öldüm mü ben?

137 8 0
                                    

Okulun ilk haftasıydı. Yoğun geçen bir hazırlık döneminden sonra nihayet birinci sınıfa başlayacaktım. Okuduğum üniversite dağınık yerleşkeliydi. Hazırlık döneminde yurtta kalmış ve üç güzel arkadaşla tanışmıştım. Aslında dört, diğerinin yeri bende ayrı. O üç arkadaşla eve çıkmıştık. Bizi biraz maddi yönden zorlasa da manevi yönden rahattık artık. En azından ben. Çünkü yurtta yavaş yavaş gözüme batan tipler ortaya çıkmıştı. Biri elimde kalmadan yurttan çıkmam iyi oldu. Evdeki işlerimizi bitirmiş düzenimizi yerine oturtmuştuk.

İlk dersim sabahtı. Bu yüzden erkenden kalmak durumunda kalmıştım. Yorgunduk hepimiz. Geçen sene, okulun son günleri taşınmıştık ama adam akıllı bir temizliğe ihtiyacı vardı. Her birimiz çok yorgunduk ve gece çok geç yatmıştık. Dalgın, uykulu gözlerle lavoboda bakır kahverengi saçlarımı düzleştirici ile düzleştirdim. Gözlerimin üstüne sadece bir eyeliner çektim. Bu koyu kahverengi ve küçük gözlerim için yeterliydi. Aynada son kez kendime baktım. Yorgun olmama rağmen öyle hissetmiyordum. Aksine çok mutlu hissediyordum.

Son kez üstümü başımı düzelttikten sonra arkadaşlarıma küçük bi veda edip evden çıktım. O yoğun mutluluk hissini hala yaşıyordum. Otobüs durağına gitmem için karşıdan karşıya geçmem gerekiyordu. Geliş yolu ve gidiş yolu. Soluma baktım ve arabalar kırmızıda durduğunda geliş yolunu geçtim. Bir anda gözümün önünde bir ışık parladı kendimi gidiş yoluna attığımın ve gelen arabanın farkında değildim. Aniden bir fren sesi duydum ve bir anda ayaklarım havalanır gibi oldu. Yere çarptığımda içimde yoğun bir ısı hissettim. Gözlerim bulanık görüyordu. Yavaş yavaş kapanan gözlerim sadece bir kaç suretin bana karşı gelişini gördü. Hiç bir şey hissetmemeye başladım. Sadece ısı. İçimde gittikçe artan bir ısı.

Gözlerimi açtığımda bir odadaydım. Geniş, son derece rahat bir yatakta. Hafif doğrulmaya çalışırken başımda keskin bir ağrı hissettim. Üstümde siyah uzun bir penye vardı ve altımda yine siyah bir boxer. Ne olduğunu anlayamadım. Gözlerimle bir yandan etrafa bakmaya çalışırken bir elimle de başımı tutuyordum. Oda son derece geniş, temiz ve ferahtı. Karşımda boydan boya bir gardrop ve yan tarafta kahverengi deri koltuk, onun yanında da küçük bir masa vardı. Aniden kapı aralandı ve içeri genç, esmer bir çocuk girdi. Üstünde sadece kot pantolonu vardı. Üstü çıplaktı. Çok düzgün hatlara sahipti. Koyu kahverengi saçları, biçimli kaşları vardı. Bulutsuz, güneşli bir gökyüzünü andıran mavi gözlerle bana bakıp "Uyandın mı?" diye sordu. Anlamamış gözlerle ona baktım. Bu da kimdi? Burası neresiydi? Ben ölmemiş miydim? Yoksa cennete mi gelmiştim? Ya da cehenneme? Belki de araftaydım? Ben nerdeydim?

Çocuk yan taraftaki koltuğa oturdu ve ayaklarını masaya uzatarak "Bunu sana kim yaptı?" diye sordu. Ben yine anlamamış gözlerle ona sadece bakakaldım. "On saattir hala kendine gelemedin mi? Alo! Kızım, kime diyorum? Cevap versene." Yine bir sessizlik.

"B...ben. Sen." kaşlarımı çattım. "Sen de kimsin?" diyebildim sonunda. Ve sanki bir anda dilim çözülmüş gibi tüm sorularımı ard arda sıralamaya başladım. "Nerdeyim ben? Sen kimsin? Burada ne işim var? Ben ölmedim mi? Üzerimdekiler senin mi? Neden senin eşyalarımı giyiyorum? Yoksa bana...." bu son soruyu tamamlayamamıştım.

Ona korku dolu gözlerle bakarken. O da bana şaşkın gözlerle bakıyordu. "B..ben sana bir şey yapmadım. Kapımın önünde buldum seni. Sen çıplaktın. Sonra da..." cümlesini bitirmesine izin vermeden araya girerek "Sonra da beni evine alıp, öylece yatağına mı soktun?" gözlerim doldu. Ama ağlamadım.

"Ne diyorsun kızım sen? Sana dokunmadım ben. Hem ne yapsaydım? Seni bu soğukta dışarıda ölüme mi terk etseydim?"

"Ben zaten öldüm." diye çemkirdim. Ellerimle yüzümü kapattım. Gözlerimi sımsıkı yumarken çocuk kalkıp yanıma geldi ve yatağın kenarına oturdu. "Sana kim, ne yaptıysa bulabilirim. En son ne hatırladığını söyle."

ÖLÜ KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin