, ne kadar farklı olursa olsun, genç adam derin uykusuna daldığı zaman kimsenin kalbinde var olmayacak, yaşamayacaktı.

  Genç adam, bahar soğuğunun etkisiyle montunun fermuarını çekti ve yoluna döndü yeniden. Nemli toprağın ve etraftaki çeşitli bitkilerin kokusu genç adamda kelebek etkisi yaratıyor ama yolunu tamamladığında olacakları kafasında canlandırınca kelebeklerin ömrü yalnızca saniyeler sürüyor.

'Az kaldı.' dedi fısıldarcasına.

Hayalini gerçekleştirmesine, bir kez daha hayatını mahvetmesine, kısaca yolun sonuna az kaldı.

  Ve sonunda ulaştı. Tek katlı, sarmaşıkların adeta görünmez yaptığı evin taş basamaklarını çıktı ve gıcırdayan kapıyı açtı. İçeri girdi ve haftalar sonra aynı manzarayı izlerken buldu kendini. Yaklaşık bir santimetre derinliğinde su; elleri ve ayakları bağlı, suratının bir kısmı su içinde uyuyan, hırpalanmış bir başka genç.

  Genç adam, suyu sıçratarak üstü başı kir içindeki gence okkalı bir darbe indirdi. Yerdeki gencin acıyla uyanmasıyla ağzını bir bantla kapaması bir oldu. Haftalar önce, kendisinin yokluğunda karnını doyurması için yere koyduğu ekmeklerin birazının yenmiş birazının ise su içinde parçalandığını gördü ve konuştu:

'Şş, sessiz ol. Birazdan son bulacak.'

  Yerdeki gencin buna karşılığı ise anlamsız mırıldanmalar oldu.

  Genç adam telefonunu çıkardı ve aramak istediği isme ulaşıp gerekli tuşa bastı. Telefon çaldı, çaldı ve sonunda karşı tarafın sesi odada yankılandı.

'Memur bey.' dedi ve karşı tarafın cevap vermesini beklemeden devam etti. Bilerek nefes nefese konuşuyordu.

'Beni tanıyorsunuz. Telefonu açık bırakıyorum. Yerimi tespit edin ve çıkarın beni bu cehennemden.'

  Cümlesini tamamladığında dediğini yaptı ve telefonu yaklaşık bir dakika daha açık bıraktı. Ardından korkmuşçasına 'Geliyor!' dedi ve çığlık atıp telefonu kapattı.

  Yavaş adımlarla pencerenin önüne geçti ve sarmaşıkların arasından beklemeye koyuldu. Beklerken yeniden yaşanacakları düşünmeye başladı. Bu uzun bir maratonun son adımlarından biri olacaktı. Arkasında kimseyi bırakmayacaktı. Onun için arkasından yas tutan kimse olmayacaktı. Onun da üzüleceği kimse kalmamıştı zaten.

  Başını cama yaslamış bir halde dalan genç adamı, duyduğu ayak sesleriyle irkildi ve camdan uzaklaştı.

  Elini iç cebine attı. Oraya önceden koyduğunu tuttu ve çıkardı. Bu bir bıçaktı. En zor adımlardan birini daha atacaktı birazdan. Hızlı adımlarla gence doğru ilerledi ve eğildi. Gözlerinin içinde baktı ve eliyle kapadı gözlerini. Ardından üçten geriye saydı.

'3.'

  Bıçağın sapını tuttu.

'2.'

  Bıçağın ucu şimdi gence doğru ilerliyordu.

'Ve 1.'

  Bıçağı hızla geri çekip gencin karnına sapladı.

  Yerdeki gencin içten haykırışlarıyla arkadaki yüksek kısma, memurun içeri girince onu göremeyeceği bir yere geçti.

  Gencin arkaya geçmesiyle memurun kapıyı açıp içeri girmesi bir oldu.

  Memurun karşılaştığı manzara korkunçtu. Pencereden giren ışığı kesen yeşillikler nedeniyle yüzünü tam olarak seçemediği yere uzanmış, inleyen bir genç ve yeri tamamıyla kaplamış su birikintisi.

  Yerdeki gence yaklaştıkça olaylar daha da netleşiyordu. Bağlı ayaklar, yerde ufalanmış ve ezilmiş ekmek parçaları, sudaki yoğun kan, bağlı eller, bıçak ve gencin yüzü.

  Memura adeta kal geldi. Ağzından yalnızca tek kelime çıkabildi:

'Oğlum!'

  Bir babanın evladının arkasından söyleyebileceği en saf, en anlamlı kelime. Haftalardır aradığı evladını bu tablonun içine koymak, memur için en acısıydı. Nitekim daha fazla dayanamayan memur, görev kimliğini bir kenara bırakıp babalık formuna girdi ve gözyaşları önce birer birer döküldü. Düşündükçe iyice bilinmezliğe yuvarlanan babanın birer birer akan gözyaşları, bir süre sonra sel oldu aktı.

  Bir memurun, her şeyden önce bir babanın nazikliğiyle önce oğlunun ayaklarını, sonra ellerini çözdü. Ardından yüzünün bir kısmı suda olan korku içinde titreyen oğlunun kafasını dizlerine aldı ve bandı çıkardı.

'Ba-ba.'

'Şş. Sus oğlum. Nefesini harcama. Takviyeye geliyorlar, kurtulacaksın.' memurun ağzından kelimeler titrek çıkıyordu. Bu söylediklerine herkesten önce kendisi inanmıyordu. Oğlunun son anlarının olduğunun farkındaydı.

'G-git. O, bura-da.' dedi genç ve son nefesini, gözünden akan son damlayla birlikte verdi.

  Memur, kafasından vurulmuşa döndü. Oğlu gitmişti, yoktu. Artık yapayalnızdı ve bunu yapan buradaydı.

  Bir babanın yakarışlarını, üzüntüsünü, şaşkınlığını ve yerdeki kanlı suya katkıda bulunan gözyaşlarını bölen kişi elinde –memurun boru olarak düşündüğü- bir cisimle gelen genç adam oldu.

  Genç adam memurun bir şey demesine izin vermeden, yüreğine ateş düşmüş bu adama tek bir cümle söyledi.

'Gitmeliydin memur!'

  Ve ardından zerre tereddüt etmeden elindeki cismi suyun olduğu tarafa doğru fırlattı.

  Genç adamın bu hamleyi yapmasıyla, memurun yere düşmesi ve şiddetle titremesi bir oldu. Titredi, titredi ve gözlerindeki hayat belirtisi yok oldu. Bedenen buradaydı ama ruhu oğluna doğru koşmaya başlamıştı.

  Memurun, boru zannettiği cisim, elektrik kablosuydu.

  Genç adam, çizdiği tabloya baktı ve bunun uzun yolunun son adımlarından biri olduğunu yeniden idrak etti.

  Daha fazla uzatmanın anlamı yoktu. Genç adam polisi aradı ve karşı taraftan ses gelince klasik hareketini yaptı. Duvara eliyle 3 kez vurdu. Telefonun diğer yakasından 'Bu o. Sanırım birilerini daha kaybettik.' dendiğini duyunca telefonu kapadı.

  Son kez babayla oğluna baktı, istemsizce kıvrıldı dudakları. Ve yeşilliklerin sanki görünmez yaptığı kapıdan çıktı ve koşarak uzaklaştı.

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

95 okunma!

07/09/2015

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Sep 08, 2015 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

O'nun Karanlık YüzüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin