Arkadaşlar artık kitabı Flora'nın bakış açısıyla yazmamaya karar verdim. Gerçek dünyadan soyutlanmış şekilde koca ormanın tam ortasında bir malikanede yaşayan, gerçek dünyaya hiç açılmamış çocuk bakışlarıyla, etrafındaki olaylara anlam yüklemeye çalışan acemi bir kızın bakışından olayları anlatmakta zorlandığım ve kısıtlamalar yaşadığım için, artık olayları tanrısal bakış açısıyla anlatmaya karar verdim. Umarım doğru karar vermişimdir de siz de beğenirsiniz ... İyi okumalar...
II. BÖLÜM
Altı kişilik malikanede bütün gizemler ortalığa döküldükten sonra, günlük rutine geri dönülmüştü. Eskiye göre günlük rutindeki gözle görülür tek fark; artık ortalıkta sürekli dolanan robotların varlığıydı.
Bir de hissedilen farklar vardı, en belirgini; Bilgen Anne'de bariz şekilde ortaya çıkan bi rahatlama, huzur haliydi. Artık yay gibi gergin halinden, sürekli etrafı kolaçan eden bakışlarından eser kalmamıştı. Yıllarca o kadar gizemi saklamak için o kadar çok uğraşmıştı ki, şimdi bu büyük yük omuzlarından kalkınca oldukça rahatlamış, hiç olmadığı kadar dingin görünüyordu.
Sanki Bilgen Anne, omuzlarındaki yükleri azar azar malikanedeki beş gence dağıtmıştı. Son zamanlarda uzun uzadıya gizemleri hakkında konuşmalar dinlemek, şoklar ve dehşetler yaşamak onları büyütmüş, yaşlarına yakışmayan, eğreti duran, sakin, durgun hal, istemeseler de gelip üzerlerine yapışmıştı. Sonuç olarak; kendileriyle ilgili bilinmeyenlere karşı duydukları karşı konulamaz merak artık nasır tutmuştu.
Artık malikane, gençlerin şen kahkahaları, koşuşturmalarıyla çınlamıyordu. Geçmişleri ve gelecekleri hakkında öğrendiklerini her biri kendilerince sindirmeye çalışıyorlardu. Bu yaşananları kedi aralarında ne kadar normalleştirmeye çalışsalar da; sonuç dönüp dolaşıp bunun imkansız bir uğraş olduğunu kabullenmekle bitiyordu.
Daimon dışında diğerleri durumu kabullenmiş gibi görünüyordu. Bir tek o öğrendiklerinden sonra iyice kabuğuna çekilmişti. Mecbur kalmadıkça konuşmuyor, konuşmak zorunda kaldığında da kısa ve net cevaplar veriyordu.
Arkadaşlarının ona ulaşma çabaları sürekli geri tepiyordu.Bakışlarında, yürüyüşünde, jest ve mimiklerinde büyük bir acı hissediliyordu. Bir kızılderili atasözü: "İnsanın gözleri öyle kelimelerle konuşur ki dil onu telaffuz edemez" sözünü haklı çıkarırcasına bakan gözleri, mana yüklüydü.
Malikanedekiler bu yeni düzene de her insanoğlu gibi alışmış görünüyordu.İnsanoğlunun doğası gereği bazen buz keserek, bazen tepkisiz robota dönüşerek, bazen affederek ya da yeni şeyleri benimseyip hayata devam ederek...alışıyordu işte bi şekilde...
Taki bir sabah mutfakta Bilgen Anne'yi hiç görmedikleri kadar heyecanlı ve panik halde buluncaya kadar.
Bilgen Anne'nin o panik anı, tepkileri, jest ve mimikleri görülmeye değerdi. Gençlerin onda duymaya alışık oldukları kendinden emin öğretmen cümlelerinden eser kalmamıştı. Gençlerle mi, kendi kendine mi konuştuğu belli olmayacak kadar panikteydi. Söylediklerinden tek çıkarılan:
"Geliyorlar, neden şimdi geliyorlar, planlanandan bu değil... Geliyorlar, geliyorlar..." sürekli bunun gibi sözler geveliyordu. Gözleri yuvalarından fırlayacakmış gibi sürekli sağa sola gidip geliyordu. Gençler de onu öyle görünce ne yapacaklarını bilmez halde öylece kaldılar. İçlerinden kendini ilk toplayan Ares oldu. Bilgen Anne'nin elinden tutup onu sandalyeye oturtup:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Üstün Irk
Paranormalİnsanlığın geleceğini bekleyen büyük ikilem!.. Divine olarak doğanlar ,üstün yeteneklerini nasıl kullanacaklar? İnsanlığın lehine mi..? Yoksa aleyhine mi...