Kara defterlerin arasında beyaz olmak, beyaz defterlerin arasında kara olmaktan daha kolaydır.
**********************
"Kızım beşinci kattayız nasıl inmeyi planlıyorsun bu halde?" dediğini duyar duymaz asansöre doğru hareketlendim. Asansöre binip aşağı indiğimizde yine aynı manzarayla karşılaşmak beni sinirlenmişti. Yine muhabirler her tarafımı sardığında güvenlik görevlileri gelip uzaklaştırmıştı. Bu muhabir olaylarını hiç sevmemiştim. Eve vardığımız da Seda abla evde yoktu. Anneme sorduğumda verdiği cevabı kanımı donduracak kadar soğuk bir sesle söylemişti.
"Onu kovdum."
"Anne Seda abla geri gelecek hemen. Hasta kızını üzmek mi istiyorsun?" dediğimde sıkıcı bir off sesi çıkarttı. Bu sesi çıkartması istediğimin olacağının garantisiydi. Annem telefonunu kulağına götürüp Seda ablayı aradığında mutlu olmaya başlamıştım. Yatağıma gidip uzandığımda balkondan gelen kırılma sesiyle hemen balkona çıktım...
**************
Sese doğru gittiğimde saksılar yere düşürülmüştü. Tam içeri geçecekken beni izleyen birini gördüm. Biraz duraksayıp ona baktığımda yüzü net değildi. Dikkatlice baktığımda mavi gözleri olmadığını fark ettim. Bu gözler yeşildi. Uzaktan belli olacak kadar yeşil. Anneme hızlıca bağırıp yanıma çağırdığımda, annem bu manzara ve adamı gördüğünde hiç endişelenmemişti. Beni elimden tutup mutfağa götürdüğünde:
"O gördüğün adam babanın çalışanlarından senin küçüklüğünden beri arada gelir sana bakar. Ben kapıdan gelmesini söylediğim halde hiç kapıdan gelmez."
"Anne adam deli filan değildir dimi. Beni öldürmeye filan çalışmasın." annem sırıtırken bana bakıp ciddi olup olmadığı mı anlamaya çalışıyordu. En sonunda ciddi olduğumu anladığında gülmeyi kesip bana baktı.
"Babanın vasiyetiydi. O adamı iyi tanırdı baban."
********************** Ertesi gün
Savaş evimize geldiğinde biz İnci'yle oturuyorduk. Savaş bana babanın ölümünü anlatmamı istediğinde ağlayarak anlatmaya başlamıştım.
Okul kıyafetlerimi giymiş bir şekilde babamın hazırlanmasını bekliyordum. Babam her zaman ki uyuşukluluğuyla hazırlanırken annem kahvaltıyı hazırlıyordu. Evimize gelen gazeteyi okumak için elime aldığımda annem beni kahvaltıya çağırmıştı. Ağır bir şekilde yaparken babam kravatını bağlamaya çalışıyordu. Annem büyük bir ustalıkla babamın yanına gidip kravatını bağlarken annem babamın mavi gözlerinde kayboluyordu. Annemin gözlerine bakarak yavaş yavaş eğilirken annemin dudaklarına doğru babam. Camdan gelen sesle yere yıkılmıştı. Dudakları annemin dudaklarında fakat vücudu yavaş yavaş yere düşüyordu. Annemin çığlık atmasıyla komşularımız bizim eve doluşmuştu. Ambulans gelip babamı hastaneye götürürken içimden kopan parçalar beni benden çalıyordu. Sanki gözlerimde küçük taşlar vardı da ağlamamı engelliyordu. Zaman akıp giderken bedenim gücünü kaybettikçe kaybediyordu. Hastaneye varmamızla babamın ameliyathaneye alınması bir olmuştu. Babam ellerimin arasından kayıp giderken ben daha da sıkı tutuyordum. Gözlerimden yaşlar dökülürken kalbim adeta bir mikser gibi duygularımı karıştırıyordu. Acı hayatta olan bir şey iken mutluluk her hayatta olmayan bir şeydi. Saniyeler geçtikçe içimdeki korku ve acı büyürken gözyaşı azalıyordu. Babamı ameliyat eden doktor ameliyattan çıkıp yanımıza geldiğinde;
"Elimizden geleni yaptık lakin geri kalanı hastanın iradesinde olan bir şey. Daha fazla açıklama yapamam."
Annem bu sözleri duyduğunda tamamen yıkılmıştı. Bir adam annemin yanına gelip, teselli etmeye başlamıştı. Annem adamın yanından geçip benim yanıma geldiğinde ben titriyordum. Babamın hayatımdan gitmesi beni zorlarken annemin olması mutlu etmeye çalışıyordu. Babamın vurulmasının üzerinden iki gün geçmişti. Hala gözlerini açamayan babam annemin yanına gitmesiyle açmıştı. Annem gözyaşları içinde odadan çıkarken babam da hüzünlüydü. Saatler geçtikçe kalbimden giden parçalar dönmemek üzere gidiyordu. Hayallerimin arasında giderken gözüm hafif hafif uykuya teslim ediyordu kendini. Yeşil gözlerim karşımda bir çift mavi göz gördüğünde hızlı bir şekilde açılmıştı. Mavi gözlerin sahibine baktığımda onu tanımadığımı fark etmiştim. Gözlerinin içinde yavaş yavaş kaybolurken beni bilinmezliğe çekiyordu. Gözlerinin içinde sakladığı her şey onun büyük bir vicdana sahip ama intikamının bol olduğunu söyleyebilirdi. Bana bakmayı bırakıp yoluna devam ettiğinde kalbimin daha hızlı atmasını sağlayan ayak sesleriyle gidiyordu. Her ayağını yere basışında rahatlıyordu vücudum. Ruhum acı çekerken kalbim pırpır ediyordu. Babam ayağa kalkmış yanıma gelmişti. Ben yanına gidip kucağına atladığımda hafif sendelemişti. Babam yanağımdan öpüp benim yokluğumda "uslu bir kız" oldun mu dediğinde kafamı sallamıştım. Haftalar geçtiğinde babam iyileşmiş normal hayatımıza dönmüştük. Ben yine okuluma gidiyordum. Annem yine güzel yemekler hazırlıyordu. Babam ise gece geç saatlere kadar çalışıyordu. Bir sıkıntısının olduğu belliydi. Benim uykum gelmeye başladığında babam yanıma gelip beni kucakladı ve yatağıma götürdü. Sabah kalktığımda babam ben hazırlanmadan işe gitmişti. Anneme sorduğumda "babanın acil işi çıktı gitmesi gerekti" demişti. İçime kötü bir his geldiğinde her zaman kötü olayların olduğunu bildiğim halde içime yine gelmişti o his. Okula gitmek için hazırlanırken kapıya iki tane polisin geldiğini görünce hemen anneme haber vermiştim. Polisler zili çaldığında annem yavaş hareketlerle kapıya doğru yürüyordu. Kapıyı açıp polislerle konuşmaya başlayınca annem hafif bir şekilde ağlamaya başlamıştı. Annem beni de alıp polis arabasına bindiğinde ben anlamamış gözlerle anneme bakıyordum. Annem bana sarılıp beni öptüğünde anlamıştım kötü bir şey olduğunu. Polis arabasıyla hastaneye geldiğimizde babamı sedyede gözleri kapalı bir şekilde görmeyi beklemiyordum. Babamı öldürmüştüler. Polisin biri gelip anneme olayı anlatırken bende dinliyordum.
" Kocanızı yol boyunca takip etmişler. Ardından tenha bir yerde kıstırıp dövmüşler. En sonunda ise kafasına ateş etmişler" derken annemin o ağlayan gözlerini görmek beni mahvediyordu. Hastanedeki işlerimiz bittiğinde geri kalan her şeyi babamın ailesi yapmış. Anneme kim öldürmüş dediğimde asla anlatmıyor.
