"Sene 1882. Parayla yaşayan insanlar tarafından kobay olarak kullanılan koskocaman bir ülke ve itiraz edecek kadar bile güçlü olamayan, yoksulluğunu kabullenmiş yüzlerce insan. Çok zor bir dönem. Ülkede hayvanların beslenmesi için konulmuş yemek kaplarının yerinde artık şırınga poşetleri,duvardaki iç açan grafitiler yerine fışkıran kan izleri. Önüne gelen insanımıza birşeyler enjekte eden soytarılar ve vücudunda ismi belirsiz bir maddeyle hayata tutunmaya çalışan insanlar; Bütün ülke bundan ibaret. Geceleri çöplerin üzerinde uykuya dalan saf çocuklar değil, gündüzleri atılacak çöp aranan çocuklar var artık. Ülke elektriği kesilmiş,kendini doktor sanan şahısların gözlüklerinin üzerindeki ışıklarla aydınlanıyor koca bir ülke. Ve bir yağmur yağsa, sokaklar kan gölü olacak kadar fazla kan kokuyor. Bütün dükkanlar artık birer oda,ameliyathane,çalınan yemeklerin saklandığı erzak deposu,morg...
Ve ne yazık ki, bizim büyük büyük dedemiz de bu olayların içindeymis. O zamanlar henüz 30 yaşlarında. Çalışmak için ailesini terk edip başka ülkeye gitmiş, fakat tam tersi kendi üzerinde yapılan çalışmalar sonucu ülkesine bir daha dönemeyeceğini düşünmüş. Damarlarına sadece 'soğuk' diye ifade edebileceği bir sıvı enjekte edilmiş. Kaldığı odada birçok tıbbi malzeme,kendini doktor sananların uyutulduğunu söylediği ancak dedemizin öldüğünü düşündüğü bir arkadaş ve malzemelerin birkaç katı kadar ceset. Burada insana enjekte edilen sıvıdan fazla psikolojik baskı sorun. Düşünün; Soğuk ve leş kokan bir odada, heran ölme ihtimali ile karşı karşıyasınız. Dedemiz, bir sabah odaya giren, üniformasının kırmızı olduğunu iddaa edecek kadar kan olan, ülkede bütün çalınan yemekleri yemiş kadar şişko, kendini doktor zanneden bir şahısın odaya girdiğini ve onlara -oda arkadaşı hâlâ uyur bir vaziyette iken-, buradaki en şanslı kişiler olduklarını, söylemiş. Yine aynı şahıs, karşısındakini bir insan yerine koymayarak vereceği cevabı de beklememiş ve devam etmiş; 'Size enjekte edilen ...(Dedemiz bunun akılda tutulamayacak kadar uzun ve saçma olduğunu söylüyor)'in etkisi sizde değil,soyunuzdaki bir şanslıda görülecek. Torunlarınızda veya torunlarınızın torunlarında farklılıkları göreceksiniz. Herşeyin olduğu gibi bunun da bir iyi bir kötü yanı olacak, o da sizi ilgilendiren birşey.' Bu merak uyandırıcı konuşmadan sonra dedemizi serbest bırakmışlar. Yanındaki oda arkadaşının ise uyanıp uyanmadığı merak konusu. Üstelik elinde yiyecek bir ekmek ne de temiz bir kıyafet varken kendini sokakta bulan dedemiz, geri dönüp birsey isteyecek kadar gerizekalı olmadığını söylüyor. Etrafındaki cesetlerden olabilenin en iyisi bir kıyafet alıp giymiş ve ülkemize tam dört ay yürüme sonucu ulaşmış. Ülkemiz pasaport sorulmayacak kadar fakir bir ülke.
Nihayetinde dedemiz arkada bıraktığı yaşlı gözlere kavuşmuş. Dört aylık düşünme akabinde ulaşamadığı sonuçlara, şimdi ulaşmak zorunda; Olanlardan büyükannemiz haberdar olmalı mı? Soylarında gerçekleşecek herhangi bir anormallik eninde sonunda ortaya çıkacak ve herkes bunu sorgulayacaktır. Bu mutasyonun kendisinin ölümünden sonra mı yoksa hemen birkaç yıl sonra doğacak çocuklarında mi gözleneceği merak konusu. Bunun için en doğru kararın söylemek olduğunu düşünüyor ve herşeyi büyükannemize anlatıyor.
Bu olay kuşaktan kuşağa aktarılıyor ve doğan her çocukta bin şüphe, binbir inceleme. Olaydan -veya katliamdan- yıllar sonra aileler bunun, amacı yalnızca ülke seferberliğini dağıtmak, ülkeyi yok etmek ve ismi bile bilinmeyen bileşiklerin insan vücudunda etkisini gözlemlemek isteyen birkaç meraklının yaptığı bir oyun olduğunu düşünüyor ve umutlarını kesiyorlar.
Yani anlatmak istediğim çocuklar, vücudunuzda veya kişiliğinizde gerçekleşecek herhangi bir anormalliği ebeveynlerinize danışmayı unutmayın."
Ben de yıllar önce yapılan katliamda rol alan, aileden aileye yıllardır aktarılmış olan hikayede bahsedilen dedenin soyundanım. Tahminlerime göre dedemin dedesiymiş. Bahsedilen ülkeye dair bir fikrim yok. Olayı söylentilerden değil de ailemden duymuş olsaydım, o konuda da size bilgi verebilirdim. Bugüne kadar akrabalarımın genotip veya fenotipinde mutasyona bağlı hiçbir değişiklik görülmediği düşünüyorum. Şayet bir değişiklik gözlemlenseydi, bu haber en azından bizim ailemize kadar ulaşırdı. Her doğan çocuk bir tehlike arz ettiğinden ailemizde yeni doğan her çocuğa yedi yaşına geldiğinde yukarıdaki hikaye anlatılıyor. Küçük yaşta bir çocuğun böyle bir hikayeye tabi tutulması sonucu, çocukta oluşabilecek psikolojik sıkıntıları ve baskıyı düşünerek, ailem, ben ve ikizime bu hikâyeden bahsetmedi. 15 yaşındayım ve bir şekilde öğrendiğim bu hikaye benim içime kapanık ve biri olmamı sağlayıp, olaylara bakış açımı değiştirerek bir kez daha ailemi haklı çıkartıyor. Doruk'un -ikizim- bu hikâyeden henüz haberi yok ve anlatmayı da düşünmüyorum. Ailem de bildiğimi bilmeyecek. Hikayeye her ne kadar gerçekçi bakmasan da, çoğu zaman hakkımdaki kararları veren içsesim, hayatımdaki farklılıkların nedeninin, bu mutasyondan etkilenecek kişinin benim olduğumu söylüyor. Kendimi herkesten farklı hissediyorum ve insanlarla konuşmak gitgide onların seviyesine ineceğimi gösteriyor bana. Küçük, lila renkli duvarlar, bir yatağım ve küçükken yapıştırdığım kedi etiketlerinin çılgınca sökülüşü sonucu beyaz lekelere maruz kalan gardırobumdan ibaret odamda, bambaşka bir dünyam ver ve orda herşey yolunda. Telefonların şarjı bitmiyor, öğretmenler odev vermiyor ve mevsim hep yaz! Bunlardan size ne ki, ben orda çok mutluyum.
Lakin hayatın hayal dünyasından ibaret olmadığını hatırlatan olaylar yaşıyorum. Okuduğum kitapta, televizyonda, gazetede, içtiğim sütün seri numarasında bile aynı rakamlar ve artık yaşama isteğim kalmadı:543533...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
543533
Science FictionZamanında soylarından bir kişi kobay olarak kullanılmış, genlerindeki çeşitli değişiklikler soydan soya aktarılmış ve yıllar sonunda bu mutasyona maruz kalan genç bir kızın hikayesi... Sürekli karşısına çıkan bu rakamlar neyi ifade ettiğini bulmaya...