Telefon

7K 204 13
                                    


Bir süre hareket etmeden öylece durdum. Sanki ben hariç her şey donmuştu. Altan Ağa kollarını bana sardığında bende ona sarılmak istedim. İçinde bulunduğumuz durum alışılmadıktı. Bir yanımda hâlâ fırtınalar koparken bir yanımda da sular durulur gibi oluyordu. Sanırım birinin sarılması ilaç gibi hissetiriyordu. Ağlamam dindiğinde daha kendimdeydim. Ellerimi Altan Ağa'nın üstünden çektim ve beni bırakmasını bekledim. Anlımı göğsüne dayamış duruyordum. Kendim de çekilebilirdim ama yapmadım, yapamadım.

"Dicle, sana acıdım evet ama bu çok önceydi." dedi. Ona inanmak istiyordum. İnanmamak için bir sebebim yoktu ama teselli cümlesi gibiydi. Altan Ağa beni teselli etmezdi biliyorum ama, aması vardı işte. Altan Ağa ellerini üzerimden çekti ve benden uzaklaştı. Boşluğa düşmüş gibi hissettim o ne zamandır bende böyle hisler bırakıyordu.

Ellerim sanki fazlalıktı hiçbir yere sığdıramıyordum. Salondaki koltuğa oturmuştum, Altan Ağa da tam karşımdaki tekli koltuğa oturmuştu. Ne diye geldiyse. O gelir gelmez kalkmam saçma olurdu, kaçar gibi. Kafamı kaldırdım ve ona baktım bana bakmıyordu. Telefonuyla uğraşıyordu. Biraz daha oturduktan sonra kalktım ve yukarı çıktım. Merdivenlerin başına geldiğimde kapanan kapının ardından Zülal'i gördüm arkası dönük olduğu için beni görmemişti. Ne yapmaya çalışıyordu bu kız.

Altan Ağa'nın odasını temizlemek için odaya girdim. Biraz dağınıktı o yüzden toplamam uzun sürdü. Filmlerdeki gibi etrafta aile fotoğrafları olmaması tuhaftı, olmak zorunda değildi ama olsa fena olmazdı. Her neyse kimsenin benim fikrime ihtiyacı yok zaten soran da yok.Odası çok sade, sadece uyuması için dizayn edilmis  gibiydi. Onun odası diyebileceğim özel bir şeyler barındırmıyordu. Belkide gizli bir yeri vardı ve hayatına dair her şeyi acısıyla tatlısıyla orada saklıyordu. Ama bunu yapacak kadar romantik bir karakteri olduğunu sanmıyorum. İşimi bitirdim ve Zülal'in odasına girmek için kapıyı tıklattım. Biraz gergindim yeni bir kavga istemiyordum. Ama eğer tekrar bana annem üzerinden saldırırsa onu elimden kimse alamaz. Altan Ağa bile. "Gir."
Allah'ım bir insanın ses tonu nasıl bu kadar itici olabilir. İçeri girdim, beni görünce laptopu yatağa bıraktı ve "Hoş geldin." dedi. Az önce bana hoş geldin mi demişti o. Bunda bir bit yeniği var ya hadi hayırlısı. "Odayı temizleyeceğim." dedim şaşırdığımı belli etmemeye çalışarak. "Ahh öyle mi yorulursun ama."
Sanırım yeni taktiği buydu. Tavrımı bozmadım ve "Bu benim işim." dedim. Bir şey söylemesi için bekledim. "Bak daha yeni annen öldü kendini zorlama."
"Annemin adını ağzına alma, sakın duydun mu beni?" ani bir öfkeyle bağırdım. Beni düşünüyormuş ayaklarını yemezdim. "Tamam sakin ol." dedi ve yataktan kalkıp balkona geçti. Arkasından bön bön baktım. 

Günü olaysız geçirmiştim ama her an diken üstündeydim. Bir şey olacak gibi hissediyordum.
Zülal tahmin ettiğimin tersine beni rahatsız etmemişti. Bu durum beni şaşırtıyordu ama bir yandan da işime geliyordu.  Ertesi gün yine aynı monotonlukla geçti. Ben işlerimi yaptım ve Zülal'de bana karışmadı. Altan Ağa da arada bir dışarı çıkıyordu  onun dışında da odasında vakit geçiriyordu.

Kanepeden kalktım ve dışarıya çıktım. Diktiğim çiçeklerden bazıları filizlenmişti, kürekle topraklarını karıştırdım. Kökü hava alırsa daha çabuk büyürdü. Çiçeklerin üzerine düşen gölgeyi gördüm ve arkama döndüm. Zülal yüzünde onda daha önce hiç görmediğim, güzel diyebileceğim bir ifadeyle bakıyordu. "Güzel görünüyor." dedi. Hangi ara gelmişti fark edememiştim. Neden bana böyle davrandığı benim için hâlâ muallaktı. Garip hissettiriyordu. Ne söylerse söylesin umursamıyordum ama o hâlâ devam ediyordu. Bir an ufacık bir an pişman olduğunu düşündüm ama bana yaptığı onca şeyden sonra bu çok saçmaydı. "Neden benimle konuşmuyorsun Dicle? Bence biz iyi arkadaş olabiliriz."
Zülal ve ben, arkadaş olmak, bir birine o kadar uzak kavramlardı ki düşünemiyordum bile. "Arkadaş(!) mı?" dedim sesimdeki dalga geçen tonu bastırma çabasına girmeden. "Sana yardım edeyim." diyerek ilerideki hortuma uzandı. Benim bilmediğim diğer bir karakteri mi vardı bu kızın. Çiçekleri sulamak için suyu kovaya doldurdu. "Gerek yok."
"Sana değiştiğimi ispatlamaya çalışıyorum."
"Evet iki günde üstelik."
"Ne fark eder ki ." dedi. İşim bitmişti ve daha fazla konuşmak istemiyordum. Zülal'i yalnız bıraktım ve içeri geçtim. Tamam bir arkadaşım olsun istiyordum ama Zülal en son kişi bile değildi.

KİMSESİZ #Wattys2019Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin