Resim, Kore'nin elbisesi.
-
Siyahın en bağımsız tonu, karşımda duruyordu. Bileklerimi kavrayan güçlü parmakları bile tenimin karıncalanmasına sebep oluyordu. Herkes, şaşkınlıkla harmanlanmış bakışlarını üzerimizde harcarken tuttuğum nefesi, karanlık geceye doğru üfledim.
Bunu yapmak zorundaydım fakat tuhaf bir şekilde şikayetçi değildim. Aksine heyecanlıydım, içimde adını koyamadığım bir duygunun tomurcukları yeşermeye başlamıştı. Gün geçtikçe içimde filizlenen çiçeğin, güneş ışıklarına değil karşımda ki adamın karanlığına ihtiyacı vardı. Karanlıkta büyüyen bir ihtirasın, en güzel tonlarını taşıyordu çiçeğin yaprakları.
"Tamam,"diye mırıldandım güçlükle.
Bir elini, elimle birleştirdi. Diğer elini belimin kavisine koydu. Boşta kalan elimi, omzuna attıktan sonra karanlığın senfonisi, salonda yankılanmaya başladı. Belimin kavisinde duran güçlü eli, çıplak tenim ile temas ediyordu. Kalbim, parmaklarının değdiği yerlerde atıyordu. Adımlarımı, ona göre ayarlarken hissettiğim duygular, bacaklarımı titretecek kadar güçlenmişti.
"Biliyorsun değil mi? Sadece bedenler değil, gözlerde dans etmeli."dedi, içimi titreten bir ses tonuyla.
Gözlerimi, zeminden kaldırıp uçsuz bir maviyle, su yeşilinin birbiriyle seviştiği gözlerine diktim. Gördüğüm en göz alıcı mücevherlerden bile daha parlaktı, gözlerinin arasına gizlenmiş gökyüzünün tonları.
Görebileceğim en mükemmel yüz hatlarına sahipti. İç titreten bir ihtirasın, en kırmızı tonuna hâkimdi dolgun dudakları. Siyah kirpikleri, gözlerinde ki ışığı karanlığa çevirmişti fakat görmeyi bilenler için o ışık, her zaman oradaydı.
Zaman durmuş gibiydi, etrafa hâkim olan tek ses, müziğin sesiydi. Bu dans, bedenlerin dansı olmaktan çıkmıştı. Ruhum, ruhuyla dans ediyordu. Hiç olmadığı kadar yanlıştı yaşananlar ve ben, bu yanlışı defalarca tekrarlamayı istiyordum.
Bacaklarımız birbirine dolandı, sert gövdesi, göğüslerim ile çarpıştı. Belimde ki eli, tutuşunun şiddetini arttırırken bedenimi, geriye doğru bıraktı. Tek bacağımı, parmaklarının arasına alıp hissedebileceğim bir şekilde okşadı. Saçlarım, yere doğru düşerken yüzünün gölgesi, yüzümle sevişti. Yüzünü, yüzüme doğru yaklaştırdığında kalbim duracak sandım.
Gökyüzünü anımsatan gözlerinde bir şehri yakabilecek büyüklükte ki bir yangın yayılmıştı. Nefesimi tutmuş, yapacağı hamleyi bekliyordum. Burnunu, boynuma sürttükten sonra dudaklarını, hafif bir şekilde boynuma değdirdi. İşte tam o an, çıkan nefesim bile titrekti.
Kor ateşten yapılmış dudaklarının, tenime değdiği kısım hâlâ cehennem misali yanarken, bedenimi kaldırdı ve eski pozisyonumuza geri döndük. Yanaklarıma kadar bir ısı akımı, bedenimi ele geçirdi.Aklım da kalbim de, öptüğü yerde kalmıştı.
"Kırmızı,"dedi ve alaycı bir şekilde gülümsedi.
"Kırmızı sana yakışıyor, Kore."
Adım, dudaklarının arasından ilahi bir sesle çıkmıştı. İltifatı karşısında kırmızıdan, bordoya dönmüştüm.
"Daha önce kimseyi dansa kaldırmamışsın, neden ben?"diye sordum güçlükle.
"Seninle bir alakası yok, değerli sevgilin gelmeyince ilk dansını, tanımadığın biriyle yapmanı istemedim."
Dediği cümleler, moralimi bozmuştu. Daha farklı bir şey söylemesini bekliyordum. İsteğim dışında bükülmüştü dudaklarım, yumruk büyüklüğünde bir ağırlık oturmuştu kalbimin derinliklerine.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Buzdan Cehennem
FantasyMoiralar, Persephone doğmadan önce Demeter'i uyardılar. Ölülerin Tanrısı,Persephone'yi almak için gelecekti. Demeter, yıllar boyunca Persephone'yi insanların dünyasında sakladı fakat kehanet değiştirilemezdi, yaşanılması gereken şeylerin önüne geçi...