13

106 9 3
                                    

"Canan'ı aramalıyım."

Topuğu kırıldığı için, bu ayakkabıların üzerinde durmak çok zordu. Ve ben sendeleyerek, penguen gibi yürümek zorundaydım. Çantama yöneldim. Telefonumun ekranına baktığımda, sinyal olmadığını gördüm. "Çekmiyor.." diye mırıldandım.

Kapıya doğru yönelirken, ikisinin de bana baktığını bilerek kafam yerde dışarı çıktım. Benden bağırmamı, ağlamamı, korku içinde olmamı beklemişlerdi. Ama hiçbirini yapmamıştım. Sadece öylece oturmuş, konuşmadan arada bir Atlas'a bakmıştım. Her göz göze geldiğimizde, benden bakışlarını kaçırarak üzülmeme neden olan tepkiler vermişti. Kendini suçladığını anlamak zor değildi.

Burayı sadece bir kez, gece gördüğüm için, ne kadar şirin bir yer olduğunu fark etmemiştim. Küçük olduğunu sanıyordum ama değildi, geniş bir alanı kaplıyordu.

Biraz daha yürüdüm, arkamdaki ayak seslerini duyunca telefonumla ilgileniyor gibi yaptım. Atlas, tam arkamdaydı. Baya yürümeme rağmen hala çeken bir nokta bulamamıştım. Suyun sesi gittikçe yaklaşıyordu. Nihayet az da olsa çekmeye başladığında hemen numarayı bulup çevirdim. "Alo?"
"Alo, Canan." Sesini normal tut. Sesini normal tut. "Benim." İşte böyle.
"Canım, ne oldu evde bir sorun mu var?"
Hah. O kadar da iyi değilim sanırım.
En azından daha eve gelmemişti, bu iyiydi çünkü tekrar panik atak geçirmesini istemiyordum. "Evde değilim."
"Neredesin peki?" Tamam, işte geliyor, "Ormandayım, Atlas'ın yanında."
"Ne? Nasıl gittin oraya sen? İyi misin ses gidip geliyor..."
"Merak etme, ben çok iyiyim ama biraz burada kalmam gerekiyor galiba. Eve döndüğümde her şeyi anlatırım. Tekrar söylüyorum ben iyiyim merak edilecek bir şey yok."
"Tamam o zaman. Kendine dikkat et canım."

Telefonu kapatıp yürümeye başladığımda, o da benimle geldi. En sonunda derenin yakınındaki o ilk karşılaştığımız geniş düzlüğü bulduğumda bir ağacın kenarına oturdum.

"Özür dilerim."
"Ne?" dedim alçak sesle, "Neden özür diliyorsun?" Gözleri hiddetlendi, "Şaka mı yapıyorsun? Az daha ölüyordun ve bu benim hatamdı."
"Ama ölmedim, değil mi? Hala yaşıyorum. Hem bu neden senin hatan olsun ki?" Bana delirmişim gibi baktı, "Sana benim düşüncesizliğim yüzünden kafayı taktı." Fark edilir derecede sinirlenmişti, "eğer her gün yanına gelmeseydim.."

"Dur biraz, " dedim heyecanla. Lafını kesmeme bozulmuş gibi görünüyordu ama umursamadım, "yanıma gelmiyordun ki, ben seni neredeyse bir aydır hiç görmedim."

"Beni görmüyordun evet..." dedi ama yine cümlesini bitirmesine izin vermedim. "Nasıl yani? Sen," sesim yumuşadı "beni görmeye mi geliyordun?"

"Evet ama..." Yine lafını kestim. Bu kez bana sinirli bir şekilde baktı, belki de buna bir son vermeliydim.
"Neden yanıma gelmedin? Neden benimle konuşmadın?"
Gözlerini sıkıntıyla devirdi, "Bugün ölüyordun farkında mısın? Kim bilir seninle konuşsaydım neler olurdu." diye tısladı.

Omuz silktim, bunun için ona kızgındım. Sonuçta ciddi manada acı çekmiştim. Artık sorulara başlayabilir miydim acaba? Derin bir nefes aldım, "Bana neden o kadar kızgın? Seni ne için ve nasıl engelliyor olabilirim anlayamıyorum."

O da derin bir nefes aldı, kaşlarını çatıp yüzüme dikkatlice baktı. Uzun bir açıklama yapacak gibiydi, buna sevindim çünkü açıklamalara ihtiyacım vardı. Ayrıca bana bir şeyler anlatmasını da seviyordum. "Benim evimde, işler pek yolunda gitmiyor."

