Bütün gün içim içimi yedi. Ne yapacağımı bilemediğim saatler geçirdim. Bir kurabiye için kendi kendime çılgına dönmüştüm.
O gerçek miydi? Onu gördüğümde kanım donmuştu. Peki neyden korkuyordum? Bana gelen tanıdıklığından dolayı mı? Belki de yolda geçerken görmüştüm ve aklımda yer edinmişti.
Normal birisi olmalıydı, bana zarar veremezdi. Onu öldürebilirdim, hem de kolayca, her an çileden çıkabilecek gibi hissediyordum. Nedense o kişiye karşı bunu yapamayacağımı hissediyordum. Hayır dedim. Hayır. Her kimse onu alt edebilirdim, güçlüydüm, çok güçlü... yoksa değil miydim?
Aklımı saçma sapan sorulardan uzaklaştırmalıydım. Yoksa korkudan kalbim çarpmaya başlayabilirdi.
Martin'i çağırıp çağırmamak arasında kaldım. Başıma bir şey gelecek gibi hissediyordum. Sadece birimizin başı derde girse yeterli olabilirdi!Neredeyse hiçbir zaman yapmadığım şeyi yaptım. İçimi kemiren sorularla birlikte uyudum. Tam iki saat. On gün boyunca uyumayacağımı tahmin ediyorum.
Uyurken bile huzursuz olduğumu söylemiş miydim? Peki pencere hep açık mıydı? Yüzümü kaldırdığım yatağıma yeniden gömüldüm. Bu benim cezam olabilirdi.
Ders kitabımı açtım. Kitapların yarısına geldiğimi fark edene kadar okudum ve çözdüm. Yarıyılın bütün konularını bitirdiğimin farkında değildim. Elimdeki kitabı masaya fırlattım ve yutkundum. Mutfağa indim ve bulduğum her şeyi yedim. Midem bulanıyordu ama sebebi çok yemem miydi bilmiyorum.
Gözlerimi etrafa çevirmemeye çalışarak hızla kapıyı kilitledim ve dışarıdan bakıp pencerelerin ve perdelerin kapalı olduğuna emin olmaya çalıştım. Fazla incelemek istemedim çünkü geldiğimde karşılaştığım şeyin emin olduğum şeyin yanlışlığı yönünde olmasını görmek istemiyordum.
Anahtarı çantamın en dip bölgesine koydum ve telefonumun montumun cebinde olduğuna emin oldum. Aynı şekilde etrafa bakmamaya çalışarak okula doğru ilerledim. Her an dağılıp yere düşebilirmiş gibi hissediyordum. Parçalarımın bütün sokağı kapladığını ve gözlerimin yerde bir misket gibi yuvarlandığı bir görüntü gözümde canlandı. Yüzümü sağa sola sallayıp zihnimden bu düşünceyi uzaklaştırdım. Dehşet vericiydi.
Martin ben okuldayken eve uğramış ve kurabiyelerime bir şans daha vermek istemiş olabilirdi. Eğer öyleyse yine beğenmemiş ve başka yemeden tepsiyi fırının içine koymuş olabilirdi. Çocuğun elindeki kurabiye ise... aynı kalıplardan binlerce olduğunu kolaylıkla tahmin edebiliyordum. Benim kullandığım tarif muhtemelen en çok kullanılan tariflerdendi. Siyah giyinmeyi seven, "havalı" bir çocuk olabilirdi.
Ahh, fazla iyimser, hem de çok fazla... bu kadar hayalci olduğumun farkında değildim.
Ah, çıldıracak gibi hissediyordum. Kolumdan bir ısırık almayı düşünmem normal miydi? Birini ölene kadar tekmelemek istiyordum, tabii ölene kadar tekmelenmezsem...
Sırama oturup ellerimi kafama bastırdım, belki de beynimi sıkıp patlamalıyım diye düşündüm. Sıradan hızla kalktım ve tuvalete gittim. Yüzümü yıkadım, ellerimi de. Sonra yüzümü bir daha yıkadım. Baygın bir haldeymiş gibi hissediyordum, aklım karmakarışıktı.
Birisi bir şeyden neden bu kadar korkardı?İçeriye Loren ve diğerleri girdiğinde elimdeki peçeteleri çöp kutusuna attım ve onların gözlerinin içine bakarak çıktım. Muhtmelen makyajlarını tazeleyeceklerdi, sahte maskeleri boyalarla oluşturmak kolay olmasa gerek...
Jordan yine bana bakıyordu. Bıkkınca geriye yaslanıp kollarımı birbirine doladım. Ayaklarımı uzattım. Yumruğumu yüzüne çarpıp kafasını sıraya gömebilirdim.
Kendimi öğretmene odaklamaya çalıştığımda tebeşirin kara tahtadaki gıcırdamasını duydum.
Sabırla zilin çalmasını bekledim. Zihnimin içinde tik tak sesleri birbirinin ardına sıralanıyordu. Son saniyelere ulaştığımızda kalemliğimi kapattım ve çantama koymak için hareket ederken zil sesini duydum. Böyle geçen gayet sıradan 4 dersin ardından neyseki öğle molasına
gelmiştik.Sasha'dan hayatı hakkında daha çok şey öğrenmeye çalışmaya başlamadan önce yapmam gereken bir şey vardı. İlk defa öğle molasında yemekhaneden çıkıp bahçeye gittim.
