7. Bölüm Başlangıç

99 37 2
                                    

İşte orda.
Adaletin tüm rengiyle.
Gökte uçan kuşun, altın rengi tüyünde.
Sabahın alevi, gecenin soğuğu,
Hiçliğin başlangıcı, kaderin sonu,
Ölüm mü her şeyin kurtuluşu.
Yıldızlar hizalanıyor.
Kaderinizi belirlemeniz için tek fırsat.
Dünyada kalan son iki Nightfall'ın savaşı.

Bugün büyük gün. Adrian'la tanışmanın zamanı geldi.

****************

"Bu lanet olası piç kurusu nerde!" diye kükredi James. Herkes zaten bu sorunun cevabını arıyordu. Ama dünden beri bir sonuca ulaşamamışlardı. Adrian Beril'den o kadar çok korkmuştu ki arkasında hiçbir iz bırakmadan ortadan yok olmuştu. Ve James onun için çok endişeleniyordu. O gittikten sonra bir adet ağlayan Beril kalmıştı ellerinde. James kıza nasıl bağırdıysa bir çırpıda her şeyi itiraf etmişti. Hepsini. Söylediğine göre bugün kehanetin başlayacağı gündü. Bu James'in endişesini daha fazla arttırıyordu. Kapının sertçe yumruklandığını duyduğu an oraya varmıştı bile. Kapıyı açtığında kaskatı kesildi.

Annesi ve onu öldürdüren vampir. Ve ikiside sarmaş dolaş. James kapıyı sertçe kapatıp sinirle salona geri döndü. Vücudundan yayılan aura tehlikenin habercisiydi.

'O senin baban James. Lütfen kapıyı aç küçük prensim.'

James zihnine süzülen kelimelere inanmıyordu. Aurasının rengi iyice koyu mora dönmeye başlamıştı. Aurası artık gözle görülebilir bir hale gelmişti.

James'in kapıya hızla gidişi, sertçe açılan kapı, yüze çarpan yumruk sesi, birbirine karışan iki aura...

Bunların hepsi göz açıp kapayıncaya kadar olmuştu. Birkaç dakika sonra yerde kanlar içinde yatan, ölmediği belli olan bir adam vardı. Ama o James değildi.

"""""""""""""

'Ne boktan bir hayatım var lan benim. Piçin biri aniden hayatıma girsin ben senin babanım desin. Orospu çocuğu!'

James yumrukladığı duvara kollarını ve başını yasladı. Saçlarındaki ter damlaları yüzüne ve ensesine düşüyordu. Duvar parçalara ayrıldığında James yere düştü. Ağlıyordu.

Güçlü bir el omzunu kavradı. James başını kaldırıp güçlü elin sahibine baktı. Gözlerinden şaşkınlığı belli oluyordu. Karşısında değişik, güçlü bir aurayla kendisini görüyordu. Elini tuttu. Kendisine tamamen benzeyen karanlık aura onu ve içini sarmaladı. Gözlerini aştığında yeşil gözleri simsiyahtı. Yeniden kapatıp açtığında gözleri normale döndü. İçindeki karanlığı uzun zamandır dışarıya atmıştı. Şimdi ona yeniden sahip olmak kendisine iyi gelmişti. Tüm dünyayı içine alıp yok edebilecek bir karanlık. Isaac denen, babası olacak o kalleş adamı içerden yok etmeliydi.

Sen benim karanlığımın getirdiklerini kabul ettiğinde,

Işık bedeninden ayrılacak.

Auran tamamen karanlık olunca,

Senin iplerin tamamen benim elimde olmuş olacak.

Bu sözler zihnini ele geçirmek üzereydi. Sonra onun sesini duydu.

"James. Ben seni bırakmadım."

Karanlık aura onu terk ederken rahatlığı ve yeşil huzuru kabul etti. Uzaklardan gelen 'Hayır!' diye duyulan çığlık kulaklarında çınladı.

*****
Beyaz Pelerinli

"Hayır!"

Önce o saf Aliaa denen cadıyı ele geçirmem gerektiğini biliyordum! Çok yaklaşmıştım. James'i ele geçirmeme azıcık kalmıştı. Bugün hepsi onlara karşı olacak!

"""""""""''

Adrian

'Beni bırakma!' bu yalvaran acı dolu ses sürekli zihnimi sarıyor. Şuan nerdeyim? Hiçbir fikrimin olmadığını söylesem daha doğru olur. Este'den kaçarken nereye gideceğime karar bile verememiştim.

'Lütfen bana zarar verme!'

Yeter! Yeter! Sus Artık!

'Lütfen kendimi bulmamda yardım et!'

Bu söylediği içimde bir şeylerin parçalandığını hissetmeme neden oldu. Bana ihtiyacı vardı. Onu bırakamazdım.

Peki

Zihnimle gönderdiğim cevap ve üzerimde hissettiğim güç dalgası. Vücudum istemsiz olarak -ezbere biliyormuş gibi- bir yere doğru sürükleniyordu.

Kime doğru veya nereye doğru sürükleniyorum bilmiyorum.

Kimsin?

'Ben kehanetin başlangıcı olan, sen kehaneti bitirecek olan Nightfall'sun.'

--------------

"Sen kimsin?"

Beni ilk gördüğünde söylediği ilk şey buydu. Hatırlamıyordu tabi. Hatırlamıyordu kendi kırmızı gözlerini. Bu halde olmamın sebebinin kendisi olduğunu, hatırlamıyordu. Tepemizdeki güneş yavaş yavaş kararmaya başladı. Güneş tutulması başlamıştı. En masum bakışlarımla onu içeri davet ettim. Çatı katı dairemin içine girdiğinde yüzündeki şaşkınlık gözle görülür biçimdeydi. Dairemin içi gökyüzüne benziyordu. Karanlık ve ışığı kullanarak yarattığım kendi evrenim.

"Sen nesin?"

Bu sefer sorduğu soru beklediğim sorulardan biriydi. Ama bunun cevabını da biliyordu. Onun hayatının tek aşkı olduğumu hatırlamaması sol yanımda bir şeylerin parçalanmasına neden oldu. Balkona çıkana kadar hiçbir şey söylemedim. Etraf tamamen simsiyah olduğunda "Sen osun." dedi. Tabi iki doğum lekemi görmüştü, kavisli ince çizgilerin oluşturduğu doğum lekemi. Sadece karanlıkta görünen, gümüş gibi parlayan doğum lekem...

Balkon demirlerini kavradım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Balkon demirlerini kavradım. Zaten bükülmüş olan demiri biraz daha sıktığımda ortadan ikiye ayrıldı. Hızla ona dönüp elimi yanağının bir kısmını ve başının arkasını kavrayacak şekilde koydum. İkimizin de gözleri kıpkırmızı olduğunda etrafımızdaki her şey parçalara ayrılıp uçuşmaya başlamıştı.

ARAYIŞHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin