◆ Kanlı Papatya ◇

231 15 5
                                    

KANLI PAPATYA

Birkaç gün önce uyduruk bir mağazadan almış olduğu botlarını -ayağına su kaçırmış olduğunu düşünmemeye çalışarak- henüz erimeye başlamış olan kar kütlelerine bastırdı genç adam. Kaymamaya özen göstererek fakirhanesine doğru yol aldı. Evini kimilerinin kırık kimilerinin ise boyalarının aktığı çitlerini gördüğünde tanımıştı. Aslında ev bile denilemezdi bu harabe yere. Dominic böyle düşünüyordu en azından.

Ayak parmaklarını hissetmeme derecesine geldiğinde adımlarını hızlandırmaya çalışarak evinin tahta kapısını hafif bir güç uygulayarak açtı. İçeri girdiğinde kışın ortasında ne aradığını anlamayarak koparttığı papatyayı üzeri aşınmış olan sehpaya bıraktı. Su kaçıran botlarını ve ıslanmış olan çoraplarını çıkartarak tahtadan yapılmış ve üzerinde birkaç yırtık minderin bulunduğu koltuğuna -ne kadar koltuk denilebilirse eğer- oturdu. Gözlerini evinin boyasız duvarlarında, içeriyi göstermeyecek kadar kirli pencerelerinde, papatyasını koyduğu aşınmış sehpada gezdirdiğinde evinden ne kadar nefret ettiğini bir kez daha kendi kendine mırıldandı.

Bu harabe yeri yaklaşık iki hafta önce bulmuştu. Parklarda, banklarda, sokak köşelerinde yatmaktan iyi olacağını düşündüğünü için de yerleşmişti hemen.

Ne harika... diye düşündü.

Kimi yerlerinin yırtık ve sökülmüş olduğu montunu çıkarttı üzerinden. Koltuğun başlığına astı montunu. Daha sonra ise çıplak ayaklarını taş zemine koydu. Ayağa kalkarak papatyasını koyduğu sehpadan aldı usulca. Kokusunu duymak için burnuna getirdi papatyayı. Hala kışın ortasında bu papatyayı nasıl bulduğunu anlamış değildi. Olsundu ama. Papatyaları severdi Dominic.

Ayağa kalktı ve küçük evinin mutfağına doğru yol aldı. Açıldığında mide bulandırıcı bir ses çıkaran dolabını açıp içinden bir bardak çıkarttı. Hemen yanındaki sürahiden biraz su doldurdu bardağa. Papatyasını koydu içine. Eline bardağı alarak salona gitti ve bardağı sehpaya koydu.

Dışarıdan gelen soğuğu hissettiğinde biraz önce koltuğunun başlığına asmış olduğu montunu aldı ve üzerine giydi sıkıca. Elini yastık olarak kullanıp koltuğun minderine kafasını koydu. Şu an tek istediği uyumaktı. Kâbus göreceğini bilse de...

--

Koşuyordu Dominic. Bir şeyden kaçıyordu belki de. O da bilemiyordu. İçinde ki o garip his ona sadece kaçması gerektiğini söylüyordu. Belki de onu kovalayan hiçbir şey yoktu. Ama bunu düşünemeyecek kadar korkmuştu genç adam. Bir ormandaydı. Her yer yeni açmış papatyalarla doluydu. Orman bu küçük çiçeklerle süslenmişti. Fakat ters giden bir şeyler vardı. Bu orman neden bu kadar güzeldi? Sanki bir ressamın elinden çıkmış kadar güzeldi hem de. Peki bu yemyeşil ormanda Dominic neyden kaçıyordu?

"Dominic..."

Hayır. Yine mi oluyordu? Yine mi gelmişlerdi? Daha da hızlandı. Bu kadar hızlı koşabildiğini bilmiyordu Dominic. Arkasına baktı, aynı anda koşarken. Tekrar önüne döndüğündeyse bu yemyeşil ormandan eser kalmamıştı. Saf karanlık. Bu karanlık neyin göstergesiydi? Ne geliyordu? Ne oluyordu?

"Kendine bak, Dominic..." Zihninde bir fısıltı yükseldiğinde aynı zamanda beynini parçalıyorlarmış gibi bir hisse kapıldı Dominic. Bu baş ağrısı oldukça tanıdıktı. Gözlerini acıyla kapattı.

"Çık aklımdan..." Ellerini başına götürdü.

"Gözlerini aç..."

"Hayır!" Çığlık attı Dominic. Artık buna dayanamıyordu. Bu lanet olası 'şey' e dayanamıyordu.

Ardından Dominic, istemsizce gözlerini açtı. Göz kapakları onu dinlememiş zihnindeki şeyin sözünü dinlemişlerdi. Gözlerini açtığında ilk önce kendiyle karılaştı. Sonra yine kendiyle. Bu da neydi? Her yerde Dominic vardı. Her yerde aynalar vardı. Fakat bir şeyler gerçekten ters gidiyordu. Dominic'in aynada ki yansımasında elleri neden kanlıydı? Korkarak kendi ellerine indirdi gözlerini. Aynı şekilde yansıması da. Elleri, o uğursuz sıvıyla boyanmıştı. Aldığı nefes yetmiyordu sanki. Kendini bir çıkmazda hissediyordu.

Kanlı PapatyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin