Kalkıp mutfağa gidip Baran'dan kalan viskiden bir yudum alıp bahçeye çıktım. Gördüğüm ilk oturma yerine oturup düşünüyordum. Babamın yaşıyor olmasını. O kadar mı zor durumdaydı? Kızına bir haber gönderemeyecek kadar mı? Ya da gerçekten gönderemiyordu. Sonuçta Berkan da öz kardeşini nasıl saklamıştı? Yani bir başkası da haber alınmayacak şekilde götürebilirdi. Dışımdan konuşmaya başladım. "Baba! Kızın seni özledi. Baba! Kızın aşık oluyor, yardım et." Omzumda bir el hissettim ve ardından bir ses. "Geçecek." Arkamı döndüğümde bu kişi babamdı. Ağlamaya başladım. Ardından bağırarak "Sen yoksun. Şimdi gözlerimi kapatacağım ve bir daha seni göremeyeceğim." diyerek gözlerimi kapattım ve açtığımda kimse yoktu. Hayal miydi? Ama bu kadar gerçekçi....Tamamlayamıyordum cümlelerimi. Alkolün etkisi desem alkol mutlu etmek için vardı, bu işin bir yudum alkolle alakası yoktu. Tam uyuyakalmak üzereyken arkadan gelen sesle irkildim.
"Berkan nerede?"
Arkamı döndüğümde esmer, simsiyah saçlı, uzun boylu ve kas yığını bizim yaşlarımızda biri gördüm. Ayağa kalkarak yanına gittim ve yanıtımı verdim. "Hastanede." Olayı anlattım ve konuşmaya başladı.
"Kusura bakmayın. Dışarıdayken bu evden hızla koşarak uzaklaşan uzun boylu 45-50 yaş arası bir adam bana çarptı ve bende bir şey oldu sandım. Yarın size telefon numaramı versem beni hastaneye götürür müsünüz? Ben Berkan'ın yakın arkadaşıyım. Belki söylemiştir. İsmim Uygar." .
"Berkan'ın telefonu bende oradan ararsanız ulaşabilirsiniz."
Teşekkür ederek gitti. Demek ki uzun boylu 45-50 yaş arası bir adam koşarak uzaklaştı... Tüm gücümle bağırdım.
"Babaaa!"
Ben ne yaptım? Bu hayatı hak edecek ne yaptım? Kimi babasından ayırdım? Bir adam, bir kadını ancak bu kadar iyi sevebilirdi. Sevdi de. Babam annemi sevdi... bir aşkın tohumundan doğup bir aşkın bitişinden yalpalandım. Aşk bittiği zaman bende bittim. Babam öldüğü zaman bir aşk bitti ve bir de ben bittim. Cenazesini kimseye göstermediler. Bir annem görmüştü. Peki babam yaşıyorsa anneminde haberi var mıydı? Babamın gidişiyle hep aynı yerde kaldım. Hep bir kırgın haller, hep bir boşvermişlik... Nasıl saklarım ben bu can acısını? Düşüncelerimle boğuşuyordum. Arkamdan birinin geçtiğini duyup hemen döndüğümde bu kişinin Baran olduğunu gördüm. Yanıma oturup "Dertleşelim mi?" diyerek gözlerime bakılı kaldı. "Uyumaya ihtiyacım var." diyerek içeri girdim ve yatağa yattım. En iyisi acımı uykumla paylaşmaktı. Yastığa başımı koyar koymaz uyuyakalmıştım.
Sabah uyandığımda saat 11.57 olmuştu. Duşa girmeye karar verdim ve telefonumu şarjdan çıkartıp duşa girdim. Ne kadar iyi saklanıyordu duştayken gözyaşı? Bundan sonra kimsenin masum olmadığına inanıyordum. Babam beni karşıdan izleyip, canımın yandığını bile bile bir şey yapmıyorsa ben daha ne yapacaktım? Artık hayatımın aşktan ibaret olan tarafını yaşayacaktım. Seven kişi her zaman ilaç olurdu. Duştan çıkıp giyinip salona gittim. Elinde kumanda, saçlar savaştan çıkmış gibi dağılmış, kasları tişörtten "Ben buradayım." dercesine uzanmış film izliyordu. Yanına yaklaşıp kahkaha atarak konuşmaya başladım. "Bensiz film izlemek öyle mi? Bunun acısını çıkartırım haberin olsun." Koltukta doğrularak konuşmaya başladı. "Ne yapayım kızım? Öğlen oldu sen anca uyanıyorsun." Bilmiş bir tavırla konuşmayı devam ettirdim. "Dün gece sen mışıl mışıl uyurken neler yaşadım ben biliyor musun?" diyerek olanları anlattım. Şaşırmış olmalıydı. Sarılarak konuşmaya başladı. "Seni sevenlere birlikte ol. Gerisi önemli değil. " zaten öyle yapacaktım. Sımsıkı sarılarak yanağına öpücük bırakıp koşarak mutfağa gittim. Utanmıştım esasında. Kulağımda çınlayan baba seslerini bir kenara bırakmanın vakti gelmişti. Artık aşkla mutlu olacaktım. Zıplayarak kahvaltı hazırlamaya başlamıştım. Baran kahvaltısını yaptığını söylemişti fakat ben çok fena acıkmıştım. Kahvaltımı hazırlayıp yemeye başladım. Güne o kadar mutlu uyanmıştım ki. Kahvaltımı bitirir bitirmez televizyonun karşısına geçip film aramaya başladım. Karşıma "One Day" filmi çıkmıştı. Hemen izlemeye başladım. Dakika bir gol bir derler ya dakikasında ağlamaya başladım. Filmi kaçıncı izleyişim bilmiyorum ama her seferinde ağlıyordum. Artık replik replik ezbere biliyordum. Baran kahkaha atarak söze atıldı.
"Kızım ne ağlıyorsun? Daha konuyu anlamadım."
"Sonuna ağlıyorum ben."
"İzlediğin bir filmi nasıl izleyebiliyorsun?"
"Seslendirme bile yapabilirim. O derece ezberimde. Çok iyi oluyor sonunu bildiğin filmi izlemek."
Kahkaha atarak seslendirme yapmaya başladım. Baya kopuyorduk. Baran hiç olmadığı kadar mutlu gibiydi. Baran da beni ilk defa bu kadar mutlu görüyordu. Hemen sorma gereği duymuş olmalıydı.
"Hayırdır? Bu neşeni neye borçlusun?"
"Veda ettiklerime."
Eski ben olsam ağlardım ama bakın hala gülüyordum. Bugün tam lunaparka gitme havasındaydı. Hemen Baran'a teklifimi yaptım ama olumlu karşılamadı. O da haklıydı. Hastanede kardeşi varken herkes tarafından laf söz olmasından korkuyordu. Ama elalem ne der diye düşünerek kendimizi harcıyorduk. Bu zamandan sonra kimseye de bir şey demek istemiyordum. Kabul ederek film izlemeye devam ettik. Aklıma kızlarla buluşacağım geldi ve yerimden ani bir hareketle sıçrayıp hazırlanmaya gittim. Arkamdan "Nereye gidiyorsun?" diye bağıran Baran'a aldırış etmiyordum. Odaya çıkıp camı açtım. Havaya baktım ve bugün sonbahar olmasına rağmen o kadar soğuk değildi. Hemen yeni aldığım kıyafetleri inceledim ve kirli beyaz renkte, hafif mini elbisemi seçip giymeye karar verdim. Biraz yazlık bir elbise gibi dursa da bence şuan ki havaya göre gayet uygundu. Hafif bir makyaj yapmaya karar verdim. Aynanın önüne geçip ilk eyelinerimi çektim. Şu eyeliner çekerken neden ağzımı açıyorum hiçbir fikrim yok fakat bulan olursa bana da söylerse iyi olur. Sonuçta hep merak ettiğim bir şeydi. Sonra rimelimi sürüp makyaj kutumda ruj aramaya başladım. Hafif pembe olan rujumu bulup belli belirsiz sürüp, saçımı kuruttum. Şekil verisi kremle de saçlarımı şekillendirip, okyanus kokan parfümümü de sıkıp aşağı indim. Baran'ın gözler fal taşı gibi açılmıştı. Pek bozuntuya vermeden elime telefonumu alıp konuşmaya başladım.
"Ben arkadaşlarla buluşmaya gidiyorum. Görüşürüz. "
"Dışarıda buluşalım. Hastaneye gidecektik ya?"
"Ay ben onu tamamen unutmuşum, tamam haberleşiriz."
'Ay ben onu tamamen unuttum' der demez Baran'ın yüzünde gülümsemeler belirmişti. Berkan'ın telefonunu Baran'a bırakıp çıktım. Zaten kafe buraya yakındı. Yürümeye başladım. Yanımda bir araba durdu, beyaz bir arabaydı. Hiç de yabancı gelmiyordu. Simsiyah cam aşağı doğru inmeye başlayınca bu kişinin hastane bahçesinde karşılaştığım en yakın arkadaşım olan Tuana olduğu gördüm. Hemen gülümseyerek söze atıldı.
"Nasılsa aynı yere gidiyoruz. Gel beraber gidelim."
İtiraz etmeden arabaya binip konuşmaya başladık. Birkaç dedikoduyu şimdiden almıştım. Ben yokken neler neler olmuştu. Ayrılanlar mı ararsın, benim gini evden kaçanlar mı yoksa nişanlananlar bile olmuştu. Bu genç yaşımızda nişan da neydi? Bana biraz saçma gelse de bozuntuya vermedim. Sonra ise baya dedikodunun içine gitmiştik. Tuana'nın son dediği şeyle şok oldum.
"Sen yokken uzun boylu 45 yaş civarında bir adam seni sordu. Bizde bilmiyoruz dedik."
"Baba!"
Diyerek gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Bozuntuya vermemeye çalışsam da Tuana'nın bakışları sayesinde her şeyi anlatmak zorunda kalmıştım. Baştan sona her şeyi anlattım. Baran ve Berkan meselesini bile anlatmıştım. O da bana söz vermişti, kimseye söylemeyecekti. Hemen aynayı açıp makyajıma baktım, pek de bozulmamıştı. Sahte gülümsememi yüzüme yerleştirip arabadan indim. Kafenin kapısından girerken bizim kızların arkasındaki masada oturan 45-50 yaş arası gibi duran iri bir adam bize doğru bakıyordu. Gözündeki güneş gözlüğü sayesinde pek de belli olmuyordu. Ben nereye doğru gitsem bana bakıyordu. Masaya oturup ortaya doğru eğilip konuşmaya başladım.
"Lütfen başka yere gidelim."
Kızlar şok olmuştu. Haklı olarak da itiraz etmişti. Bende sinirle ayağa kalkıp arka masadaki adamın masasına gidip iki elimi masaya vurarak konuşmaya başladım.
"Kendinize hakim olun. Yoksa olacaklardan ben sorumlu değilim."
Adam bir şey demeden gözlüğünü çıkarttı. Şok olmuştum. Ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SIRRIMA AŞIK OLUR MUSUN? #Wattys2016
Teen FictionGünden güne kayboluyordu kız. Kendi acısında yanıp kavruluyordu. Kim isterdi ki böyle yaşamayı? Babasız, annesiz... Yoktu onun hayatında kimsesi. Eğer nefes almak yaşamaksa, evet yaşıyordu o da. Eğer bu yaşamak sayılıyorsa. Bu kadar mutlu gezenlere...