Çantamda sprey kabı ve üç adet ezilmiş kaktüsten çıkarttığım su vardı. Çiçekleri ve iğneleri de aynı anda ezmiştim. Parmağımın üstüne birkaç saat sonra siyaha dönmüş sıvıyı denemek amacıyla bir damla damlattım. Parmağımı yakmıştı, yüzümü buruşturup işaret parmağımı havada salladım. İşe yaradığını bence yeterince görmüştüm. Mantar kapağı açıp sprey şişesinin içine boşalttım. Uyurken bunu yaptığımı görmüştüm, evet, bunu hatırlıyordum. Dejavu.
Şişeyi çantamın yan kısmına koydum. Jordan ve diğerleri, Loren bitmişti ve onlar mı başlamıştı? İçerde de dışarda da okulda olduğumuz sürece rahat yoktu herhalde.
Çantam kucağımda dururken ona döndüm. Normal duruyordu. Loren yüzünden ona karşı kötü bir öngörüm vardı. Ama ona benzemiyordu.
"Bugün evde parti yapacağım" Derince aldığı nefesini işittim. Bana döndü. "Gelmek isteyebileceğini düşündüm."
Tuvaletteyken birkaç kızın asla çağırılmayacağım diye ağladığı parti bu olabilirdi, ilginç olansa aynı şeyin Loren'in başına da gelmesiydi.
"Loren ve diğerlerini sevmediğini fark ettim, onlar gelmiyor. Loren'in gururu onu bitiren tek şey"
"İlk gün için özür dilerim" okulun ilk gününü anımsadım. Samimi gözüküyordu. Evde kendimi bitirmemden daha iyi olabilirdi. Ondan korkmuyordum ve onlar yüzünden başıma hiçbir şey gelmezdi.
"Önemli değil" yüzümü ona döndüm. Nedensizce gülümsedim. Karşılık verdi. "Adres burada yazıyor" elindeki kağıdı hışırdattı ve hafifçe bana uzattı. Kağıdı elinden alıp düzgün el yazısını incelemeye başladım."Sasha'yı çağırabilir miyim?" Yüzümü hızla ona döndüm. Gelemeyeceğini biliyordum ama çağırılmazsa suçlu hissederdim. "Tabii ki, benim davet ettiğimi söyleyebilirsin." Gülümsedi.
Gülümsedim. "Davetin için teşekkürler..." resmiyetime güldüm.
"...Bayım" "Rica ederim bayan" dedi ikimizde resmiyetimize gülerken.
Kucağımdaki çantayı koluma geçirdim. Banktan kalktım.Okulun yemekhanesine açılan kapısına doğru ilerlemeye başladım ve elimdeki kağıdı ikiye katladım.
Bir insandan beklenilmeyecek kadar iyi bir konuşmaya benziyordu. Özellikle de benim için. İnsanlarla bir parti, özellikle de Loren'siz bir parti, kulağa hoş geliyordu.
★✩★✩★
Sasha'ya baktım. Bu hafta okulda yemeğiyle oynamadan yemeye başlamıştı. Bitirmek üzereydi, geriye kalan makarnayı ne olursa olsun bitirebileceğini düşünüyordum- makarnayı sevdiğini tek arkadaşım olduğu için biliyordum-.
Diğerlerinin bizi duyma olasılığını umursamadım. Sarışın çocuk etrafımızda olamazdı. Herkesin nerede oturduğunu zihnimdeki yemekhanede hayal edebiliyordum ve aralarında sarışın gizemli çocuğun olmadığına emindim. Aklımda fısıldamadan uzak bağırmadan daha da uzak bir sesle konuşacağımı düşünüyordum. Bu aklıma Loren'in Sasha'dan nefret etmesi ihtimali gelene kadar geçerli oldu, masalar bir başkasının bizi duyması için yeterince dip dibeydi. İkimizinde onun davetli olmadığı bir partiye davetli olduğumuzu duyması onun kafasını oynatmasına sebep olabilirdi.
Masada ona doğru hafifçe eğildim. "Bu akşam Jordan'ın partisi var, seni bulamayınca bana sana haber vermemi söyledi-" bu kısım çok ufak bir yalan içeriyor olabilirdi ama çok ufak bir yalan"- partiye gelmek ister misin?" Makarnasına çatalını batırdı.
Birkaç saniye düşündü. "Hayır ama giyeceğin kıyafeti bana gösterebilirsin" gözlerini masanın üstündeki telefona çevirdi ve bana baktı. Giyeceğim şeyin resmini ona göndermemi istiyordu. İtiraz etmeden vişne suyunu yudumladım.
Gelmeyeceğini zaten biliyordum.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZ
Ciencia Ficción(#96) Yüzümü gökyüzüne çevirdim. Nefesimi(*) kesecek tek şey gökyüzündeki yıldızlardı. Günün sonunda hep ben ve onlar kalıyorduk. Son nefesimi alıp gözlerimi yumdum, çiğerlerimin yanma hissi geçti, nefesim durdu. Gözlerimi açtım ve yukarıya bakmaya...