Bana Acıma

7.6K 241 42
                                    

Gelip beni alması ne kadar sürerdi? Ya da beni alır mıydı? Telefonumu cevaplamasını beklerken bir ileri bir geri volta atıyordum. Kimsenin beni izlediği ya da sataştığı yoktu ama korkuyordum. Çevredekilerden mi yardım istemeliydim acaba? Ne yapabilirlerdi ki onlara adreste soramazdım. Gittikçe çıkmaza giriyordum, Altan Ağa telefonu açmamıştı. Bir umut belki açar diye bir daha aradım. Geceyi sokakta geçirmek istemiyordum. Bu sefer düşündüğümün aksine telefonu açtı. Rahat bir nefes aldım. "Efendim." dedi bir kadın sesi. Ne? Bu da kimdi ki şimdi yanlış mı aramıştım yoksa. Kağıda ve aradığım numaraya göz gezdirdim ama bir farklılık göremedim. Yoksa Altan Ağa bana yanlış numara mı vermişti. İyi de neden böyle bir şey yapsın ki. "Hey orada mısın?" dedi aynı ses.

L
"Kiminle görüşüyorum?". dedim ona aldırmayarak. "Bak kızım ne diye arıyorsun? Daha numaran bile kayıtlı değil." dedi. "Ben Altan Ağa'yı aramıştım." dedim. Ona içimden Altan Ağa diye hitap ediyordum. Bunu dışımdan söylemek garip hissettirmişti. "Bunu görüyorum, sana kim olduğunu sordum." dedi iyice çirkefleşerek. Telefonu suratına kapatıyordum ki karşı taraftan anlayamadığım sesler gelince duraksadım. "Alo." dedi tanıdık ses. "Benim, Dicle." dedim tuhaf bir sesle. Yanlış aramamıştım Altan Ağa'ydı. O zaman diğeri kimdi ve neden birlikteydiler. İçimde oluşan küçücük öfke kırıntıları için kendime kızdım. Şimdi neden beni başka yere götürdüğünü anlıyordum. Ben onun oyuncağı değilim kendi keyfine göre kullandığı obje değilim.Ben kendi başımın çaresine bakardım ne diye Altan Ağa'yı arıyorsam. "Önemli bir şey mi oldu?" dedi. Sanki çok da umrundaydı. "Yanlışlıkla aramışım pardon." dedim inandırıcı olmak için extra çaba harcayarak. "Size iyi geceler." diye ekledim. "Dicle! Ne oldu?" sesinden sabırsızlanmaya başladığını anlıyordum. Söyleyip söylememek arasında kaldım. Arayıp keyiflerini bozmuştum. Birkaç saniyelik sessizliği Altan Ağa bozmuştu. "Sana söylüyorum!"
bağırmıştı telefonu kulağımdan uzaklaştırdım ve yüzümü buruşturdum. Ardından "Oraya geliyorum." dedi.
"Ha, hayır yani ben evde değilim." dedim sesim titremişti.
"Ne işler çeviriyorsun? Derhal bana nerede olduğunu söyle yoksa çok kötü olur." diye bağırdı.
"Bilmiyorum." lanet olsun ki bilmiyorum.
"Ne saçmalıyorsun adam gibi anlat." dedi bu sefer sesi daha sakin çıkıyordu. "Ben kayboldum. Dışarı çıkmıştım zamanın nasıl geçtiğini anlamadım."

"Etrafına bak ve gördüğün yerleri söyle."

Etrafıma göz gezdirdim ama ne söyleyeceğimi bilemedim. Sonunda ilerideki ışıklı tabelenin üzerinde yazan mekan ismini söyledim. Ne kadar sürede burada olurdu? Sevgilisiyle geçirdiği vakti çalıyordum umarım çok kızmamıştır. Zaman ilerledikçe bir yandan seviniyor bir yandan da geriliyordum.