Savaş beni pür dikkat dinliyordu. Bana söylediği şey beni sinirlendirmişti.
********** Savaş'tan
Babasına olanları bana anlatırken yeşil gözlerinden yaşlar akıyordu. İnci ona sarılarak destek vermeye çalışsa da olmuyordu. O parlayan gözlerinden akan damlalar rahatlatıyordu onu. Babasını çok seviyordu belli ki. Ağzımı açıp;
"Baban belki de yaşıyordur." dediğimde çok sinirlenmişti. Gücü olsa beni öldürebilecek gibi bakıyordu gözlerime. Ağzımdan özür dilerim kelimesi çıktığında kendimle gurur duymuştum. Ukala olabilirdim. Ama kolay kolay özür dileyemezdim. İlk defa içten bir şekilde özür dilediğimde on beş yaşındaydım. Sevdiğim kızı düşürmüştüm. O günden beri ikinci olmuştu bu. Kolay kolay içimi dökmeyen ben birine özür dilerim demiştim.
Beril'in yanına gidip sarıldım. Beril ağzını hafif aralayarak;
"Biraz daha sıkarsan öleceğim." demişti. Ben yavaşça Beril'i bırakırken İnci sırıtıyordu.
"Kızlar hadi toplanın. Dışarı çıkıyoruz." dediğimde Beril'in yanakları kızarmıştı. Söylediğim lafı dikkatlice süzdüğümde kötü bir düşünce tarzıyla iğrenç bir durum olduğunu fark etmiştim. Böyle bir durumda kalsam ne yapacağımı düşünürken Beril'in beni itmesiyle hayal dünyamdan çıkmıştım. Arabamın kapısını açıp sürücü koltuğuna bindiğime Beril ve İnci arabanın kapısının önünde bekliyordu. Yüzlerine baktığımda kapıyı işaret ettiklerini anladım. Önüme dönüp arabayı çalıştırdım ve hareket ediyordum ki hemen arabaya bindiler.
********************Beril'den
Uzun bir yolculuk yaptıktan sonra bir gölün yanına geldik. Etraf çok güzeldi. Mavinin ve yeşilin birleşimi olmuştu orası. Savaş eşyaları indirirken ben ve İnci eşyaları taşıyorduk. Savaş mangalı hazırlamaya başlamıştı. Ateş yavaş bir şekilde yükselirken Savaş mangalı hazırlıyordu. Etler ağır bir şekilde pişerken midem gurulduyordu.
****************** Yemekler yendikten sonra
Savaş beni kucağına alıp göle attığında tiz bir çığlık atmıştım. Ardından İnci suyla buluşmuştu. Ben Savaş'a;
"Kıyafet getirmedik. Ne yapacağız?" dediğimde
"Ben tüm eşyaları getirdim sıkıntı yapmayın. Sadece eğlenin."
Hava yavaş yavaş kararırken bizde toparlanmaya başlamıştık. Tüm eşyaları toplayıp arabaya bindiğimizde güneş tamamen batmıştı. Savaş arabayı çalıştırıp ilerlemeye başlamıştı. Yolun yarısında iken araba bozulmuştu. Dışarıdan hayvan sesleri gelmeye başlarken ben ve İnci korkamaya başlamıştık. Savaş ise;
"Telefon çekmiyor burada." dediğinde korkudan altıma kaçırmıştım.
********************** Bölüm sonu
Kitabın adı değiştirilmiştir.
sizce gelecek bölümde ne olacak?
vote ve yorumlarınızı eksik etmeyin.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gölgelerin Efendisi
Teen FictionKız ellerinden uçup gidiyordu erkeğin. Gerçekler ortaya çıktıkça vazgeçmeyi değil ölmeyi kabul eden bir kız. Babasının kurduğu bir gruba habersiz bir şekilde girmişti. Sırlar önüne dökülürken ölmeyi isteyecekti kız acımasızca katledilmeyi. Hani derl...