"Yedim seni Taceddin" içler açıcı olmayan yatağımdan ne tür bir hızla kalktığımı bilemiyorum. Salonda aradığını bulamayınca benden önce kalkıp bütün işleri halletmiş olan kızlara baktım. Gayet memnun olduklarını belli eden mırıltılar çıkarıyorlardı.
"Ulan cedric! Bi kapamadın şu çenciğini be. Yuh sana. Devir böyle yıkılma görmedi be" Hira bir yandan söyleniyor bir yandan da koltuk yastıklarını yumrukluyordu. Azra hiçbirşey demeden pür dikkat izliyordu olanları. Mira çenin elden gittiğine sevinmiş "göt oldun cedric!" tepkisini vermişti, cedric her kız meselesinde yenildiğinde yaptığı gibi.
"Lan Azra! Taceddin nerde?"
"Ona Taceddin diye seslenmeyi bırak artık Azra. Onun ismi "M-A-R-C-U-S" dedi her harfin üstüne basa basa.
"Lan görmüyon mu üzerimin halini? Hep o lanet papağanın yüzünden. Sıçacak başka biyermi yok, üstüme sıçıyo lan!"
"Ne yapsın hayvancağız ömür ya, Abarttın sende. Serbest bırakınca bulamamıştır kafesini" Bu mantık azradan geliyorsa gidip bir yerlerde gebermem lazımdı.
"Ulan ömür. Mira'ya bok sineği diyordum da, değiştiriyorum senden daha iyi bok sineği olur lan" koltuktaki yastıklardan birini alıp hira'ya attım. Hakettimi? Kesinlikle.
Azra yanıma gelerek omzumu sıvazlamaya başladı. Her sinir olduğumda yaptığı şeylerden biriydi. Sinirim yatışmıştı evet ama o pislik taco... Elime bir geçireyim seni.
"Sakin ol be erkek fatmam. Tembihlerim ben onu. Bir şey yapmaz bir daha sana. Gelsin de cezasını kesiyim bir" ah işte buna memnun oldum. Onun papağanını bana 'göt böcüğü' dediğinden belli sevmiyordum. Hatta bu yüzden onu gebertmek için çeşitli yollara da başvurmadım değil ama her seferinde lanet çenesini açıp, planlarımı suya düşürdü.
"Ya patronun verdiği kağıda hala bakmadık. Artık baksak mı?" diye söyleyince daha yeni hatırlayabilmiştim. Dün ekşınlı geçen akşamdan sonra eve gelince her birimiz yataklarımıza atmıştık kendimizi.
31.08: yarım kalan günün devamı.
"Gız ömre! Naptın be?" tuhaf tuhaf sesler duyuyor olmalıydım. Kesinlikle öyle olmalı' diyerek kendimi övütmeye çalışıyordum ama seslenen beden yanıma gelince intihar etme girişiminde bulunmak istedim.
"Sidikli fadik seni! Unuttun mu gız beni?" evet şu an rezilliğin kendisi ben. Hatice ile evlerimiz yan yanaydı. İstanbul'da köylü trafiğinin başıydı onlar. Erkek fatma lakabımın onun tarafından devralınacağı gün.
Bu sohbet daha da koyulaşmaya başlamış ve banklara oturup, rezil geçmişimi anlatana kadar devam etmişti. İşin garibi kızlar onu dinlerken aşırı eğleniyor gibiydiler.
"Bu ömrü var ya... Sen git eşşeğin üstüne bin!"
"Ömür!" diye düzeltirken konuşmayı kesmesi için de kaş göz işareti yapıp duruyordum ama o sadece bana bakarak gülüyordu.
"İşte nerde kalmıştık bu örüm, eşşeğe binmiş. Bu sanmışki eşşeğin ipi bağlıdır ama değildir aslında ha. Eşşeğin götüne bi vuram dedim, bahtım gidiyır. " Amanin örme elden gidiyır..." diye bağıriyem ama kimse duymuyordur. Hey babo hey. Sen götür bunu inek poklarının içine at. 3 gün yanına yaklaşamamaşızdır ha. Köyde de öyle her evde banyo bulunmazdır. Yani vardır ama bizde yohtır. E götürdük bunu başkonun evine. Yıka babo yıka." diyalog bittiğinde kimse benim somurtkan suratıma aldırmadan kahkaha atıyordu. Kızlar karnını tutmuş kahkaha atarken, önümdeki kahve bardağına resmen işkenceler ediyordum.
"E artık kalksak mı? Benim çok uykum geldi." bahaneleri sıralamayı düşünmedim değil aslında ama, burda profesyonel yalancının, profesyonel yalanlarını anlayan 'azra"' diye bir kız var.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✘ YABAN MERSİNİ✘
DiversosEn güzel dönemlerinde para sıkıntısı yüzünden hayatları birden altüst olan; ömür, Azra, Hira ve Mira. Gerçeğe pembe perdeden bakmayı bıraktıklarında, onları bekleyen zorlu bir gelecek vardı. Trajediler, üzüntüler, sevinçler, mutluluklar, hayal kırı...