[ Bölüm Yirmi Altı: Bilmece ]
Amas'a bir şey verdiklerini anlamak için on saat düşünmeme gerek yoktu; normalde arabanın içerisinde küfretmesi, kadere, feleğe ve başına gelen her şeye saydırması gerekirken, tek yaptığı şey omzum ile boynum arasındaki girintiye başını yerleştirerek boş boş gülümsemekti ve böyle durdukça tıpkı yer altı sığınağında saklanan bir vatandaşa benzemekteydi. Kendisi haricinde kalanları, dönen konuşmaları veya diğerlerinin ne kadar rahatsız olduğunu önemsemiyordu ve atılan bombaların yalnızca kendisine denk gelmemesini umuyordu; bunu da konuşmasından anlayabiliyordum.
Arabaya bindiğimden beri adımı söyleyerek cümleye başladığından, "Ecrin," dedi bininci kez. "Araba şu an hız yapsa acayip korkarsın."
"Amas," diye huysuzlandım. "Neden bunu dile getirme ihtiyacı hissediyorsun?"
"Doğru söylüyorum," diye kıkırdadı. "Çok fazla şeyden korkuyorsun, küçüklüğümden beri nasıl hayatta kalabildiğine anlam veremedim."
Ona kötü bir şey demek istesem de, dilime hâkim oldum. "Şaşırtıcı geliyor, fakat hayattayım," demekle yetindim.
"Hayattasın," diye yineledi küçük bir kahkaha ile. Daha sonra bağlı olan ellerini aşağı yukarı hareket ettirerek, "Havadasın," diye camdan dışarısını gösterdi. "Havadasın, hayattasın, havadasın, hayattasın..."
Amas'ın yanında oturan Erdinç'in arkadaşı Amas'ın ellerini önünden çektiğinde, "Bir doz daha mı versek lan bu vitaminsize?" diye sordu sıkıntılı bir sesle.
Bana vuran o gotik kız, "Bu kerize bir tane daha versen tahtalıköyü boylar," diye homurdandı. "On dakikaya pinekler, sabret az."
"Ecrin," dedi Amas yeniden. "Nedimelerin konuşuyor. Bak, bunlar düğününü burnundan getirir, benden söylemesi."
"Düğün davasından sıkılmadın mı?" diye iç geçirdim.
"Yok," diye 'cık' edip gözlerini bana doğru döndürdü. "Ölümsüzlük şifresini bana da söylesene, vuvuzelam," diyerek sırıttı.
"Vuvu-ne?" diye ona bakakaldım.
"Vuvuzela, vuvuzelanın ne demek olduğunu bilmiyor," diye kendin geçmiş alaycı gözlerle benle dalga geçerken ondan uzaklaşmak için kendimi cama iyice dayadım, fakat o, daha da dibime sokuldu.
Karnımın ağrısının verdiği agresiflikle, "Vuvuzela ne demek biliyorum," diye karşı çıktım. "Bir halta yaramayan, düdüğe benzer saçma bir zımbırtı."
"Ecrin," diye başını kıpırdatınca saçları, boynumun gıdıklanmasına sebep oldu. "Kendini böyle mi tanımlıyorsun?"
"Maalesef," diye onu yerinden kaldırmaya çalışsam da, ısrarla omzumun üzerindeki yerini korudu.
Gözlerini tavana doğru çevirerek, "Vuvuzela herkesin dudağında," dedi. "Eskisine göre daha yıpranmış bir plastikliğe sahip olsa da, yavşak canlılar onun için sıra oluyor. Bilmem farkında mı acaba?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOKSAN | ✓
Mystery / ThrillerO, bir kraliçeydi; hayran kaldığım ancak asla ulaşamadığım. Güzeller güzeli, fakat acımasız olan, beni gidişiyle noksan bırakandı. Wattys 2016 "Çığır Açanlar" Kategorisi Kazananı 🍁 NOKSAN, serinin ilk hikâyesidir. İkinci hikâ...