Her zaman yaşamdan zevk alan bir kadın olmuştum. Tamam, zaman zaman karamsarlığın dibine vuran bir ruh haline sahip olabiliyordum ama bu genele vurulacak kadar uzun bir zaman dilimini kapsamıyordu. Bu özelliğimin mimarı ise tahmin edilebileceği gibi biricik kuzenim Çağlar'dı. Belki o hayatımda olmasaydı bu kadar neşeli bir insan olmayabilirdim. Her seferinde ona olan bağlılığım iki kat daha artıyordu.
Okulun ikinci katının camından bakarken gözlerim Çağlar'daydı. Bir süre onu ve hiç bitmeyen enerjisini izledim. Ta ki, Halil Hoca sınıfa girene kadar.
"Hoş geldiniz çocuklar!" Halil hoca koca bir enerjiyle bizi selamladığında gözlerimi camdan ayırıp ayağa kalktım. Ardından, toplanan bütün öğrenciler hocanın verdiği "oturun" talimatıyla yerlerine tekrardan oturdu.
"Hocam ya, bu etkinlik gerçekten çok iyi olacak. Hepimizin biraz rahatlamaya ihtiyacı var."
A sınıfından olduğunu sandığım çocuk konuşunca ona hak verdim. Bu çalışmalar vakit alsa da en azından stresimi azaltacaktı. Yani, en azından kendi adıma böyle olacaktı.
"Evet Sercan," diye onayladı hoca. "En son ne zaman böyle bir şey yapıldı hatırlamıyorum. Ayıp yahu!"
Biraz daha muhabbet edildikten sonra hoca tamamen bir liste hazırladı ve hepimizden birer söz aldı. Bu programa kıymet vermemizi ve bırakmamamızı rica etmişti. Hepimiz seve seve kabul etmiştik.
"İlayda," dedi Halil Hoca. "Ney çalabildiğini bilmiyordum. Harika."
İlayda gülümsedi. "Uzun zaman oldu hocam."
Yanağımı avcumun içine koyup dikkatle sınıftaki azınlığı izlemeye başladım. Beraber çalışacaksak herkesi tanımam gerekiyordu. En azından kim olduklarını bilmeliydim. Alt sınıflardan öğrenciler de mevcuttu ve hepsini tanımam bana göre olanaksızdı. Son sınıfların tümünü isim olarak bilmesem de sima olarak biliyordum.
Hoca kağıtların arasında kaybolurken bir yandan da kendi kendine mırıldanıyordu. "Arif gitar, Armağan ses, Derin keman, Selin ses..."
Arif ve Selin'i tanıyordum. Biri B diğeri de D şubesindendi. İkisine göz gezdirdikten sonra hocanın söylediği diğer isimlere baktım. Bugünkü toplantı tamamen planlamaya yönelik bir toplantıydı. Çalışma günleri ve saatleri belirlendi. Hepsini not alırken çocuk gibi heyecanlandım. Belki de çocukluğuma gittiğim için böylesine coşuyordum. Çünkü kemana olan ilgim çocukluktan geliyordu.
Toplantı bitti ve herkes dağıldı. Sınıftan çıkarken dopdolu bir kafayla merdivenlere yönelmiştim. Barlas aklımdan çıkmıyordu. Sabahki konuşmamız sürekli kafamın içinde dolaşıyor ve beni düşünmeye zorluyordu. Onu öyle yıkılmış bir halde görünce canımın acıması beni şaşırtmamıştı elbette. Önünde sonunda böyle bir şeyle karşı karşıya kalacağımızı biliyordum.
Sınıfa girdiğimde yakama yapışan bir İrem'le karşılaşacağımı da biliyordum. "Çok merak ettim!" dedi telaşla. "Barlas kötü görünüyordu. Kötü bir şey yok, değil mi?"
Asık bir suratla yerime oturduğumda yanıma İrem, bir öndeki sıraya da Duru ve Rüya oturmuştu.
"Telaşlandırma kızım ya," dedi Duru. Dudak büküp konuya dahil oldum. "Şu mesele gün yüzüne çıktı. Üç gün okulda olmayacak."
Devamını da bir solukta anlattığımda gelen tepkileri parmaklarımla oynarken sessizce dinledim.
"Ben artık intihar edeceğim ya. Bu kadar büyük bir mesele... Oğuz ve Barlas..." İrem de haklıydı. Oğuz'la ilgili olan bu olayı o da bilmiyordu. Daha doğrusu ikisi dışında kimsenin bildiğini sanmıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÜÇÜK MAVİŞ (DÜZENLENİYOR.)
فكاهةHiç beklemediğim bir anda mutluluğun beni bulacağını bilemezdim.