Çok geçmeden Altan Ağa'nın arabasını gördüm. O henüz beni fark etmemişti. Altan Ağa ben arabaya doğru gelirken arabadan indi. Beni gördüğünde bir şey söylememişti. Bu beni daha da korkutuyor, fırtına öncesi sessizliği andırıyordu. Önce etrafa bakındı ve ardından gözleri beni buldu. Kızmıştı bunu gözlerinden anlıyordum. Gözlerimi kaçırdım ve arabaya bindim. Son duamı etmeye başlamalıydım. Altan Ağa da benden hemen sonra arabaya bindi. Çok hızlı gidiyordu, keşke onu hiç aramasaydım. "Evet Dicle! Ne bok yiyordun dışarıda?" dedi.
Koltuğa iyice sindim ve kısık sesle "Gezmeye çıkmıştım." dedim. Benimle bu şekilde konuşması hiç hoş değildi.
"Bana masal anlatma."
"İş aramak için çıktım oldu mu? Rahatladın mı?" dedim, kendime hakim olamayarak bağırmıştım.
Tek elini direksiyondan ayırmadan diğeriyle sıkıca kolumu kavradı.
"Kiminle konuştuğunun farkına var." dedi.
Yola bakmıyordu ve kolumu sıkıyordu. "Dikkat et." diye bağırdım az kalsın arabaya çarpıyorduk. Nasıl bu kadar vurdumduymaz olabiliyordu. Kaza yapabilirdik. Kolumu hâlâ bırakmamıştı ve canım yanıyordu. Gözünü yola çevirdiğinde rahat bir nefes aldım. Kolumu kendime çektim ve Altan Ağa'nın elinden kurtulmaya çalıştım. Daha fazla diretmedi ve kolumu bıraktı. "Bir daha benimle konuşurken sözlerine dikkat et anladın mı?"
"Durdur arabayı inmek istiyorum." dedim bana bu şekilde davranamazdı.
"İnmek istiyorsun, güzel, in o zaman hadi." dedi ve ani bir frenle arabayı durdurdu. Vücudum öne doğru savrulurken dengemi zor sağladım. Çantamı da alıp arabadan indim. Tenha bir yoldaydık sadece birkaç araba geçiyordu. Altan Ağa kafasını benim olduğum taraftaki pencereye doğru uzattı. "Kendi başına ne yapacaksın merak ediyorum." dedi.
Evet bunu bende merak ediyordum. "Ben senin oyuncağın değilim beni istediğin gibi yönlendiremezsin. Senin için çalışıyor olmam bir şey değiştirmiyor. Hatta bundan sonra seninle çalışmıyorum." konuşmamı bitirdiğimde derin bir nefes aldım, çok hızlı konuşmuştum. Altan Ağa arabadan indi ve beni durdurdu. "Sen kendini ne sanıyorsun oradan bakınca meraklın gibi mi duruyorum. Sana acıdım ve yanıma aldım.Ben olmazsam ne hallere düşerdin farkında mısın?" dedi. Sana acıdım. Kelimelerin arasından sadece bunu seçebilmiştim. Kalbimi almış ve eliyle parçalamıştı sanki. Kırıkların sesini duyuyordum. Bana acımıştı. Gözlerim yanıyordu kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Neden bu kadar şaşırmıştım ki beni başka hangi sebeple yanına alırdı. Istanbul'da kendine hizmetçi bulamayacak mıydı? Bana ihtiyacı falan olduğunu mu sanmıştım. Hiçbir şey söylemeden önünden geçtim ve ondan uzaklaştım. Yok olmak istiyordum. Soluduğum havaya karışmak. Bir zamanlar bana karşı nefret dışında hiçbir duygu beslemeyen Altan Ağa şimdi bana acıyordu. Bu kadar acınası mıydım?
Ağır adımlarla nereye gittiğimi bilmeden öylece ilerliyordum.
Gözlerimi kapattım ve temiz havayı içime çektim.