Durdu, 'evim' derken gezegenini kastettiğini anlamıştım. Devam etmesi için kafamı salladım.

"Ve, bunu düzeltmek için beni buraya yolladılar. Beni seçtiler, çünkü..." aldığı nefesi sıkıntıyla vererek devam etti, "ben biraz farklıyım. Yani kötü anlamda. Bazen, aslında çoğunlukla, kendime hakim olamıyordum ve beni uzaklaştırmak konusunda da hem fikir olduklarında gelmeyi kabul ettim. Buradaki işimi biraz aksatmış olabilirim ama bunun seninle bir ilgisi yoktu, o pislik her şeyi anlamak istediği gibi anlıyor."

Parmak uçları titremeye başlamıştı. Benim eline baktığımı gördüğünde onları saklarmış gibi avucunun içine aldı. "Gördün mü?" dedi sessizce. "Kendime hakim olamıyorum. Gerçi.." gözlerini bana dikti, söyleyip söylememek konusunda tereddüt ediyordu. "seninle tanıştığımdan beri hiç kriz geçirmedim. Ama bugün diyetimi biraz bozdum galiba." dediğinde hatırladığım sahne yüzünden yüzüm buruştu.

"Öyle bir şeye şahit olduğun için çok özür dilerim. Merak etme o, iyileşir yani biraz uğraşırlar ama eski haline dönebilir."

Yüzüm biraz normale dönmüştü, nasıl olduğunu anlamamı beklemiyordum zaten. Kim bilir hangi olağanüstü nedenden dolayı kopan bir kafa yerine konulabiliyordu.

"Seni korkutmak istememiştim. Sadece seni korumak istemiştim." dediğinde yüzüne baktım. Hala sinirli görünüyordu ama şefkatli bir sesle söylemişti bunu. Bende aynı ses tonuyla karşılık verdim, "Ben korkmadım ki, yani senden hiç korkmadım bugüne kadar. Daha önce de söylediğim gibi.."

Kafasını kaldırıp, alnını buruşturdu. Anlamamış gibiydi, "Benden hiç mi korkmuyorsun? O şeyi gördükten sonra bile hiç mi?"

Durdum, o konuda belki biraz tartışabilirdim ama şuan kendimi o kadar güvende hissediyordum ki... korkudan eser yoktu. "Hayır," dedim omuz silkerek, cevabımdan emindim. "Beni koruduğun için de teşekkür ederim."

İlk başta biraz tereddüt ettim, ama bunu daha önce yapmıştım ve bana karşılık vermişti. Aldığım cesaretle kollarımı boynuma doladım. Beni itmesini bekledim ama yapmadı, aynı sabah olduğu gibi ellerlini sırtıma koydu. Ama bu kez bir fark vardı, beni daha sıkı sarmıştı. "Teşekkür ederim," dedim tekrar.
"Bunu hiç hak etmediğimi biliyorsun. Kendi oluşturduğum bir pisliği temizledim sadece." Bir süre cevap vermedim, asıl sormam gereken soru aklıma gelmişti ve kafamı boynundan ayırmadan sordum. "Beni neden görmeye geliyordun?" "Çünkü..." dedi tedbirlice, "bir şekilde sana ihtiyacım var. Beni daha iyi biri yapıyorsun ama bunu senden isteyemem, çünkü bencillikten başka bir şey değil. Kendi ailem bile bana katlanamazken benle ol diyemem sana."

Başımı kaldırıp gözlerini buldum, "Ya ben de istiyorsam?" dedim.

İstemekten fazlasıydı, benimde ona ihtiyacım vardı.
"Gerçekten bunu mu istiyorsun? Bu ölüm oyunu gibi bir şey belki de."

"Sadece tek bir oyun," dedim fısıltıyla, "Tek bir oyun. Yenilirsem bir daha oynamayız."

Başımı göğsüne biraz daha gömdüm. Kaybedersem, hayatımı verecektim. Kaybedersem, zaten tekrar oynama gibi bir şansım olmayacaktı.

Ama bu hiç umurumda değildi, onu tanıdığımdan beri hiçbir zaman kendi hayatım ondan, onunla birlikte olmaktan değerli olmamıştı ki, şimdi olsun.

AtlasHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin