''Ölüyorum!'' dedi insanoğlu.
''Kolay gelsin,'' dedi Tanrı.(Sevdiğiniz, duygusal bir müzikle dinlemenizi şiddetle öneriyorum!)
5
Silik anılar canlanıyordu beynimde. Bir filmin fragmanı gibi parça parça ve eksik. Nefes alışverişlerimi duyabiliyordum, burnumun ve ağzımın çevresinde bir baskı vardı. Zihnim buz tutmuştu sanki. Düşüncelere odaklanamıyor, hareket edemiyordum.
Sadece nefes alıyordum.
Göz kapaklarım eriyip gözlerime yapışmış gibiydi, açamıyordum. Kulaklarımı tanıdık bir ses doldurdu: kapı sesi. Nerede olduğumdan bihaberdim ve bulunduğum yerin kokusu bana yabancıydı.
Elime dokunan parmaklar, narin dokunuşlarla avcuma yayıldı ve elime kenetlendi.
''Çilek'im,'' dedi yabancı bir ses. ''Beni duyduğunu biliyorum.''
Söyledikleri bir kulağımdan giriyor, diğer kulağımdan çıkıyor gibiydi. Ne dediğini tam olarak kestiremiyordum.
''Bu zamana kadar karşına çıkacak bir zaman aradım, uygun bir zaman. Ama bulamadım.'' Derin ve titrek bir nefes aldığını duydum. ''Senin haberin olmadan çoğu yardımım dokundu sana ama hiçbir zaman haberin olmadı. Detaya girmeyeceğim, bunları konuşacak çok zamanımız olacak zaten.'' Sesi arada çatallaşsa da hemen topluyordu. ''Beni duyduğunu biliyorum güzelim. Artık Kainat ve Eftelya yok. Ben varım. Sadece ben. Seni buradan çıkaracağıma söz veriyorum.'' Sıkıntıyla soludu. ''Uyanmanı bekleyeceğim, Çilek'im.''
Alnımda bir baskı ve öpücük sesi...
Odada kısa bir süre sessizlik oldu, ardından sessizliği bastıran bir kapı sesi...
***
Parçalara ayrılmış cümleler... Zihnimin köşelerinden intihar ediyor, gittikçe azalıyordu. Bazıları korktuğu için intihar edemiyor, zihnimde kalıyordu.
Her ne kadar gözlerimin üzerinde tonluk yük taşıyormuşum gibi hissetsem de, sonunda gözlerim aralayabilmiştim. Gözüme ilk çarpan tavandaki lamba oldu. Bir hastane odasındaydım. Boğazımdaki metalik tada rağmen sert bir şekilde yutkundum.
Bir yandan etrafı tararken diğer yandan zihnimdeki yarı silik cümleleri hatırlamaya çalıştım.
"Çilek'im..." Sol tarafımda bir tane ihtiyaç dolabı... ''Artık Kainat ve Eftelya yok. Ben varım. Sadece ben.'' Kapının yanında, koridoru gösteren geniş bir cam... ''Uygun bir zaman.'' Bulunduğum yatağın karşısında iki tane küçük sandalye vardı. ''Uyanmanı bekleyeceğim.''
Beynim zonkladı. Bana bu sözleri söyleyen bir erkekti ve belli ki benim onunla bir bağlantım vardı. Geçmişimi yokladım. Hayır, hayır, bu sözleriyle zihnimde ayak izi taşımasına izin verdiğim birini tanımıyordum.
Gözüm koridordu gösteren cama takıldı: üniformalı üç tane polis vardı! Lanet olsun!
Tahminimce, hastanede kimliğimin sahte olduğu ortaya çıkmıştı ki bu polisler bu yüzden burada olmalıydılar.
Aklıma Effy ve Kai geldi. Ya yakalanmıştılar, ya da... Nefesim kesildi. Hayır, ölmüş olamazdılar. Bu seçeneği hemen aklımdan dışladım ve arabadaki anımızı anımsadım: benim emniyet kemerim takılı olmadığından bu halde olmalıydım, onlarınki takılıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TİLKİ
AcciónYa ölümü istiyordu karanlığın içinde filizlenen kalbi ya da O'nu. Ama O... ölümden pek farklı sayılmazdı. Başlamasına sebep olduğu bu satranç oyununda siyah takım olmayı o seçmemişti ve o, sadece bir piyondan ibaretti. Kim derdi ki o siyah piyon, b...