"Kim bilir!.. Belki bir gün, bir sihirli değnek dokunacak...
Bal kabağı, altından fayton olacak...
Seni, hayallerindeki cennetine kavuşturacak...
Kim bilir!.. Farelerin, atların olacak...
Sıçan, arabacın...
Hatta peşin sıra koşan kertenkelelerin...
Hizmetkârların...
Kim bilir!.. O sihirli değnek sana dokunacak...
Kir pas içinde kalmış giysilerin, muhteşem elbiselere...
Ayağındaki pabuçların, kristal ayakkabılara dönüşecek...
Kâinatı aydınlatacak... Kim bilir!.."
Elindeki testereyle, önceki gün getirdiği balkabağını keserken bu cümleler dökülüyordu Kabakçının ağzından. Hem çalışıyor hem de konuşuyordu. Ara sıra nefeslenmek için durduğunda alnının terini silerken gözümün içine bakıyordu. Göz göze geldiğimizde dengemi kaybedecek gibi oluyordum bazen. Gözlerindeki canlılık ve enerji çok etkileyiciydi. Bu geceki sözleri daha derin, daha gizemliydi.
"Evlat!" dedi, alnındaki teri silip suyunu yudumlarken. Ve devam etti sonra:
"Bu kâinatta, hem görme gücüne hem de düşünme gücüne destek olacak eşsiz bir nimettir balkabağı. Dinç tutar... Yaşlandırmaz. Gençlik iksiridir adeta. Vücudun paslanmasını önler; gözlerine fer, dizlerine derman olur. İçinde ne kadar işe yaramaz fazlalık, toksin varsa atar dışarı evlat!"
Şimdi de gıda bilimciliğine soyunmuştu. Nam-ı değer Kabakçı, ismiyle özdeşleşmiş nimetin faydalarını sıralamakta ballandıra ballandıra.
Yine de işin içinde başka şeyler olduğunu da hissetmedim değil. Hep misallerle gidiyor bu gece. En başta da bir şeyler anlatmaya çalışmıştı şimdi de. Garip, enteresan bir adam...
İşi bitmişti. Tencereyi alıp müsaade istedim. Baş başa kalmalarını sağlamaktı amacım her nedense. Bir de yorgundum gerçekten. Enerjim de kalmamıştı gizemli misafirle uğraşacak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KÖRDÜĞÜM
روحانيات"Adanmışların ve seçilmişlerin buluştuğu kadim sahnenin şahidisiniz. Varoluş arayışında görebileceğiniz en aydınlık buluşmaya bir de... Gerçeğin peşinde gidenlerin yolunda... Uzun ve soluksuz bir koşuya yüreği yetenlere sunulmuş bir ödül... Sonsuz...