: üçüncü bölüm

16.1K 636 25
                                    

Bölüm 3: "Otobüs Yolculuğu."

Kafamın arabanın camına sertçe çarpmasıyla uyandım ve bilincimin tam olarak açılmamasının üstüne, kafamı vurmuş olmanın verdiği acıyla inleyerek gözlerimi açtım. Emir'in kafası omzumda, kendisiyse derin uykudaydı. Gözlerimi birkaç kere kırpıştırdıktan sonra esnedim ve Emir'in kafasının omzumdan kayarak öne doğru düşmesine neden olacağını fark etmeden gerindim. Emir kafası öne düşer gibi olduğu an gözlerini açarak kafasını kaldırdı ve soru işaretleriyle dolu gözlerini benimkilere dikti. Bakışlarını okuyabiliyordum: Neler oluyor?

Omuz silktim. İki dakika sonra servis durdu ve camdan dışarı bakmayı ancak o zaman akıl edebildim. Bir benzin istasyonuna girmiştik. Hissettiğim rahatlamayla güldüm. Kaslarımın da kendi çaplarında güldüklerini biliyordum, çünkü bacaklarımın aniden hissettiği rahatlama paha biçilemezdi. Tabii bu, arabadan inip biraz yürüdükten sonra hissedeceğim rahatlamayla ölçüşemezdi fakat o an elimdekiyle yetinmem gerektiğinin farkındaydık.

Servis şoförü koltuğundan kalktı ve kalın sesiyle konuşmaya başladı. "Burada yarım saat mola veriyoruz. Tuvalet ihtiyacınızı giderin, suyunuzu için, yiyecek bir şeyler alın."

Sözlerinin ardından servisin öndeki ve arkadaki kapılarını açan tuşa bastı, ve kapılar gıcırtıyla açılırken içeri temiz hava girdiğini hissettim.

Sırt çantamdan telefonumla cüzdanımı aldıktan sonra cüzdanımı cebime attım ve telefonuma baktım. 2 yeni mesajım olduğunu görünce ikisinin de Sanem'den olduğunu var sayarak onları sonra cevaplayacağıma kadar verdim ve telefonumu arka cebime koydum.

Emir çoktan servisten inmişti ve etrafıma bakınınca inmeyen iki insandan biri olduğumu fark ettim. Zaten on kişi olduğumuzdan iki kişinin bile inmemesi büyük bir şeydi.

"Neden inmiyorsun?" diye sordum telefonundan oyun oynayan bir Rüzgar'a.

Kafasını oyundan kaldırarak bana baktı ve omuz silkti. "Bilmem, inme ihtiyacı duymadım."

"Olur mu öyle şey ya? Git biraz temiz hava al, bir şeyler iç, tuvalete falan git," dedim. "Önümüzde daha çok yol varmış gibi duruyor, bir kendine gel."

Tek kaşını kaldırdı. "Bu senden gelmeseydi iyi bir tavsiye olabilirdi, fakat gördüğüm kadarıyla sen de henüz aşağı inmemişsin."

"Sadece bir şeye bakıyordum," diyerek savundum kendimi. "Aman her neyse," diye ekledim biraz bekledikten sonra. Rüzgar kıpırdamaya yeltenmemişti bile. "Ne halin varsa gör, söyleyende kabahat."

"Çağla sen inmiyor muydun?"

"Tamam tamam, ben kaçtım," dedim servisin ön kapısından aşağı inerek.

Dışarı çıktığımda bir an başım döndü ama kendimi hemen toparladım. Temiz, oksijenli ve serin havayı soluyana kadar servisin ne kadar boğucu olduğunu fark etmemem bir başarıydı. Normalde bu tür şeylere duyarlılığım olduğundan, servis yolculuğu boyunca uyumuş olmanın güzel bir şey olduğuna kadar verdim. Uyurken bilincim açık sayılmazdı, o yüzden de içerisinin ne kadar bunaltıcı olduğunu fark etmemiştim. Servisin yarım saatte yeterince havalanmasını umarak benzin istasyonunun tuvaletlerini işaret ettiğini söyleyen okun gösterdiği yöne doğru ilerlemeye başladım. Biraz kendime gelmem gerekiyordu.

Tuvaletlere ulaştığımda hiç sıra olmadığını görmek beni şaşırtsa da, herkesin işini halletmiş olma olasılığı bana daha olası geliyordu. Telefonumun saatine baktım ve mola başlayalı on dakika olduğunu görünce şaşkınlıktan bir anlığına dona kaldım. Cidden on dakika mı sürmüştü benim kendime gelip servisten aşağı inmem?

Cam Kırıkları | askıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin