8. BÖLÜM: OYUN

589 90 68
                                    


''Ateşe verdim yağmuru,

ve bizi de attım alevlere.

Bir şeylerin öldüğünü hissettim.

Çünkü biliyordum ki, bu sondu.

Bırak yansın.''

8

Bedenimde taşıdığım acı, zehir gibi bedenime yayılıp beni yavaşlatsa da durmuyordum. Hislerim kabuklarını kırmış, oradan oraya koşuşturuyordu. Arabanın yanına gelene kadar acının pençesi altındaydım. Acı, her saniye kendini belli etmek istercesine yaramı dürterken, bir elim vurulduğum yeri sıkıca kavramıştı.

Gözlerim şok içerisinde etrafı tarıyor, Effy ile Yağız'ı arıyordu.

Sonunda bacaklarım beni arabanın yanında durdurduğunda kolumu sakladım. Sağ elimin parmak uçlarına kadar ulaşan kanı Araz'ın üzerime attığı cekete sürterken, cekete iyice sokuldum.

Vurulduğumu görmelerini istemiyordum, Kai kanı görünce dayanamazdı zaten. Şimdilik dayanabilirdim.

Herkes arabaya binmek için harekete geçerken telefonum çaldı. Midem bulanıyor, başım dönüyordu. Yaralı kolumu tuttuğumdan dolayı, kana bulanan elimle telefonu açtım. Arayan Yağız'dı.

''Çilek?''

''Abi uzaklaşın hemen oradan. Beş dakika sonra arayıp buluşacağımız yeri söyleye...''

Sözümü bölüp, ''Hayır!'' deyince, dilimin ucundaki bütün kelimeleri yuttum. ''Birazdan sana mesaj olarak atacağım adresi. Oraya gelin.'' Ardından telefonu kapattı.

Telefonu cebime atıp tekrar arabaya binmek için harekete geçtiğim sırada arabadakilerin üçünün de bana şok içerisinde baktığını fark ettim.

''Vurulmuşsun!'' diye bağırdı Kai.

Ah. Kan.

''Niye söylemedin?'' Ellerini yanaklarına yapıştırmış, bana hayetler içerisinde bakıyordu.

''İyiyim ben,'' dedikten hemen sonra cebimdeki telefon titredi. Yağız gideceğimiz yeri mesaj olarak atmıştı.

''Arabayı buraya sür,'' dedim telefonu Araz'a uzatarak; fakat o yüzüme dik dik bakmaktan başka bir şey yapmadı. Sadece Araz değil, Uraz ve Kai de... ''Bakma öyle avel avel! Söylediğimi yapsana!'' Aslında canım alev alev yanıyordu.

''Sen ne değişik bir manyaksın!'' diye bağırdı Uraz, arabadan inerken. ''Kişilik bozukluğu mu var sende?''

Üzerimdeki ceketi sıyırıp, arabanın içine attı ve koluma baktı.

Keyifsiz bir şekilde güldüm. ''Daha bir kaç saat öncesine kadar başıma namluyu dayayan, o da yetmezmiş gibi beni boğmaya çalışan şahıs, şimdi benim için endişeleniyor mu?''

Gür kirpiklerinin altından bana baktı; bakışları buz kadar soğuk, demir kadar sertti. Hafifçe ürksem de kendimden taviz vermeyip, bakışlarına karşılık verdim.

''Senin için endişelenmiyorum,'' dediğinde, ''Yalan atma!'' diye direttim. Sesime garip bir ton sızmıştı. ''Basbaya endişeleniyorsun işte.''

''Saçmalamayı kes artık!'' dedi öfkeyle.

''Kesmezsem ne olur?'' Bu sefer ciddileşmiştim işte.

TİLKİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin