Sabah erkenden ayağa kalkmıştım. Yİne sürüne sürüne banyayo ilerledim. Saçlarımı sıkı bir atkuyruğu yaptım ve uçlarını düzleştirdim. Altıma dizimin bir karış üstünde biten kot şortumu üstüne de baskılı sıfırkolumu giymiştim. Kareli gömleklerinden birini alıp belime bağladım. Yoksa başka türlü rahat edemezdim. Sırt çantamı da alıp hemen mutfağa yöneldim.
Kahvaltımız her zaman ki gibi geçmişti. Bol gülüşmeli ve çekişmeli... Bu günden sonra okula kendim gidecektim. Kahvaltımı bitirdikden sonra portmantoya gidip vanslerimi giydim. Telefonumu ve kulaklığımı da alıp evden çıktım.
******
Kulaklıklarım kulağımda mırıldanırken biri tarafından dürtülünce irkilerek arkamı döndüm. Tankurt yanıbaşımda gülümseyerek bana bakıyordu. Kulaklıklarımı çekip çıkardım ve şarkıyı kapattım."Günaydın."
"Günaydın."
"Birkaç kez daha seslendim ama duymadın sanırım. Beraber okula gideriz diye düşünmüştüm." Diyip gülümsedi. Başımla onayladım.
"Evet , duymamışım. Kulaklık vardı kulağımda kusura bakma."
"Önemli değil. Hadi gidelim."
Yolda gülüşerek ve dinlediğimiz müzik grularından bahsetmiştik. Tankurt 'u sevmiştim. Tatlı biriydi. İyi anlaşıyorduk. Benden bir yaş büyüktü. Ve ben onu abim olarak görüyordum.
Ama bazen üzerime diktiği bâkışları cidden beni râhatsız ediyordu. Fakat umursamadım.Okula vardığımızda Tankurt kibarlık ederek beni sınıfıma bıraktı. Kısaca teşekkür ettim ve o kendi sınıfına ben de kendi sınıfıma geçtim.
******
Okul sonuna kadar pek olay yaşamamıştım. Her zamanki gibi sıkıcı derslerde bazı zamanlar dersi dinlemişken çoğu zaman uyuklamıştım. Okuldaki kişilerle ve Mert'in arkadaş grubuyla yavaş yavaş kaynaşmaya başlıyordu. Hatta her teneffüs beni zorla dışarı sürükleyen şirin bir arkadaş edinmiştim. Adı Aslı'ydı. İri mavi gözleri ve kahverengi saçlarıyla fazlasıyla şirindi.Çıkış zamanı geldiğinde Aslı ve Mert ile vedalaşıp ilk iş günüm için cafeye doğru ilerlemeye başladım.
******
Düşüncelere dalmış yürüyordum. Acaba beni sevmişmiydiler ? Bazılarına dışarıdan cidden soğuk görünebiliyordum. Ama bunu bilerek yapmıyordum. Elimden birşey gemiyordu. Dışarıya karşı hep ifadesiz göründüğüm söylenirdi. Ama sonradan açıldığımda gevezeliğim bazen çekilmez bir boyut alabiliyordu. Mesela şuan Mert ve arkadaşlarına karşı hala açılamamıştım. Yavaş yavaş açıldığımı hissediyordum. Arkadaşlar arasında söylediklerime pek dikkat etmezdim. Bazen terbiyesizleşirdim de . Yapım buydu. Beni seven böyle severdi. Başta yadırgasalar da alışırlardı.
Düşüncelere dalmış yürürken cafeye geldiğimş farkettim. Düşüncelere dalmak bana yaramıyordu.
Cafenin kapısından girip
"Selam." Diyerek Pınar ablanın yanına ilerlemeye başladım. Beni görünce o da gülümsedi ve
"Ah, hoşgeldin tatlım. Dün sana adını sormayı unuttum. Adın ne?"
"Ezra."
"Ben de Pınar. Gel sana bir önlük vereyim de hemen başla. Cafe yavaş yavaş dolmaya başlar birazdan." Dediğinde kafamla onayladım. Hızlı adımlarla kasanın arkasına ilerledi ve lila renginde bi önlüğü alarak yanıma geldi.
"Tatlım bu önlüğün. İstersen çantanı kasanın arkasına koyabilirsin."
"Peki Pınar abla." Diyip gülümsedim. Sadece gülümsedi ve gitti.