Murathan Mungan sevdiğim yazarlardan biridir. Lal masallar kitabı öylesine hoş, öylesine masum ve gerçek ki anlatamam. Klasik tanımlardan hep kurtulmuştur Mungan ve bu kitabında susarak anlatmıştır aşkı. Kim bilir belki de susarak yazmıştır kitabı da... Üç hikâye var kitapta ve her hikâye de bir lal. Ne güzel konuşuyor lal insanlar biliyor musunuz çünkü lal olmak sadece dilin suskunluğudur. Âşık insanları izleyin hiç konuşmazlar, konuşmak zaman kaybı gelir onlara. Yürekleri o kadar şey anlatırken dile lal olmak düşer çünkü.
Yıllardır tanımı yapılmaya çalışılır aşkın. Kimisi aşk anlatılmaz yaşanır der, kimisi kimyasal şekilde tanımlar, kimisi de susar sadece. Her zaman susanın tarafında olmuşumdur bu tanımda. Aşk lal olmaktır çünkü. O yüzdendir ki en büyük kavgalar gözlerde yaşanır. En büyük aşklar kalpte dil bulur kendine. Anlatamaz dil kalpten gelenlere, dayanamaz. Bu yüzden kalem girer araya, kitaplarla şiirlerle destek olur dile.
Bir lal masalı da ben yaşadım ama mutlu bir sonu yoktu. Gerçi yeni dünya masalları mutlu sonla bitmiyordu her hâlükârda. Bilkent'e geldiğimde aklımda bir siluet vardı. Yemek yaparken, bilgisayar başında, kitap okurken, her zaman aklıma gelir bana gülümser mutlu ederdi. Onu nerede, ne zaman gördüm, adı neydi, gerçek miydi yoksa hayalimin bir ürünü müydü bilmiyordum. Fakat gün geçtikçe sohbet eder oldum onunla. Ben anlatırdım o dinlerdi sadece. Ben susardım o daha da çok susardı. Bir gün bir insan çıktı karşıma, o aylardır aklımda olan simsiyah siluet oldu masmavi. Gözlerim dolmuştu ona bakıyordum. Susuyordum, sustukça daha çok bağırıyordum belki de... Ona bakıyordum ve her şeyi anlatıyordum. Fakat ben hâlâ susuyordum. Bir şiir duyuldu derin sessizliğinde yüreğimin...
Bakma bana öyle
dayanamam
sonsuzluğuna gözlerinin...
Denizler misali
ya da bir avuç gökyüzü.
Kuşlar görüyorum uçuşan,
gözlerim sana dokunduğunda
ardında koskoca bir hülya...
Periler, masallar, prensesler
hepsinin yaşadığı yermiş meğer
bir çift mavi...
Irmaklar akarmış içinden
çiçekler en güzel şarkıyı söylermiş,
öğrendim bugün sende yaşarken
aşkın rengi de maviymiş...3 Şubat perşembeydi. Lal olmuştum ve benim de masalım başlamıştı. O gün bir insanın susarak nasıl çığlık attığını öğrendim. Yüreğim parçalandı. O gün Mecnun'muş, Ferhat'mış tüm aşk hikâyeleri silindi kafamdan, artık ben vardım. Ona bakıyordum, masmaviydi gözleri. Keşke kuş olsaydım da uçabilseydim onun mavisinde ya da bir bulut. Keşke nefes olsaydım da gezseydim ciğerlerinde. O kadar güzeldi ki kuşlar koydum yoluna. O kadar güzeldi ki tek kelime etmedim ona. Sadece sustum. O yıllardır beklediğim umuttu. Yüreğimi ona hapsederek özgür kılmak istiyordum kendimi.
Oysa sandım ki o da susacak bana, tek kelime etmeyecek. Bana bakıp gülümseyecek aynı siluette olduğu gibi. Ama masalların yolundan gidebilmek için gerçeklerin yolunda can tüketmek gerekirmiş. Benim masalım bu gerçeklikte tükenmişti. O susmadı, konuştu. Konuştukça dilinden, benim yüreğimin sesi kısıldı. Duyulmaz oldu gürültüden ve yüreğim son kez konuştu bir şiirle...
Siyahın maviye karıştığı yerde,
sahipsiz ruhumun
sahibi olamadığı maviliğinde.
Bir çocuk
gözleri nemli
sözleri sessiz
içi yanıyor çaresiz.
Gözyaşı
tonlarca sitem
nefes nefes acı...
Derinlerde
anlık bir düşünce
büyük bir ikilem.
Gözleriyse gökyüzünde
bir kuşa odaklı
çok geçmiyor,
saniyeler içinde
hiçbir şey yok tepede.
Gökyüzü yok
kuşlar kaybolmuş
mavi gitmiş vedasız
şimdi alabildiğine siyah...
Ve bir çocuk
gözleri yağmur
sözleri kıyamet
içi kül olmuş
Merhamet...Yazan: Mehmet Demirci