surrender

67 4 1
                                    

Başımda korkunç bir ağrı ile uyandım. İlk başta hiçbir şeyi hatırlayamadım. Gözlerimi geri kapadım. Biraz daha uyumak istiyordum. Aslında sonsuza kadar uyumak istiyordum. Karnımda sıcak bir el hissetmemle yerimden sıçradım. Karşımdaki sarışın, yarıçıplak kız göğsüme öpücükler konudararak:

- Günaydın

Dün geceye dair bir şeyler hatırlamaya başlamıştım. Hayatımı hatırlamaya başlamıştım. Günlerdir eve uğramıyordum. Her gün başka bir evde başka bir yatakta uyanıyordum. Artık hayat sabah altıda değil akşam altıda başlıyordu benim için. Telefonumun nerde olduğuna dair bir fikrim yoktu. Sabahları uyuduğum için akşamları kalkıyordum ve kalkınca bara gidiyordum. Ve artık bu bir döngü olmuştu. Gözlerimi açtım. Bakalım bugün nasıl bir yalan uyduracaktım.

- Iı, günaydın.

Hala göğsümü öpmeye devam ediyordu. Yavaşça yataktan kalktım ve su içmeye gittim. Eve yabancı olduğum için mutfağı bulmam zor olmuştu. Soğuk suyu kafama dikerken bir ses:

- Günaydın.

Suyu tükürdüm. Karşımda esmer bir kız duruyordu. Kızın üstünde sadece bir boxer vardı. Kızın üstünde boxer olabilmesi için... Ben ne yapmıştım dün gece?! Hemen odaya gidip üstümü giyindim. Kızlara işimin akşam başladığını, bir restoranda çalıştığımı söyleyip evden sıvıştım. Belki de artık yüzleşme zamanı gelmiştir. Belki de artık eve gitmeliyimdir. Şuan yaşadığım hayattan çok memnun olduğumu söyleyemem ama sadece 1-2 saat ayık olduğumdan günün geri kalanını düşünmeden geçiriyordum. Okula gitmeyi bırakmıştım. Ama artık bir ara vermeliydim. En azından eve uğrayıp bir şeyler yemeliydim. En son ne zaman doğru düzgün yemek yediğimi hatırlamıyordum. Eve vardığımda beklemediğim bir manzarayla karşılaştım.

- Sonunda geldin! Günlerdir nerdesin! Sana bi şey oldu diye çok korktum. Telefonunu nede-

- Senin de bir hayatın var değil mi? Bütün zamanını benim problemlerimle harcayamazsın sonuçta.

Çok şey değişmişti. Evet bir hafta kadar bir süre geçmişti sadece ama benim için Alyss artık bir yabancıdan farksızdı. Ben artık kimseyi sevebilecek ya da güvenilebilecek biri değildim.

- Phillip, haklısın. Özür dilerim, sana öyle davrandığım için. Bilmediğin şeyler var izin ver her şeyi anlatayım sana.

Duymazdan gelerek eve girdim ama hızlı davranıp ben kapıyı kapayamadan o da içeri girdi. Ben bir haftadır aynı kıyafetlerle geziyordum o yüzden önce duş alıp kıyafetlerimi değiştirmeliydim.

- Duşa giricem, sonra konuşalım.

Yalan söylüyordum. Onu atlatıp bir daha onu görmemeyi planlıyordum. O da canımı yakıyordu. Diğer herkes gibi.

- Beklerim.
- Ne bok yiyorsan ye.

Soğuk suyun altına oturdum. Düşündüm. Ne yaptığımı düşündüm. Neye dönüştüğümü düşündüm. Nasıl düzelebileceğimi düşündüm. Ama artık çözüm yoktu. Ben paramparça olmuştum. Hayatın attığı dayak yetmiyormuş gibi, Alyss önce güvenimi kazanmış, sonra beni yarı yolda bırakmıştı. Artık yapayalnız olduğumu kabullenmiştim. Alkol ve uyuşturucuyla benliğimden, sorunlarımdan, hayatımdan kaçmıştın. Bir sürü kızı kıllanıp atmıştım. Artık ben eski Phillip değildim.

- Alyss seninle konuşacak hiçbir şeyim yok. Lütfen kavga çıkmadan evine dön. Şu ana kadarki her şey için teşekkür ederim a-

Dudaklarını dudaklarıma bastırmasıyla sözüm yarım kaldı. Karnımdan göğsüme doğru alevlerin yükseldiğini hissettim. Ben de dudaklarımı araladım ve karşılık verdim. Göğsümün sıkıştığını hissettim. Ve belki de son yıllarda ilk defa kalbimim attığını, nefes aldığımı hissettim. Canlı olduğumu hissettim. Sabırsızca öpüyordu beni. Sanki bunu yapmayı çok uzun süredir bekliyormuş gibi. Dudaklarımız ayrıldığında bana "Hoşçakal" dedi. Ve evi terk etti. İşte Alyss'e yine bu hakkı vermiştim. Yine aklımı çelmişti. Artık düşünmemeliydim. Eski hayatıma dönemezdim. Ben de tekrar bir bara doğru yola çıktım.

...

Her konuştuğum kızda onun sesini duyuyor, her öptüğüm dudakta onunkileri hatırlıyordum. Onu sarhoşken bile aklımdan çıkaramıyordum. Bir sabah onun telefonuyla uyandım. Yanımda bir kız yatoyordu. Onu uyandırmamak için hemen telefonu sessize aldım ve parmak ucunda tuvalete gittim.

- Ben de seni seviyorum, Phillip.

Ağlıyordu.

- Ne?!

- Attığın mesaj... Ben de seni seviyorum.

Hıçkırıklarından doğru düzgün konuşamıyordu. Ben ona mesaj mı atmıştım? Herhalde sün gece yaptığım aptallıklardan biriydi bu da. Artık geri dönüşü olmayan bi yola girmiştim. Konuşarak düşüncelerimi böldü.

- Ben bir saate sana gelsem olur mu?
- Tamam görüşürüz.

Kıyafetlerimi tuvalette giydim ve eve gitmek üzere kızın yanından ayrıldım.

...

- Phillip ben, yapamıyorum. Seni düşünmeden duramıyorum. Aklımdan çıkaramıyorum.

Her şeyi baştan anlattı. Colin'i yani beni nasıl kandırdığını anlattı. Baştaki niyetinin benimle eğlenmek olduğunu bile söyledi. Ama ona kızamıyordum. Olmuyordu işte. Ona bakarken sadece mutluluk duyuyordum. Konuşurken ellerini kullanmasına, kaşlarını çatmasına, iri gözlerini daha da açmasına bakarken hipnotize olmuş gibiydim. Belki de artık her şeyi akışına bırakmanın zamanı gelmişti. Belki de mutlu olmanın yöntemi buydu.

- Özür dilerim, Phillip. Ben gerçekten üzgünüm.

Gözünlerinden yakan yaşlar bunu kanıtlıyordu. Üzülmesini istemiyordum. Bir iki adım atarak aramızdaki mesafeyi kapadım. Baş parmağımın iç kısmıyla göz yaşlarını yavaşça sildim. Gözlerinin mavisi koyulaşmıştı. O an diyecek bir şeyim yoktu ben de ona sarıldım. O kadar sıkı sarılıyorduk ki kemiklerim kırılacak sandım. Başımı omzuna yaslayıp kokusun ciğerlerime doldurdum. Benden kısa olduğu için eğilmem gerekiyordu. Vücudumu onunkine bastırdım. Artık gerçekten ona ihtiyacım vardı. Artık teslim olmuştum.


Everything's An IllusionHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin