[2]

1.6K 221 60
                                    

"Nereye gidiyoruz Yoongi?"

Jungkook tereddütle sordu. Çoktan gece yarısı olmuş olmalıydı, saatten haberi yoktu. Yoongi'nin yüz elli kilometre hızla sürdüğü araç, onca saatten sonra hiçbir yere varmamıştı. Sahile tekrar dönmüşlerdi. Farklı olan sadece buranın ıssız bir yer olmasıydı. Yoongi arabayı durdurdu.

"İn."

Kemerini çözdükten sonra aşağı indi ve Jungkook'u bekledi. Küçüğü geldikten sonra da sahile yürümeye başladı. Kızgındı ama neye kızgın olduğunu ikisi de tam olarak bilmiyordu.

"Yoongi!"

Durdu, arkasını döndü.

"Ne yapacağız burada?"

Jungkook gittikçe alçalan sesiyle sordu. Korkuyordu çünkü ne zaman ıssız yerlere gitse yalnızca o işi yapmamıştı. Bazen sarhoş ya da kendini kaybetmiş insanlar ona saldırmaya da çalışmıştı. Şimdi Yoongi'ye güveniyordu ama onun kızgın halini bilmediğinden dayak yemek istemiyordu.

"Sevişeceğiz."

Yoongi'nin ani cevabıyla afalladı, büyük olan gülümsedi ve küçüğe yaklaştı.

"Çünkü, ilk defa biriyle birlikte olurken zevk aldım ve o kişiye aşık olduğumu sandım."

Yoongi başını Jungkook'un omzuna yasladıktan sonra gözlerini kapattı. Kendini bıraksa, Jungkook onu tutar mıydı? Emin değildi. Kendini bırakmak istiyordu.

"Hyung..."

Küçüğün elini kavradı ve onu sarı kumlara doğru çekiştirdi. Bu küçük yerde, denizin suyu üstlerine kadar vuruyordu. Yoongi ceketini çıkardı.

"Hadi Jungkook. Bekleyecek vaktimiz yok."

Jungkook üzerindeki şaşkınlığı atamamışken Yoongi onun pantolonunun düğmesine yöneldi. Jungkook ellerini tuttu.

"Hyung!"

Yoongi, onun yüzüne baktı.

"Bunu yapma olur mu? Üzgün olduğunu böyle belli etme. Seni böyle görmek istemiyorum."

Büyüğünün ellerini bir süreliğine bıraktı ve soğuk havaya rağmen üstündekileri çıkardıktan sonra kumlara uzandı.

"Yanıma gel."

Yoongi'yi bir kez daha elinden kavrayıp üzerine oturttu. Büyük olan tek bir kelime dahi etmiyordu.

Jungkook onun tişörtünü sıyırdı ve karanlıkta bile parıldayan, güzel tenine öpücükler bırakmaya başladı. Yoongi dudaklarını ısırıyordu ki, bu küçük dokunuşla bile zevk aldığını belli etmesin. Jungkook dudaklarını ıslattıktan sonra Yoongi'nin başını kendine doğru çekti ve boynuna derin izler bırakmak için orada uzunca bir süre oyalandı, fakat daha işinin yarısında büyük olan kendini geri çekmişti.

Küçüğün üzerinden kaydı ve onun baksırından sonra kendininkini çıkarıp Jungkook'un bacak arasında konumlandı. Onu ağzına aldı. İleri geri yaptıkça Jungkook daha hızlı nefes alıp veriyordu, bunu göğsünün inişi ve kalkışından anlayabilirdi.

Jungkook doğruldu ve ince parmaklarını, Yoongi'nin ince telli saçlarına geçirdi. Onu daha çok kendine bastırıyordu ki daha çok zevk alsın, Yoongi daha çok uğraşıyordu ki daha çok zevk versin.

Büyük olan kendini bir kez daha geri çekti. Jungkook'un hemen sona gelmesini istemiyordu. Küçüğünün gözlerine, onu anlayacağını düşündüğü için istekle baktı, küçüğü onu anlamıştı. Yoongi'yi altına aldı ve ellerini omuzlarına koydu.

"Sana söyleyemedim hyung."

