Genç adam ılık nefesini havaya karıştırırken ellerini birbirine sürttü. Sokak lambalarının üzerine kar taneleri iniyor, toprağa indiği anda hiç var olmamış gibi kayboluyordu.
Hava soğuktu. Yüzüne her rüzgâr çarptığında nefesi kesiliyor, gözleri yanıyordu. Sokağa gölgesi düşüyor, tüm şehir bir anlığına seslere sağır kalıyordu.
Sırayla gecekonduların önünden geçti. Zaman geçtikçe içini sıkıntı kaplıyor, boğuluyormuş gibi hissediyordu. Boğazına batan binlerce iğneye rağmen derin bir nefes aldı.
Yüzünü gökyüzüne çevirdiğinde gözlerini kapattı. Kestane rengi saçlarına beyaz noktalar düşüyor, soğuk tenine işliyordu. Nasıl hissettiğini bilmiyordu. Kaybolup gitmek o kadar cazip geliyordu ki bazen bu duyguyu yenemiyordu.
Belindeki silaha uzanarak ellerinin arasına aldı. Sokak ışıkları yüzüne gölge düşürüyor, silahı keskinleştiriyordu.
"Kaldık yine baş başa," diye fısıldadı silahı iyice kavrarken. Gözlerini hüzünle silahına dikti. "Yanımda kalanın sadece sen olması..."
Düşüncelerinden sıyrılmaya çalışırken yutkundu. "Çok can yaktık, çok can aldık." dediğinde iç geçirdi. "Pişmanlık duymuyorum. Eğer canım yanmasaydı yakmazdım."
Gözleri bir noktaya takılı kaldığında bekledi bir süre. "Pişmanlık duymuyorum," dedi yeniden. Gözleri öfkeyle yandı. "Her şeyi hak ettiler. Tamam, bazen her şey planladığım gibi gitmedi. Olmaması gereken şeyler de oldu. Yine de yaptığım hiçbir şeyden pişman değilim. En azından büyük bir kısmından değilim." Zihnini saran düşüncelerden kurtulmak için başını salladı. "Uzun bir süre daha birlikte olacağız."
Silahını kaldırdı sertçe. Gözlerinin önüne getirdiğinde büyük bir ihtişamla inceledi. "Her şey son bulana kadar..."
Deri ceketini kaldırarak silahı beline yerleştirdi yeniden. Vücudunu saran keskin soğukla adımlarını hızlandırdı. Kar taneleri sıklaşmış, taş zeminin üzerine beyaz bölgeler bırakmıştı.
Etrafta en ufak bir ses, herhangi bir insan yoktu. Bazı evlerden ışıklar yansıyordu. Diğerleri sonsuz karanlığa gömülmüş, kaybolmuşlardı.
Onlarca sokak geçti. Tüm ışıklar söndü. Zifiri karanlığa bulanan yollardan geçtiğinde en ufak sese dikkat kesildi. Hiçbir şey yoktu. Adım sesleri sokakta yankılanıyor evler gittikçe azalıyordu. Sonunda bir gecekondunun önünde durdu. Ev her an yıkılacakmış gibi duruyor, terk edilmiş gibi görünüyordu.
Hiç kimsenin olmadığını bilmesine rağmen sokağa son bir defa göz gezdirdi. Buğulu nefesi havaya karışıyor, karanlığın içinde gökyüzüne süzülüyordu. Ürkütücü bir sessizlik vardı. Hiçbir şey olmadığı halde içi titriyor, keskin bakışları yeri kaplayan taş parçalarına kadar delip geçiyordu.
Başını tekrar eve çevirdiğinde eli göğsüne gitti. Kalp atışları hızlanıyor, kulaklarında belli belirsiz bir çınlama hissediyordu.
Derin bir nefes alarak hafif aralık olan kapıyı iterek açtı. Koridoru geçerek odanın önünde durduğunda eski mobilyalara baktı iç geçirerek. Koltuklar karşılıklı konulmuş, ortasına bir masa bırakılmıştı. Köşede her an parçalanacakmış gibi duran bir kitaplık vardı. Kırılan pencerelerin parçaları yere saplanmış, kitapların üzerine saçılmıştı. Kitaplar o kadar tozluydu ki odanın kasveti karanlıkta hissediliyor, toz parçaları boğazını parçalamak istercesine saldırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AFRA
Mystery / ThrillerBiri seni izliyor... Belki bir deli çünkü etrafında çok fazla var. Gerçek delilerden bahsediyorum. Her an saldırıya geçecek türden olanları. Belki de tanıdığın biri. Ya da bir gölge. Her adımını biliyor, geçmişini ve geleceğini. Ya o gölge gerçekse...