Draco, bu anın geleceğini her zaman biliyordu. Ölüm yiyen olmak onun kaderinde vardı, kendisinin seçebileceği bir şey değildi, keşke öyle olsaydı.
İhtiyaç Odası'nda işler pek iyi gitmiyordu. Hogwarts'a geri döneli tahminince iki hafta olmuştu, ama halen ilerleme kaydedememişti.
Biraz desteğe ihtiyacı vardı. Onu motive edecek bir şeye. Crabbe ve Goyle'ın bu konuda yardımcı olduğu söylenemezdi. Belki de yeni duygular tatmalıydı, şey gibi; aşk.
Her zaman Hermione'den etkilenmişti ve bunu kendisine bile zar zor itiraf ediyordu. Kendi kendine güldü. Bu saatten sonra ''Seni seviyorum'' demek bir işe yaramazdı, kız onunla dalga geçtiğini sanardı. Belki de minik bir aşk iksiri işe yarayabilirdi.
Profesör Slughorn, ilk derslerinde Amortentia denilen iksiri tanıtmıştı. Amortentia'dan birazcık bulabilseydi... Belki de Slughorn'un stoğunda vardır, neden olmasın?
Halen birazdan yapacağa şeye inanamayarak kimseye görünmeden stoğun bulunduğu odaya gitti. Kapıyı zahmetsizce küçük bir büyüyle açtı ve içeri girip kapıyı kapattı.
Elini çabuk tutmaya çalıştı, her an biri gelebilirdi. Yaklaşık 8 dakikalık arayışın sonunda aradığı şeyi buldu. Yanında getirdiği minik şişeye iksirin bir kısmını doldurdu. Daha sonra iksirin etkisini yok edecek bir şeyler aradı. Tekrar kısa süreli uğraşın sonunda istediği şeyi buldu. Kimseye görünmeden dışarı çıktı. Ama asıl soru, bu iksiri ona nasıl içirtecekti?
Aslında bunun cevabı da basitti. Onu yalnız yakalaması yeterliydi. Ve sonra küçük bir Imperio iş görürdü.
Aradığı fırsat ertesi gün karşısına çıktı. Hermione, yalnız başına kütüphaneye gidiyordu. ''Tam sırası Draco.'' dedi kendi kendine ve onun peşinden gitti.
Sanki tanrı, Draco'nun tarafındaydı. Kütüphanede pek fazla kişi yoktu ve Hermione de çalışmak için en tenha yeri seçmişti. Kız masasına yerleşti, daha sonra aradığı kitapları bulmak için kütüphanenin en ucundaki rafa yürüdü.
Draco, sanki oradan öylesine geçiyormuş gibi davranıp şişeyi yavaşça masaya bıraktı ve tekrar yerine geçti. İşe yaramalıydı, buna ihtiyacı vardı, biraz sevgiye ihtiyacı vardı.
Kız masaya tekrar oturduğunda şişeyi farketti. Eline aldı. İksirin koku yaydığını farketti-
''Imperio.'' diye fısıldadı Draco asasını ona doğru tutarak.
Hermione şişeyi ağızına götürüp tüm sıvıyı içti. Kızın yüzü yumuşadı ve kitaplarını toplayıp kütüphaneden çıktı.
Başardığına inanamıyordu. Hermione iksiri içmişti, artık onu seviyordu. ''Ya da sevmiyor,'' diye düşündü, ''Amortentia gerçek aşkı sağlamaz ki.'' Bunu şey olarak düşünebilirdi; geçici mutluluk.
Fazla düşünmeyi bırakıp apar topar kütüphaneden çıktı. Kızın nereye gittiğini bilmiyordu, ama iç sesini dinlemeye karar verip sağa saptı.
İşte! Oradaydı! Şimdi dikkatini çekmesi gerekiyordu.
''Hey, Granger!'' diye seslendi.
Hermione arkasına döndü. Yüzünde sımsıcacık bir gülümseme belirdi ve Draco'nun yanına geldi.
''Merhaba Draco, seni görmek ne güzel.''
''Seni görmek de öyle,'' dedi Draco, ''Nereye gidiyorsun?''
''Ah, aslında şey, seni arıyordum.'' dedi kız yüzünde biraz aptalca olan bir gülümsemeyle.
''Demek beni arıyordun,'' diyerek sırıttı Draco, ''Birlikte biraz vakit geçirsek hiç fena olmaz. Örneğin, İhtiyaç Odası nasıl? Bizi kimse rahatsız etmez.'' İhtiyaç Odası, birlikte konuşmaları için en akla yatkın yerdi. Kimse onları görmemeliydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ephemeral Happiness / Dramione One-Shot
FanfictionMotivasyon, bir iş için çok önemlidir. Hele de bu iş birini öldürmekse. Sevgi, insanı en çok motive eden şeydir. İkinci Dramione One-Shot'ımla sizlerleyim.