İçine, yavaşça girdi. Bu Yoongi'yi deliye döndürüyordu ama o yine, yalnızca dudaklarını ısırıyordu.

"Ya beni dinlemedin, ya kendimi dinletemedim, ya da sadece o an dinletmek istemedim."

Yoongi sesli bir inleyişin dudaklarından kurtulup boğazını acıtmasına izin verdi. Jungkook yavaş vuruşlarına devam etti.

"Beni sev...Yoongi. Bana aşık ol."

Büyüğünün dudaklarına yöneldi ve önce kendininkileri ıslattı. Daha sonra ise, hızlanan vuruşlarının sonu gelmiş ve o, Yoongi'nin zevkle aralanan dudaklarını kendi dudaklarıyla kapatmıştı. Dili, Yoongi'nin diliyle dans ediyor ve damağının tadı, Jungkook'a çikolatayla eşdeğer geliyordu.

Geri çekildi.

"Çünkü ben sana ilk günden beri aşığım."

Yoongi'nin gözlerine düşen sarı saçları ve yorgun gülümsemesi onu daha da güzelleştiriyordu.

***

"Hey..."

Yoongi sırtını yasladığı taştan destek alarak ayağa kalktı. Her ne kadar, uyumamasını söylese de, kendi de, Jungkook da dün geceki yorgunluktan sonra bu kurala uyamamıştı.

"Jungkook."

Ama, her ne kadar küçüğüne tolerans gösterip daha fazla uyumasına izin verse de bu kadarı yeterdi. Üstelik beklemekten de sıkılmıştı. Küçüğünün yanına doğru emekledi .

"Jungkook!"

Jungkook korkuyla sıçradı. Bu attığı ufak çığlıktan anlaşılıyordu. Yoongi onun bu haline kahkaha attı.

"Sana da günaydın..."

Jungkook gözlerini devirdi ve battaniye olarak kullandığı kıyafetlerini üzerine geçirmeye başladı.

Yoongi bu sırada, ona bakarken aynı zamanda başını iki yana sallıyordu.

"Bunu yapma."

Jungkook tişörtünü üstüne geçirmeden önce sordu.

"Neyi?

Yoongi için kısa ve özel bir kas defilesi yapıyordu ve bu yalnızca kendi kendini güldürüyordu. Yoongi'nin yüzünde sahte ise bir nefret ifadesi vardı.

"Çabuk giyin aptal. Gitmemiz gerekiyor."

Jungkook tişörtünü de üstüne geçirdikten sonra dağınık saçlarını biraz daha kurcaladı.

"Nereye gidiyoruz?"

"Bilmemen daha iyi."

***

"O ne?"

Jungkook Yoongi'nin elinde duran siyah poşete merakla baktı. Poşetin içinden gelen tıkırtılar orada ne olduğunu belli ediyordu ama Jungkook yine de sormuştu işte. Yoongi torbayı küçüğünün üstüne bırakıp sürücü koltuğuna geçti. Telaşlıydı, hızlı hareket ediyordu.

"Bir kaç içecek ve bir de sürpriz aldım." Arabayı çalıştırdı ve arkasından bağıran genci önemsemeden gaza bastıktan sonra kendi cümlesini düzeltti. "Ödünç aldım."

Jungkook başını sallayıp poşetin içine baktı. İçecekler dediği, votka ve bira şişesiydi, sürpriz dediği de muhtemelen küçük beyaz poşetteki küçük beyaz haplar olmalıydı.

"Hapse gireceksin."

Jungkook gülerek söyledi. Yoongi'nin bir şey çalmış olması önemli değildi, o da her gece bir şeyler çalıyordu. Bazen bir cüzdan, bazen bir kredi kartı ve çoğu zamanda başka kadınların kocalarını.

"Beni hapse atamazlar."

Yoongi'de gülümsedi.

"Nereden biliyorsun?"

"Çünkü ben zenginim ve yarın gece yarısı ölmeye programlandım."

"O zaman, her türlü şeyi yapmalıyız."

Büyük olan, boş yoldan aldığı güvenle başını Jungkook'a çevirdi ve sordu.

"Ne gibi sevgilim?"

Jungkook derin bir nefes alıp verdi.

"Bilmiyorum. Şimdilik sadece gidelim."

lost stars #yoonkookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin