Yeniden güzel ve güneşli bir sabaha uyandım. Ne kadar deliksiz uyuduğumu hatırlayıp mutlu oldum, kendimi bomba gibi hissediyordum. Fazla bile erken uyandığım söylenebilirdi ama güneş yüzünü çoktan göstermişti ve tekrar dalmamın imkanı yoktu, ihtiyacım da yoktu zaten. Dans ederek ve bir şeyler mırıldanarak yatağımı topladım, elimi yüzümü yıkayıp mutfağa indim. Kızlardan daha ses yoktu, o zaman güzel bir kahvaltı onların da modunu en az benimki kadar yükseltecekti. Maydanozlu ve bol baharatlı bir omlet çırptım hemen, o pişerken yulafı çekip un haline getirdim ve muzlu, vanilya şuruplu fit pancakelerimin hamurunu hazırladım, harcı tavaya döküp çevirilecek kıvama gelmesini beklerken kahvelerimizi de hazırlamıştım. Her şey hazırdı ama gelen giden yoktu ve her şey soğumaya başlamadan onları uyandırmak için yukarı çıktım. Annie'nin banyodan neşeyle fırlamasıyla ne olduğumu şaşırdım, sevinçle boynuma atlamıştı.
"Günaydın! Bu ne neşe yine sabah sabah?" dedim ben de ona sarılarak.
"Hava çok güzel ve her zamanki halim." dedi sırıtarak, evet gerçekten de öyleydi.
"Bugün Blaine'i yerinden kazımamız gerekecek sanırım.
"Sorma, gece yarısına kadar telefon sesi geliyordu, ve sonra nihayet sessize aldı ama bu sefer de titriyordu, en son kökten kapattı sanırım." Annie ve Blaine'in odası bitişikti, elbette olan biteni duymuş olmalıydı. Merdivenlerden çıktıktan sonra sağda direkt Blaine'in odası vardı, büyük duvardaki sağ köşenin sağ kısmını oluşturuyordu, diğer köşesi de Ann'in odasıydı ve kapısı merdivenin hafif solunda kalıyordu, onun yanında yani en solda banyomuz vardı ve benim odam da tırabzanların baktığı kısımda, banyonun bitti köşenin ilerisindeydi.
"Bu çocuk hala hangi yüzle arıyor acaba?" dedim homurdanarak.
"Bilmiyorum ki, dün en son pes ettiğini sanmıştım."
"Görüşeceğiz." dedim ve Ann'i tutup Blaine'in odasına çektim. Yastığı kafasına kapatmış yüzüstü yatıyordu ve hiç kalkmaya niyeti yok gibiydi. Yavaşça yastığı kaldırdığımda ödümü koparttı.
"Blaine'e ulaşılamıyor!" diye bağırdı ve bir kahkaha attık.
"Hay aksi, ben de Blaine için miss gibi kokan bir omlet, vanilyalı muzlu mükemmel pancakeler yapmıştım, kahvesi de hazırdı ama.." dedim oyun yaparak. Yemek dedin mi Blaine'i avlayabilirdiniz, hemen yüzünün önündeki saçları çekip maviş gözlerini çakmak çakmak açarak beni süzdü, doğru söylediğimden emin olmaya çalışıyordu.
"Yaptın mı gerçekten?" dedi çatallı sesiyle.
"Elbette yaptım şapşal, hadi kalk da soğumasınlar." dedim sırıtarak. Yerinde doğrulup güzelce esnedi ve kendini üzerimize attı, bu kız gerçekten kırıktı, çekilsek düşecekti yani. Gözlerimi devirdim, kaldırmaya çalıştık onu.
"Koca bir bebeksin biliyorsun değil mi?" dediğimde sırıtarak başını salladı ve yanaklarımıza birer öpücük kondurarak banyoya gitti.
Biz de aşağı indik ve çok geçmeden kahvaltımızı ettik. Dün fena yorulmuştum ve güzel bir kahvaltı çok iyi geldi, ruhumda hissettiğim enerji artık vücudumda da dolanıyordu. Gelince toplamak üzere bulaşıkları lavaboya ittikten sonra hazırlanmaya çıktım. Daha vakit vardı ve bugün saçlarımı iyice düzleştirmeye karar verdim, düz saç en sevdiğimdi. Saçlarım bayağı uzun olsa da fırça düzleştiricim bunu çok kolaylaştırıyordu. Bugün açık renk ekstra yüksel bel skinny jeanimi giymeye karar verdim, üzerine bej rengi boğazlı çıtçıtlı bodymi geçirdim, belimin açılmamasına bayılıyordum resmen, her zaman hasta olmanın bir yolunu bulurdum çünkü. Üzerime de içi krem rengi suni kürklü kot ceketimi giydim. Her zaman sol yandan ayırdığım saçlarımı kulaklarımın arkasına itip- saçım düzken bu şekilde görünmesine bayılıyordum- klasik altın rengi halka küpelerimi dizdim tekrar kulağıma, rimelimi ve şeftali rengi parlatıcımı sürdükten sonra siyah deri yüksek botlarımı ayağıma geçirdim ve hazırdım. Aşağı ilk inen ben oldum, kapıyı açıp anahtarı kapının dışına taktığımda Matty'nin de dairesinden çıktığını gördüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Utançla Dans
RomanceDans. Charmaine Lowes için hayat danstan ibaret. Bir de iki baş belası Blaine ve Annie. Onlar olmadan Charmaine belki de o tutkuyla bağlı olduğu dans dünyasının içinde bulamazdı kendini. Kendisi biraz utangaçtır da. Tanrım, biraz mı? Bu dünyada görü...