Mistakes | 17.Bölüm

30 2 0
                                    

ⓜⓘⓢⓣⓐⓚⓔⓢ |17.Bölüm

Nick beni hep sevmişti. Justin'le çıkmaya başladığım ilk günden beri ondan haz etmiyordu. Belki Justin, Nick'in varlığından haberdar bile değildi ama Nick onu hep kıskanmıştı ve rakibi olarak görmüştü. Justin, Nick'in gözünde her zaman Artemis'i çalan çocuk olacaktı.

Bunun uzun süredir farkında olduğumdan ve Nick'i kırmak istemediğimden dolayı Nick bu tür saçma kıskançlıklar yaptığında onun üstüne gitmezdim. Ortamı gevşetmeye ve benim için değerli olduğunu hissettirmeye çalışırdım çünkü Nick'i kaybetmeyi asla göze alamazdım. O belki benim sevgilim değildi, belki son yıllarda yeterince yakınımda olamamıştı ama o benim her zaman en yakın arkadaşımdı. Bu defa da alttan aldım ve Justin konusunu fazla uzatmadım. Ben ne kadar Justin'i onun kafasından çıkarmaya çalışsam da bir kere morali bozulmuştu bile. Yüzü asılmıştı. Beni eve bırakmayı teklif ettiğinde yanlız kalmak istediğini farketmiştim ve bunun iyi bir fikir olduğunu söyledim.

Eve vardığımızda siniri biraz daha yatışmıştı. Arabadan inmeden önce yanağına masum bir öpücük kondurdum.

Apartmanın girişinde dikilmiş, karmakarışık çantamda kapının anahtarını ararken içimi kötü bir his kapladı. Yanlız olmadığıma dair bir his. Anahtarı tedirginlikten titreyen elimle kapının deliğine sokmaya çalışırken yere vuran insan silüetiyle irkildim. Arkamı dönüp Justin'i gördüğümde rahatlamalı mıydım yoksa daha mı fazla tedirgin olmalıydım karar veremdim. Berbat gözüküyordu. İçki kokusu ağzımdan nefes alıp verme isteği uyandırıyordu. "Bu saatte burada ne işin var?" diye sordum sakince. O ise konuşmayı bırak, ayakta bile zor duruyor gibiydi. "Seni almaya geldim." dedi.
"Sen sarhoş olmuşsun. Hadi evine git. Sabah konuşuruz." dedim. Sözümü dinleyip eve gitmeye niyeti yoktu. Elini bana uzatıp "Tut elimi, birlikte gidelim." dedi.
"Beni rahat bırak Justin!" diye çıkıştığımda sartımı duvaraya yaslayıp ses çıkarmamam için eli ile ağzımı kapadı.
"Seniz bir yere gitmem."

Gözümden süzülen yaşı görünce yüzündeki ifade değişti. "Ağlama." dedi. "Benden korkma. Seni çok seviyorum Artemis. Seni almadan gitmiyorum." diye ekledi. Onunla gitmeyi kabullenmeye niyetim olmadığını farkedince beni kucağına alıp arabanın arka koltuğuna bindirdi. Kendisi de ön koltuğa oturup arabayı hiç zaman kaybetmeden çalıştırdı.
"İndir beni lütfen." dedim. "Nereye gidiyoruz?"

"Yanlız kalabileceğimiz bir yere." diye yanıtladı. Ara sıra iyi olduğumdan emin olmak için arkaya bakıyordu ve hala ağladığımı görünce o da ağlamaklı oluyordu. "Beni artık sevmiyor musun?" diye sordu arabayı durdurup. Cevap vermeyince sesini yükseltip bir defa daha sordu. "Beni seviyor musun Artemis?"
"Justin, lütfen bırak beni. Sen bu değilsin. Sarhoşsun."
"Sarhoş falan değilim. Bunların hepsini senin için yapıyorum. Bizim için." diye yanıtladı.
"Şu anda büyük annemin yasını tutuyor olmam gerekirdi ama-..." sözümü kesip benim yerime o tamamladı: "Ama sen vaktini Nick ile eğlenmeye harcadın!"

Arabadan inip kapımı açtı. "İn." dedi.
"Neredeyiz?" diye sordum. Sorumu cevapmalak yerine kolumu sıkıca tutup beni arabadan indirmeyi tercih etti. Beni önünde durduğumuz dağ evine doğru çekiştirirken "Canımı acıtıyorsun." diye bağırdım. Sen istedin dermişcesine bir bakış atıp beni kucağına aldı. Ayakta bile duramıyorken beni kapıp kucağına alması gittikçe daha fazla rahatsız hissettiriyordu. Her an yere yığılacakmışız gibi hissediyordum. Ne kadar elinden kurtulmak için çaba harcasam ve beni yere indirmesi için bağırıp dursam da işe yaramıyordu.

