İnsanlar hayatlarında bazı nedenlerden dolayı üzüntü duyarlar. Bu üzüntü ile başlayan dalgınlıklar hayatın en güzel çizgisini karalar...
Endişeli bir şekilde yavaş adımlarla kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp açmamakta kararsız kaldım. Çünkü içimde bazı endişeler vardı. Kapıya yaslandım ve düşüncelere daldım. Hızlı bir karar vererek, kararımın da hızlı olmasıyla birlikte kapıyı da hızlı bir şekilde açtım. İlk önce karşıma baktım ve daha sonrasında etrafa baktım kimseyi göremedim. Kapıyı örtüyordum ki yerde bir kutu gördüm. Kutuyu elime alıp kapıyı örttüm. Kavun Necati koşarak, "Kimmiş o?" dedi. Bende şaşkın bir ifadeyle, "Bilmiyorum sadece bir kutu..." dedim. Necati de gözlerini büyüterek şaşırdı. "Kutu?" dedi.
Kutuyu alarak içeriye yemek masasına doğru götürdüm. Harun'da yanımıza geldi. Harun kaş göz işareti yaparak, "O ne? Kimden hediye geldi?" diye sordu. Ben bir şey demeden yavaşça kutuyu açtım. Kutuyu açtığımda, Necati ve Harun neredeyse kutunun içerisine girecekti. Tabi bende öyleydim. Şaşkın bakışlarla öylece bakakaldım. Kutunun içerisinde platin var. Platini elime aldım ve masaya bıraktım. Platinin altında bir kağıtta not yazıyor. "Bu sizlere hediyem olsun." şeklinde bir yazı. Büyük ihtimal bu Mete'nin işi. Hatta ihtimal değil, kesin Mete'nin işi. Ben, platin ve notu alarak ikisini de kutunun içerisine attım. "Hadi beyler işimize bakalım." dedim. Harun ve Necati hala öyle duruyor. Bu sefer sert bir şekilde bağırarak, "Hadi neyi bekliyorsunuz?" dedim. Hemen tekrar masaya oturdular. Onlar devam ederken bende kutuyu, çekmeceye koydum. Ben çayları tazeleyip masaya oturdum. Sakin ve sessiz bir şekilde kahvaltı yaptık. Kahvaltının ardından, "Hadi masayı toplamaya da el atalım." dedim. Necati, "Sen bizi buraya çalıştırmaya mı geldin oğlum?" dedi. Necati'nin kıçına tekme atarak, "Çok konuşmada getirdiğin gibi al şu tabakları mutfağa götür." dedim. Masayı bir güzel topladıktan sonra, dışarı çıktık. Necati ve Harun yolda bu, Mete olayını konuşmaya devam ederken ben sadece sessiz bir şekilde durmaya devam ediyorum. Yine her şey üst üste geldi. İçimde büyük sıkıntı var. Sağ tarafımda Necati bulunuyor. Necati'ye doğru baktığımda, Necati, penguenler gibi paytak paytak yürüyüş sergiliyor. "Oğlum ne yapıyorsun sen?" dedim. Necati yine sırıtarak, "Görmüyor musun paytak yürüyüşü yapıyorum. Neden yapıyorum bende bilmiyorum ama eğlenceli sizde denemelisiniz." dedi.
Bir banka oturduk. Harun ve Necati kendi aralarında sohbet ederken bense yine her zaman olduğu gibi düşüncelere daldım. Iraz bile aklıma gelmiyor. Aslında bunu demem biraz saçma oldu. Aklıma gelmese bunu nasıl düşüneyim? Belki de kafayı yiyordum. Bankta oturmaya devam ederken, yoldan kamyon geçiyor. Ona odaklandım. Evet kamyonun yoldan geçmesi çok normal bir şey fakat kamyonun kasasında Iraz'ın bisikleti var. Hemen bir ıslık çalarak kamyona doğru hızlı bir şekilde koşmaya başladım. Nefes nefese yine ıslık çaldım. Kamyon şoförü beni gördü ve ani bir frenle kamyonu durdurdu. Camı açarak, "Ne oldu kardeşim?" diye bağırdı. Koşmayı durdurup hızlı adımlarla kamyona doğru ilerlemeye başladım. Koşmaktan yorulduğum için, Necati'nin yaptığı gibi paytak yürüyüşü sergiliyorum. Necati'nin hayvanca kahkahaları yeri göğü inletiyor. Kamyonun yanına geldim. Şoföre, "Hayırdır nereye gidiyor bunlar?" diye sorduğumda şoför ters bir tepki ile cevap verdi. "Sanane sen kimsin?" dedi. Kamyonun kapısını açarak, oyunlarda ki gibi adamı yere indirdim. Yakasını tutarak, "Bu arkada ki bisiklet, Iraz'ın değil mi? Nereye götürüyorsun?" dedim. Şoför sadece susuyor. Bende adamı silkelemeye başladım. "Konuşsana be adam!" diyerek sitem ettim. Adam, biraz daha durup, "Şeyy... Iraz ve ailesi taşınıyor. Şimdi yakamı bırakırsan işime bakacağım." dedi. Adamın yakasını bırakıp kafamı yere eğdim. Gözlerim kararmaya başladı. Sağa sola doğru gidip geliyorum. Kulağıma, "Çağkan..." diye sesler gelmeye başladı.
Daha sonrasını hatırlamıyorum. Gözlerimi hastanede, serum bağlı bir sedyede açtım. Necati'yi sanki yüzüme doğru yaklaşmış bir şekilde görüyorum. Gözleri kocaman bir şekilde. Ama gerçekten de yaklaşmış. Kısık seste mırıldanarak, "Oğlum ne yapıyorsun öpseydin bari." dedim. Necati, "İyi misin kardeşim?" diye seslendi. "İyiyim," dedim. Kafamı biraz sağa sola doğru silkeleyip kendime gelmeye çalıştım. "Ne oldu bana? Öldüm mü yoksa? Elinde mızraklı Necati görüyorum." diye seslendim. Necati, "Bayıldın sadece o kadar. Mızrak değil bu baston. Çağkan sen artık yürü..." derken, ben "Ne diyorsun oğlum?" dedim. Necati her zaman ki kötü gülüşünü yaparak, "Şaka lan şaka şurada yatan amcanın bastonu ona götüreceğim." dedi. Kendimi yavaş yavaş daha iyi hissetmeye başladım. Harun ve Necati'ye, "Hadi hemşireyi çağırın da kalkayım ben, çok sıkıldım." dedim. Harun itiraz ederek, "Serum bitene kadar buradasın bize söylenen bu Çağkan." dedi. Bende saate bakarak vakit öldürmeye çalışıyorum. Bir seruma birde saate bakıyorum. Serum daha yarıda. Serumu biraz daha açarak hızlı bir şekilde kan dolaşımına girmesini sağladım. Hemşire yanıma gelerek, "Biraz daha iyi misin?" dedi. Bende hemen çıkmak için, "Evet çok iyiyim. Bakın ayaklarımla dans edebiliyorum. Bence bu kadar serum yeter." dedim. Hemşire gözlerini kısarak, serumu kolumdan çıkardı ve o bölgeyi bantla yapıştırdı. "Hadi geçmiş olsun." dedi. Necati ve Harun'u yanıma çağırdım kollarımı ikisininde omzuna atarak destek aldım ve ayağa kalktım. Ayakkabılarımı giyip, acilde istirahat odasında yatan herkese, "Geçmiş olsun." diyerek hastaneden çıkmaya başladık. Birden telefonum çaldı. Patron arıyor ve telefonu açtım. "Çağkan bugün gelmiyor musun?" diye soru sordu. Bende, "Bugün biraz rahatsızım maalesef kusura bakma bugün gelemeyeceğim." dedim.
En sonunda hastaneden çıktık. Hastanenin yanında ki taksi durağına giderek, taksiye atladık. Necati, şoföre, bizim evi tarif etti. Bende, "Hayır, Iraz'ın evine gideceğim." diye tartışmaya yol açtım. Harun, "Daha yeni hastaneden çıktın şimdi olmaz, biraz dinlemen lazım." dedi. Ben biraz sinirlenerek, "Evet şimdi olacak, ne olacaksa şimdi olacak." dedim. Şoföre, Iraz'ın evini tarif ettim. Ne olacaksa bugün olmalıydı çünkü. Iraz'ın evinin önüne geldik. Harun, taksiye ücreti verdi. Taksiden inip, kapıyı çalmaya başladım. Iraz kapıyı açtı ve "Ne oldu Çağkan? Neden geldin?" diye sordu. Harun ve Necati biraz arkamda duruyorlardı. Necati biraz daha bana doğru yaklaşarak, "Ne olduğumu var Iraz? Taşınıyormuşsunuz ve bu çocuk kamyonu gördü oracıkta bayıldı. Her şey üst üste geldi. Artık dayanacak gücü kalmadı. Ne olduğunu mu soruyorsun? Neden bunları ona yapıyorsun? dedi. Bende, Necati'ye dönerek, "Sen sus Necati, o beni çoktan kalbinden taşımış." deyip arkama döndüm. Necati ve Harun'u da alarak, arkamıza bakmadan ilerledik. Motosiklet sesi duydum...
Facebook Grubu;
Entrikalılar Wattpad
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Entrikalılar (Kitap Oldu)
Literatura FemininaAz biraz üzgün, dertli, günü kötü geçen, ileri ki günleri için endişelenen, okul derdi olan, kafası karışık olan, umutları yıkılan, ağlayan, kendini yalnız hisseden, hasta olan, topluma kapanık, mutlu olan, sevinçten ağlayan kısacası bu hikaye hepim...