koruyucu

91 9 3
                                    

Güneş yavaş yavaş ışığını dağların arasına gömerken geride bıraktığı o tatlı kızıllık etrafı bir nebze olsun aydınlatmaya yetiyordu. Salonda oturuyorduk. O telefonuyla ilgileniyor, bense televizyonda bakmaya değer bir şeyler arıyordum. Hiç görmediğim yüzler, programlar,
reklamlar vardı. Kumanda elimde sürekli kanal değiştiriyordum.

"Şunu keser misin?" Demir telefondan başını kaldırmış bana bakıyordu.

"Canım sıkıldı. Ne yapayım?" Gözlerimi devirdim ve televizyona bakmaya devam ettim.

"Sen her canın sıkıldığında böyle kumandaya, bozarcasına basıyor musun?" Tek kaşı havaya kalkmış tuhaf bir şekilde bana bakışını sürdürdü.

"Aslında, hayır. Ben her canım sıkıldığında telefonumla oynarım. Ama bil bakalım ne eksik?" Ellerimi iki yana açıp omuzlarımı silktim. Kumandayı önümdeki alçak masaya bıraktım. Ellerimi göğsümde birleştirip kanepeye yaslandım.

"Telefonun mu?" diye sorumu yanıtladı. Kaşlarım hafif çatık şaşkın ifadeyle ona baktım. Cevap vermesini beklemiyordum, ki o da gayet eğleniyordu. Yüzünde kocaman bir gülümseme vardı. Elindeki telefonu benim kumandayı bıraktığım masaya bıraktı. Dirseklerini dizlerinin üstüne koyup ellerini birleştirdi. Öne doğru hafifçe eğildi. Gözlerini bir an olsun benden ayırmıyordu. Gülümsemesi yüzünde biraz daha yayıldı. Tapılası bir yakışıklılığa sahipti. O da bunun farkındaydı tabi. Kasları o kadar sıkı ve güçlü görünüyordu ki. Bir boksör için biraz sıskaydı. Ama gergin kasları onun gücünü ortaya çıkartıyordu. Tüm vücut hatları o kadar keskin ve sert yapılıydı ki beni iki eliyle tutup belimden çok rahat kırabilirdi. 

Gözleri üzerimdeki kazağın açıkta bıraktı bacaklarıma kaydı. Gülümsemesi kayboldu ve sertçe yutkundu. Yutkunurken yanakları içeri çökmüştü. Öksürür gibi yaptım. Dikkatini dağıtmaya çalıştım. Gözleri tekrar gözlerime tırmanırken ben de sertçe yutkundum. Sanki bir anda kalkıp üzerime atlayacakmış gibi bakıyordu. Tam o sırada kapı çaldı. İrkildim. Ama bunu belli etmeyeye çalıştım. Bakışlarından kurtulmak için "Ben bakarım." diye sıçradım yerimden. Kaçar gibi kapıya dogru koştum. Üzerindeki delikten bakmak çok istedim ama maalesef boyum bunun için müsait değildi. Ne kadar parmak uçlarına çıksam çıkayım yetişemeyeceğimi bildiğimden bakma gereği de duymadım. Kapıyı yavaşça açıp biraz aralık bıraktım ve kim olduğunu görmeye çalıştım. Sanki tanıyacakmışım gibi. Uzun, esmer, ela gözlü genç bir adam. Baktığım aralıktan o da kafasını indirip bana baktı. Sonra gözleri yukarı tırmanıp başımın üstüne çıktı. "Burada ne işin var?" Demir hemen arkamda duruyordu. Bir an ürperdim. Geldiğini duymamıştım. Ne zamandır arkamdaydı kim bilir? Beni belimden tutup kendine doğru çekerken kapıyı da diğer eliyle açtı. Adam "Konuşmamız lazım." deyip içeri daldı. Demir'in eli hala belimde ikimiz de merakla adama bakıyorduk. Ya da en azından ben öyle bakıyordum. Demir duygularını yüzüne yansıtan bir tip değildi. Ağırlığımı tek bacağımın üstünde toplamaya çalıştım ve gerildiğimi hissettim.

Adam içeriye doğru bir kaç adım atıp durdu ve arkasını dönüp bana baktı. Baştan aşağı beni süzdükten sonra "Tabi meşgul değilsen?" diye sordu. Neden herkes Demir'in yanında beni görünce bu soruyu soruyordu. Gerçi üzerimde sadece onun kazağı vardı. Ben olsam ben de bu soruyu sorardım.

Adam beni tekrar süzerken benim az önce Demir'e yaptığım gibi Demir de adama öksürür gibi yaparak adamın dikkatini kendinde topladı. Adam Demir'e baktı sonra da arkasını dönüp kanepeye oturdu. Demir kulağıma eğilip "Gidip üstüne doğru düzgün bir şeyler giy." dedi. Sesi tuhaftı. Elini belimden çekip bir adım geri gitti. Ona dönüp şaşkın şaşkın baktım. Gözleriyle merdivenleri işaret etti. Sorun üstümde sadece kazak olması değildi. Adamla yalnız kalmak istemişti. Dediğini yapıp merdivenlerden çıktım. Sonra da odasına girip bana aldığı pantolonu bacaklarıma geçirdim. Onun kazağını çıkartmamıştım. Çünkü o kakao kokusu çok hoşuma gitmişti.

ÖLÜ KIZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin