16. Bölüm Part 2

21.9K 760 18
                                    

Nizar ve Karin arabaya binmiş hastaneden ayrılıyordular. Erken çıktıklarından Karin yanına yalnızca bir zıbın alabilmişti. Hiç konuşmuyorlardı ama Karin'in sessiz akan göz yaşları anlatıyordu bir çok şeyi. En son dayanamayıp kısık bir ses ile "Altı ay. " dedi Karin.

"Dile kolay altı ay. "

"Yapamazdım. "

"Tabi yapamazdın. Yapamazdık onu anladım. Ama anlamadığım neden düğün gününü seçtin? Ben o meydana davul zurna ile girerken nasıl kaçabildin? "

"Kolay değildi Karin! Duvarları aşmak kolaydı ama seni bırakmak kolay değildi, Allah kahretsin ki kolay değildi. "

Karin gittikçe tizleşen sesi ile bağırdı. "O zaman neden bıraktın Nizar!" Sesi yankı yapmıştı sanki. Bitmek tükenmek bilmiyordu. Arabanın içinde dönüp dolaşıp tekrar Nizar'ın kulağına ilişiyordu bu sözler. Hatta daha fazlası. Bir tokat misali patlıyordu suratında.

Direksiyonu sertçe kırdı. Bir seyir tepesinin üzerinde durdu araba. El frenini de aynı sertlikte çekti.

"Napıyosun Nizar? Bizi bekliyorlar hadi konağa sür. "

Duymamışçasına içindekileri kusmaya başladı Nizar.

" Farketmediğim bir eksenin var,
beni içine çeken.
Bensiz aldığın kararlar var,
seni benden iten.
Farketmediğin gözlerim var, bakışlarım.
Fark etmeden yaşadığım silik, mahvolmuş bir hayatım. "

"Altı ayı dört dize ile unutturamazsın bana. Ben o kadar çok hayal ettim ki bana geri dönüp böyle güzel şeyler söyleyeceğini, şimdi gerçeği bile hayal gibi. "

İçini iyice çekip unuttu yaşananları. "Hadi, bekletmeyelim Peri'yi. " dedi ve araba hareketlendi.

Sessizliğin hakim olduğu bu yolculuk Nizar'ı çileden çıkartmak üzereydi. Nitekim Karin'i de. Bu yüzden elini radyoya attı. Demet Evgar'ın büyülü sesinden çalan Farketmeden doldurdu kulaklarını. İşte o an Karin altı ayı unuttu. O an affetmeyi öğrendi. Nizar ise affedilmeyi. Geçmişteki hataları ile savaşmak yerine gelecekleri için birlikte olmayı seçtiler. Bütün bunların hepsi tek bir hareket ile gerçekleşmişti. Karin'in elini, Nizar'ın vitesin üzerinde duran eline koymasıyla. Yolu unutan Nizar'ın, Karin'in masmavi gözlerine bakmasıyla oldu bütün bunlar. Bu da onların seni seviyorum demesiydi. Kavga etmeleri de bu yüzdendi belki. Kendilerine bile itiraf edemedikleri sevgileri birbirlerini kırarak korumalarına sebep olmuştu. Şimdi ise kırılacak olmalarına rağmen sevmek istiyorlardı. Karin bu yüzden unutmuştu geçen altı ayı. Ve Nizar bu yüzden ayırmıştı gözlerini yoldan.

Güneş doğmuş ve bu hareketli konağa yeni bir üye katılmıştı. Peri'nin ve bebeğin bir sıkıntısı olmadığından sabah taburcu edildiler. Peri yavaşça arabasına bindirildi. Kucağında bebeği bir de yüzünden hiç silinmeyen gülümsemesi ile başladılar konağa doğru gitmeye. "Dönünce Nizar ve Karin ile konuş Awir. "

"Konuşurum. Sen böyle şeyleri düşünme. "

"Peki Haydar Ağa'nın gizliden gizliye İstanbul'a gönderdiği malların ne olduğunu buldun mu? "

"Öf Peri. Şimdi sırası mı bunun Allah aşkına. Çocuğuna isim düşüneceğine kayınbabanı içeri tıkma planı yapıyorsun. "

"Nerde o günler? " dedi Peri uzatarak. Awir de onun bu haline gülümsüyordu.

"Hem oğluma bir isim düşünmeme gerek yok Awir. Çünkü ben zaten bir isim buldum. "

"Ne? "

"Söyleyeyim... "

Bu sırada Haydar Ağa ve Gazin Hanım heyecanla torunlarının gelmesini bekliyorlardı. Onlardan önce sabaha karşı Karin gelip bir iki eşya almıştı. Şimdi onlarda Awir ve Peri ile geri dönüyorlardı ama bi arkadaki arabayla.

"Biz bu kadar acele etmeyelim. " dedi Karin.

"Ne konuda? "

"Çocuk konusunda Nizar. Görmedin mi Peri'nin halini? Ben hazır değilim böyle bir şeye. "

Nizar kahkahasını gizlemedi. Her ne kadar Karin'in buna sinir olacağını bilse de. "Doğum sancısının en önemli özelliği unutulmasıdır. Yani beni doğum sırasında öldürebilirsin ama doğum bittiğinde hiç bir şey hissetmeyeceksin ve hissettiklerini de unutacaksın. "

"Umrumda değil. Bekleyeceğiz. "

Saniye farkı ile konağa girmişti iki araba. Evin koşturarak Peri'nin yanına gitti. Gazin Hanım ise doğruca torununu kucakladı. Peri'nin arabadan çıkmasına yardım etti Awir'le Evin. O an göz göze geldi bu iki kadersiz kadın. Evin'in gözlerinde bir damla hüzün veya kin yoktu. Aksine kendisi anne olmuş gibi mutluydu. Sonrasında bu yağmurlu Ağustos gününde Peri'nin rahatça bir uyku çekmesine izin verdiler. Akşam üzerine doğru gelen geçen sayısı artmış, bu yüzden genç anneyi de uyandırmışlardı. Gelen geçen en azından bir çeyrek takmıştı bebeğe. Karin de gelip Peri'nin başındaki kırmızı kurdeleyi düzeltiyordu. "İyi para kaldırdın ha bu bebek işinden. "

"Öyle oldu ya. Köşeyi döndüm valla. "

Gazin Hanım içeri girdi o sırada. "Bebeğin adını düşündünüz mü hiç? " dedi.

Peri elbette isim düşünmüştü bu dokuz ay boyunca. "Düşündüm. Kalkmama yardım edin. Aşağıda herkesin yanında söyleyeceğim. " dedi.

Karin ve Evin Peri'yi giydirdiler. Awir'i çağırmalarını istedi. Awir odaya girince iki kız da dışarı çıkmıştı.

"Awir bak eminsin değil mi? "

"Sen merak etme. Her şeyi ayarladım. Bir yanlışlık olmayacak. Ama bir türlü ona ulaşamıyorum. "

"Biz İstanbul'a gitti diye duymuştuk. "

"Orada sordum soruşturdum yok. Aslında aklıma bir yer geliyor. "
Biraz durdu ve kafasındakiler cümlelere döktü.
"Ben küçükken bir yere tatile gitmiştik. Yazlık gibi bembeyaz bir ev vardı, boyası çatlamış eski gibi görünüyordu. Ama sağlam bir evdi. Zaten bir hafta ya kaldık ya kalmadık. " dedi Awir.

"Neredeydi Peki? "

"Galiba..."

Bir süre sonra Haydar Ağa'nın sabırsızlığının ortasında geldi odaya Peri ve Awir. Haydar Ağa kendi adı verilsin istiyordu bebeğe.

Peri oğlunu kucağına aldı ve konuşmaya başladı. "Bizde çocuğa manidar olsun diye büyüklerin ismi verilir. "

Bu sözler üzerine Haydar Ağa pek bir memnun olmuştu. Ama sevinmek için daha çok erkendi. Çünkü Peri'nin dilinden dökmeyi beklediği çok söz vardı daha.

"Ama eğer aramızda olmayan birinin ismini verirsek daha anlamlı olur. Tıpkı babamın bana annemin adını koyması gibi. Bu yüzden oğlumun adı, aramızda olmayan birinden gelecek. Oğlum'un adı Azwer olacak. "

Hatırlamayanlar olursa eğer Azwer Awir'in gerçek babası ve aynı zamanda Haydar Ağa'nın kardeşi.

MARDİNHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin