İnanılmaz serin bir sabah ama buna rağmen güneş parlaklığını kaybetmemiş. Yüzümü yıkayıp, zencefil çayımı termosa dolduruyorum ve bu havayı yürüyüş yaparak değerlendirmeye karar verip evden çıkıyorum.
Upuzun ve kuruyan ağaçların arasından bilmediğim bir caddeye doğru yürümeye başlıyorum. Sağda solda birçok ev, minibüs durakları, ve güzel çiçeklerle donatılmış küçük bir kasabaya girdiğimi fark ediyorum.
Caddenin sonuna geldiğimde, sağa dönüyorum. Bir çocuk parkına rastlıyorum. Biraz daha ilerlediğimde, aslında buranın terk edilmiş bir mezarlık olduğunu görüyorum. Buraya çocuk parkı yapmaları çok şaşırtıcı.
Biraz daha uzaklara göz attığımda tabutun yanında toprağı kazan bir kişi ve rahip görüyorum. Ama neden sadece bir kişi? Belki de başka kimsesi yoktur.
Tabutun başında olanları anlamak için biraz daha ilerliyorum. Beni göremeyecekleri bir yere geçerek onları izliyorum. Rahip dua okuyor ve tabutun üzerine külleri serpiyor. Rahibin yanındaki diğer kişiyi inceliyorum. Baştan aşağı karalar giymiş ve başında da tüllü siyah bir şapka var. Başını benim olduğum yere çeviriyor ve beni görmüş gibi gözlerini hiç ayırmıyor. Sonra başını çevirip elindeki çiçek demetini nazikçe tabutun üzerine bırakıyor.
Bana doğru yürüdüğünü görüyorum. Kaçsam mı diye düşünürken giderek yanıma yaklaştığını fark ediyorum. Aslında ölen kişinin kim olduğunu bende çok merak ediyorum. Bu yüzden yanıma gelene kadar yerimden kımıldamıyorum.
Yanıma geldiğinde, "Gel sana kimin öldüğünü göstereyim." diyor ve kolumu,canımı acıtarak tutuyor. Beni sürüklercesine tabutun yanına götürüyor.
Tabutun yanına yaklaştığımızda, tabutun açık olduğunu fark ediyorum ve derin bir soluk alıp tabuttakinin kim olduğuna bakarken, kolumdan tutap yüzünü hiçbir şeye benzetemediğim adam bana dönerek, "Sen öldün." diyor.
O an Emma'yı göreceğim düşüncesiyle gözlerimi kapatıp tabuta yaklaşıyorum ve gözlerimi açtığımda gördüğüm kendimden başkası olmuyor. Üzerimdeki giysiler, şu anda giydiklerim, siyah ceket, yeşil kazak ve kırmızı çizmeler. Ayrıca sol bileğime takmış olduğum Daniel Klein marka saatimi de görüyorum.
Yine bir rüyanın içinde miyim? diye anlamaya çalışırken, bana "Etrafına bak."diyor. Korkuyla gözlerimi kısarak etrafıma bakıyorum.
Ne var ki gördüğüm manzara beni daha da şoka sokuyor. Derin bir soluk alıp etrafıma bakıyorum. Karşımda büyükannem , büyükbabam ve annem duruyor.
Mezar taşına baktığımda, taşta benim adım ve bugünün tarihi yazıyor.
Bakışlarımı tekrar, annem büyükannem ve büyükbabamın üzerinde gezdirip, "Hayır!"diyorum. "Benim ölümün bugün değil."