Arkamdan ayak sesleri geliyordu ama bakmadım, yürümeye devam ettim. İçimden bir ses gelenin Altan Ağa olduğunu söylüyordu ama ona kulak asmadım, bir önemi yoktu. "Dicle, dur." dedi yumuşak bir sesle. Aldırmadım, yürümeye devam ettim. Şu an olmaz tekrar kavga etmek istemiyordum. Zaten edebileceğimi de hissetmiyorum. Adımlarını hızlandırdı ve önüme geçti. "Çabuk arabaya bin." dedi. Dediğini yapmayacağım sokakta kalmam gerekirse bile yapmayacağım. Kendimi toparladım ve yüzüne baktım. Sinirli miydi yoksa değil miydi anlayamıyordum. "Hayır binmeyeceğim." dedim kararlı bir sesle. "Valizim arkadaşının evinde kaldı yarın alırım." diye ekledim. Sesimde ki kırılmışlığı hissetmemesini umuyordum.
Onu görmezden gelerek yoluma devam ettim. Bir el beni omuzumdan çekti ve kendine dönderdi. Tam düşüyordum ki buna fırsat vermedi beni daha sıkı kavradı. Her şey çok kısa sürede gerçekleşti ve bir anda kendimi onun sırtında buldum. Konuşamayacak kadar şaşkındım. Tek eliyle bacaklarımdan tutuyordu. Şaşkınlığımı üzerimden attığımda "Ne yaptığını sanıyorsun? İndir beni hemen." diye bağırdım. Kendimi her an düşecekmiş gibi hissediyordum bu da hareketlerimi kısıtlıyordu. Bu yaptığı insan dışı bir hareketti. Ellerimi Altan Ağa'nın sırtına dayadım ve kafamı yukarı kaldırdım. Üstünde debelenmeye başladım ama beni indirmek adına hiçbir şey yapmıyordu. Sağ elimle tişörtünü sıkıca kavradım ve diğer elimi serbest bıraktım. Maganda, dağ ayısı içimden ona ne söylemek gelirse saydırıyordum. Serbest bıraktığım elimle sırtına vuruyordum. Bacaklarımı hareket ettirmeye çalışıyordum fakat o kadar sıkı kavramıştı ki etki etmiyordu. "Sana diyorum bırak beni."
"Gerçekten bırakmamı mı istiyorsun?"
"Hayır, yani indir beni." dedim benimle dalga geçiyordu. Bu tişörtü bir daha giyebileceğini sanmıyordum. Öyle sıkı tutuyordum ki tişört iyice bollaşmıştı.
"Uslanmayı öğrenene kadar böyle."
Delirmiş olmalıydı.
"Aklını mı kaçırdın?" diye sordum.
"Hâlâ akıllanmadıysan seni biraz sallandıralım ne dersin." Onunla konuşurken yüzünü görmeye çalışıyordum bu da komik görünmeme neden oluyordu. Filmlerde gördüğüm artistik hareketleri uygulamalıydım belkide. Başını bacağımın arasına sıkıştırıp boynunu kırmak güzel hareket olurdu. Tabiki böyle bir hareket yapmazdım ve yapamazdım. Düşüncelerimin saçmalığını fark ettiğimde hayal dünyama küçümser bir bakış attım. Altan Ağa beni biraz daha aşağı kayırdığında çığırdım. Beynim basınç nedeniyle zonkluyordu. Arabanın yanına geldiğimizde kapıyı açtı ve beni kabaca koltuğa bıraktı. İnmeme fırsat vermeden kapıyı kapattı. O sürücü koltuğuna geçerken bende arabadan inmek için kapıyı açtım. Her şey olabilirdim ama gurursuz asla.
"Dicle! Otur daha fazla canımı sıkma."
Tereddütte kaldığımda tekrar "Dicle!" diye bağırdı bana doğru adım atmıştı ki kapıyı kapattım.
Yol boyunca tek kelime etmedim havadaki gerginlik elde tutulur cinstendi. Bana bir şeyleri dayattıramaktan vazgeçmeliydi. Bu çok saçma şu an içinde bulunduğum durum çok saçma. Göz kapaklarım günün yorgunluğunu üzerinde taşıyormuş gibi ağırlaşmıştı. Arabanın tümsekten geçmesiyle yavaşça gözlerimi araladım. Şu an güzel bir uykuya o kadar ihtiyacım vardı ki. Eve gelmiştik bir an önce kendimi yatağa atmak istiyordum. Arabadan indim ve Altan Ağa'nın kapıyı açmasını bekledim.

KİMSESİZ #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin