~ÖNSÖZ~
Denizle bakıştım, bir karıncaya dert yandım. Başkalarının yaralarından öperken, benim yaralarıma basanlar oldu..! Herkes kendi alemin de, herkes kendi derdine. Kimse bilmedi içimde yaşadığım ruhumun uçurumlarını. Bakınıp durdum şaşkınca beni kim itiyor bu karanlığa, kim kolumdan tutup yerin katlığına çekiyor. Bir cevap bulamadım yine. Kimi suçlasam bilemedim..? Anladım ki seni yakıp acımadan yıkanlar yine aklanıyor ve sen suçlayacak tek kişiyi dahi bulamıyorsun..? Sonra boş vermeyi öğrendim, hayatın anlamını öğrendim ve ben içimdekileri mi kâğıtlara haykırmayı öğrendim. Çünkü ben! yolumu bulmuştum artık ne kimseye bel bağlayacaktım nede kimseyi suçlayacaktım. İçimdekileri ise sadece kâğıtlara yazacaktım. Can verebilirdim ben acılarıma, mutluklarıma. Dillendirdim her birini susmuş dillere, konuşamayan yüreklere yardım etsin diye. Ödünç veriyorum can bulmuş yaşanmışlıklarımı size. Olurda biri size umut olur veya sizin yaşadığınıza lisan olur o zaman ben amacıma ulaşmış olurum.
Bazen'de küçücük bir söz, şekillendirir insanın hayatını... Tüm umutlar tükenirken sadece bir söze tutuklu kalır insan. Yeni bir sayfa açmak ister, yeni kararlar alır. Herkes ömrü boyunca bir şeyler yaşar ama bunu anlatamaz, yüreğindekilerini haykıramaz. Söyleyecek bir cümle bulamaz çünkü kelimeler küsmüştür ona. Bu boşluğu ne doldurur, ne söylersem içimdeki yerine oturur diye durur düşünür insan. Karanlık gecelere dalıp giderken o ağlamaktan çukurlaşmış gözler, onu anlayan tek bir kişi çıksın diye dualar eder. Bende yaşadım. Kimi zaman çaresizlikten titreyen yüreğimi sardım beyaz sayfalara kimi zamansa ben çizdim durdum üstüne. Bir gülüşte var olabilmeyi öğrendim mesela, ve bir gülüşte ise de can vermeyi. Beyaz kar taneleri düşerken kalbimin üstüne usûl usûl, bana acı verenlere buz tuttum. Bir rüzgara bıraktım koşulsuz seven yüreğimin haykırışlarını. Susmayı öğrendim ben. Bir çift gözde çokta derin manalar olmadığını öğrendim. Hiç kimse tutmadı benim onların elini tuttuğum gibi. Elimi kalbime koydum ve çocukluğumun yıkık kentlerinde dolaştım biçare. Yollar aradım bölük bölük hayal kırıklarımla yalnız başıma kaldım bu şehrin en sessiz sokağın ayazında. Usulca fısıldadı zaman bana sabret her şeyin daha iyi olabilmesi için sabret!!! zaten elimden de başka birşey de gelmez di...
Bir fırtına eser aniden, savrulur tüm düşler sere serpe... Kendimize dönmenin, kendimizle hallenmenin tam eşiğindeyken hem de her seferinde... Ruhumuzdan kopar parça parça tüm büyüttüğümüz sevgiler. Hep bir ayrılık habercisi olur susmaksızın, konuştuğumuz ve konuşmaksızın sustuğumuz ve de tüm fark etmeden yaptıklarımız. Oysa içimizde hep bir gecenin seherindeyiz, yepyeni açan bir çiçeğin ahenginde, denizin o eşsiz kokusundayız. Biz aslında bir şeylerin geç farkına vardığımızdan veya varsak bile sadece iç dünyamızı gerçek dünyamızla savaştırmaktan dolayı, koca bir yıkıntının altında yaşamaya mahkûm oluyoruz. Her seferinde birine tutunup ve yine her seferinde tutulmayan elimizi çaresizce yere bırakıyoruz. Beklemeler, kurulan hayaller ve tutulamayan sözlerle sarıyoruz çevremizi. Gözlerimiz hep en güzelini arıyor ve en güzelini seçiyor. Hep insanlarla sahte hayallerle vuruyoruz kendimizi. Ne gerçekten denizin o kokusunu çekebiliyoruz, ne de yeni bir açan çiçeğin ahenginde kaybolabiliyoruz. Kimse kendi mana âleminde yaşamayı bilmiyor. Kimse aslında iç dünyayla ilgilenmiyor. Savaşı hep gerçek olan dünya kazanıyor. Çünkü gerçek dünyanın süsüne kanıyor insan. Bu yüzden elimizi gerçekten tutmak isteyenlerden çekip, güzel sandığımıza tutunuyoruz. Sonu ise tarifsiz bir acıya, bazense her şeyi yerle yeksan eden uzun siyah bir çığlığa dönüşüyor ve susmak zorunda kalıyoruz. Her darbe yiyişimizde bir çığlık kopuyor ve bir susuş oturuyor yüreğimize. Sevgiye susuyoruz, aşka susuyoruz, ölüme susuyoruz. İçimizde sınırsız anlamların susuşlarıyla suskunluklar büyüyor.
Ve bende susuyorum...
Apaçık anlaşılır bir şekilde susuyorum.
Ne sebeple konuştuysam, ne sebeple güvendiysem şimdi o sebeple susuyorum.
Kimsesiz, telaşsız, yapayalnız, içimdeki fırtınayla susuyorum ben. Anlatamadıklarıma, anlayamadıklarıma susuyorum. Yapayalnız kalmış bir çocuğun susuşu gibi susuyorum. Kıyılara sessizce vuran dalgalar gibi susuyorum. Ben daha güzel sevmeler için, daha güzel anlamlar için susuyorum ve artık kağıdımın üzerinde susarak yazan kalemime bırakıyorum sessiz kelimelerimi....
ŞİMDİ OKUDUĞUN
EFSUN (DÜZENLENİYOR)
PoetryKalbinden geçeni kağıda dök, Zira insanın en iyi dostu kalemi ve kağıdıdır vesselam...