Dışarıdan yeterince büyük ve görkemli gözüken evin kapısına vardığımızda beni yavaşça yere bırakıp cebindeki anahtarlığı çıkardı. Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu ve kaçmaya çalışsam da fazla uzaklaşamayacağımı bildiğimden buna zahmet bile etmemiştim. Dondurucu soğuk istemsizce titrememe sebep oluyordu. Justin üşüdüğümü farkedince hareketlerini hızlandırdı. Kapının anahtarını bulup deliğe hızla soktu. Olabildiğince seri hareketlerle kapıyı açtı. İçeri girmem için bekledi ancak ne olduğu belirsiz o eve adımımı atmaya niyetim yoktu. "Burası neresi? Neden sende anahtarı var?" diye sordum. Aldığım yanıt beni şaşırtmış ve Justin'in varlığını sorgulamama sebep olmuştu: "Burası benim."

O anda oturup Justin'le evi almasına yetecek paranın nereden geldiğini konuşacak havamda değildim. Eve tedirgin ve yavaş adımlarla girdim. Justin de peşimden gelip kapıyı kapattı ve kapının hemen sağ tarafındaki düğmeyle geniş salonu aydınlatan lambayı yaktı. Tıpkı evin dışı gibi içi de görkemliydi. Justin'in alışıldık tarzının aksine etrafı klasik mobilyalar çevrelemişti. Bu eve gerekli özeni gösterecek para ve zamanı nereden bulduğunu sormayı gerçekten çok istiyordum ancak zamanı değildi. Ayrıca sorsam da Justin'in sağlıklı düşünüp doğru cevap verebileceğinden emin değildim.

Salonun ortasından yukarıya çıkan merdiven çarptı gözüme. Görebildiğim kadarıyla yukarı katta dört tane oda vardı. Hangi kapının arkasında ne vardı bilmiyordum ama şansımı denemeye karar verdim. Merdivenlere doğru koşmaya başladığımda Justin kapıyı kilitlemekle meşguldü. "Artemis, dur!" diye bağırması beni durdurmamıştı. Peşimden koşmaya başladığında yukarı kata varmış, karşıma ilk çıkan kapıdan içeri girmiştim. Kapıyı kapatıp delikte duran anahtarı hızla çevirdim. Justin kapıyı kilitli bulunca tekmelemeye başladı. Şuana dek beni yeterince tedirgin etmeyi zaten başarmıştı. Daha fazlasını kaldıramazdım. Sesimi duyabileceği tonda konuştum: "Justin lütfen git. Sabah, kendine geldiğinde oturup konuşuruz."
"Aç kapıyı!" diye bağırmakla yetindi.
"Justin lütfen git." diye direndim. "Beni korkutuyorsun."

Sesi kesilmişti. Uzun bir sessizligin ardından "Benden korkuyor musun?" diye sordu.
"Lütfen git." demekle yetindim. Sadece beni rahat bırakmasını istiyordum. En azından sabah olup ikimiz de kendimize gelene kadar.
"Benden korkma." dedi usulca. Sesi kısıktı. "Benden kaçma lütfen. Dayanamayacağım tek şey benden uzaklaşman."

Cevap veremedim. Evet, kaçıyordum ama ondan elbette korkmuyordum. İstesem de Justin'den korkamazdım.
"Kapıyı açacağım." dedim. "Ancak bir şartım var." diye devam ettim.
"Ne istersen." diye yanıtladı. Onu hala sevdiğimi bilmeye ihtiyacı vardı. Onu bundan elbette mahrum etmeyecektim.
"Kapıyı açıp bana doyasıya sarılmana izin vereceğim çünkü seni seviyorum. Ama gecenin kalanında beni rahat bırakacağına söz vermeni istiyorum. Sabah oturup her şeyi konuşacağız. Söz veriyorum."
Sessiz kalmasını şartımı kabul ettiğine yorumladım.
Usulca ve tereddütle kapıyı açtım. Öylece dikilmiş duruyordu. Gözündeki yaşı farkettiğimde kendimi tutamayıp boynuna sarıldım. Ellerini belime dolayıp beni kendine iyice çekti. "Beni artık sevmemenden o kadar korktum ki-..." onu susturup "Seni seviyorum." dedim...

MistakesHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin