RÜZGAR...
Ofisten çıktığımda saat 12.30 civarındaydı ilk önce eve gidip duş aldım.
Ormanın girişine geldiğimde arabayı fark edilmeyecek şekilde durdurdum. Işte oradaydı. Her günkü gibi karşımdaydı. Tüm sırlarıyla buradaydı. Belki de artık vazgeçmeliydim. Of işte yine başlıyordum. Her seferinde olduğu gibi yine 'bu son, bir daha buraya gelmek yok' diyecektim ama yarın kendimi yine burada bulacaktım. Ama ciddi anlamda bu bir şekilde son bulmalıydı. Onun hakkında hiç bir şey bilmiyordum. Bu doğru mu yoksa yanlış mı onu bile bilmiyordum. Bu bilinmezlik beni ne zaman içine çekmişti, neden bu kadar derinlerde hissediyordum kendimi?
Sorularıma ara vermem gerekiyordu çünkü çoktan yürümeye başlamıştı ve ben burda böyle durup düşüncelerle savaşırken onunla ilgili en ufak bir ipucunu bile kaçırabilirdim. Ki zaten iki yıldır da hiç bir şey öğrenememiştim. Belki konsantre olabilsem bir ipucu yakalayacakmış gibi hissediyorum ama sorun da bu zaten bir türlü odaklanıp düzgün şekilde bakamıyorum olaylara.
Ormanın girişinde dikilmek yerine yürümeye başladığımda çoktan uzaklaşmadığını fark ettim. Bu gün hava biraz soğuktu. Üzerime giydiğim ceket soğuğu hissetmemi engellemiyordu. Evden de saçlarımı kurutmadan çıkmıştım. Bu daha çok üşümeme neden oluyordu. Evim buraya biraz uzaktı. Ev... Ev... Ah lanet olsun ev. Her gün buraya yürüyerek geliyor ve ben bunu daha yeni fark ediyorum. Kahretsin. Bu kadar önemli bir ayrıntıyı nasıl atlarım. Bunca zamandır istediğim şey burnumun dibindeymiş ama ben ... Off bu kızın beynimi ,vücudumu ve düşüncelerimi kontrol etmesine sinir oluyorum.
Evi buraya yakın olmalı.Belki... Yani ne bileyim işte. Belki onu takip edersem evini öğrenebilirim. Ailesiyle mi yoksa arkadaşlarıyla mı yaşadığını ya da çalışıp çalışmadığını... Bu düşünceler beynime doluşurken kendimi tutamayıp kıkırdadım. Sonra yaptığım hatayı anlayıp ağzımı kapattım ve hemen bir ağacın arkasına saklandım. Ama yüzümdeki gülümsemeye engel olamıyordum. Sonunda onunla ilgili bir şey bulmuştum. Ve eğer yalnız yaşamıyorsa- ki umarım yalnız yaşamıyordur- yanında yaşadığı kişiler her kimse onlar sayesinde hakkında biraz daha bilgi edinebilirdim. Ağacın arkasından çıktığımda beni fark etmediğini anladım. Ormanın huzur verici seslerine bir de onun mırıldandığı şarkı eşlik ediyordu.
Bu...o kadar sakinleştiriciydi ki. Sesini net olarak duramıyordum ama içime işleyen bir tınısı vardı. Rahatlatıyor, sakinleştiriyor ve huzur veriyordu. Gözlerimi kapatıp sesinde boğulmak, kaybolmak istiyordum. Neydi bu böyle. Bir yandan hissizliğim,bir yandan da en derin hislerim oluveriyordu. Karmakarışıktım...Artık bir son vermeliydim. Evet,evet artık buna bir son vermeliydim. Onunla konuşacaktım. Ama şimdi değil. Dönüş yoluna geçecek ve evine gidecekti. Bende onu takip edecektim. Eve girmeden hemen önce ise onunla konuşacaktım. Bu artk kaçınılmazdı benim için. Konuşacaktım, konuşacak ve o istese de istemese de hayatına dahil olacaktım.
Ben bunları düşünürken o çoktan geri dönüş yoluna geçmişti bile. Işte başlıyorduk. Iki yıldır beklediğim an sonunda gelmişti. Içimde bastıramadığım bir heyecan vardı. Ama birazcık da korku. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Nasıl başlamalıydım ki konuşmaya? Ne demeliydim ilk önce? Kendimi tanıtırdım belki. Ama saçma olmaz mıydı? Yani hayatınızda hiç görmediğiniz biri gelip size bir anda kendini tanıtıyor falan. Ama filmlerde ya da kitaplarda hep böyle oluyordu. Sen geliyordun kendini tanıtıyordun sonra her şey çorap söküğü gibi geliyordu zaten. Çok tuhaf olurdu ki içinde bulunduğum durum da yeterince tuhaftı. Kafamın içinde dönen düşünceleri bir kenara bırakmaya karar verip, düşünmemeye çalışarak gözlerimi ona odakladım. Havanın soğuk olacağını anlamış olacak ki üzerinde bir mont vardı. Saçları yine omuzlarından aşağıya doğru salınıyordu. Küçük, beyaz yüzünü göremiyordum ama emindim, hayatımda bir kere gördüğüm o harika gülümsemesi yoktu dudaklarında. Onu, beni ,etrafındaki insanları bu mükemmel gülümsemeden mahrum eden neydi acaba? Ya da geçen gün onu gülümseten?
Ben istemsizce yine düşüncelere dalarken ormandan çıkmış ve ormanın hemen yanındaki yoldan yürümeye başlamıştı. Bense ağaçların arasından çıkmadan ona eşlik ediyordum.
Uzakta iki katlı ama küçük bir ev göründüğünde aradan çok bir zaman geçmemişti. En fazla beş dakikadır yürüyorduk. Ormanda yürüyüş yapmak için neden evinin sonunda başlamadığını anlamamıştım. Evle orman arasında sadece şimdi yürüdüğü yol vardı. Aslında burda yaşamasına da bir anlam veremiyordum. Etrafta başka herhangi bir ev ya da kulübe görünmüyordu.
Eve yaklaşmıştım ve o çoktan eve ulaşmış, kapının önündeki bir kaç basamak merdiveni tırmanmış, cebinden anahtarı çıkarmaya çalışıyordu. Bir anda içimi bir panik duygusu sarmıştı. Ama bu defa yapacaktım, başka şansım yoktu. Adımlarımı hızlandırıp ona çok yaklaşmadan,merdivenlerden bir kaç adım uzaklıkta durdum. Hala beni fark etmemişti. Çok dalgın görünüyordu ve ben ilk defa ona bu kadar yakındım. Bir an nefes almayı unuttuğumu sandım. Ama anahtarı çıkarıp kapıyı açtığında derin bir nefes alıp kelimelirimi özgür bıraktım.
"Ormanın sırrı ne?"
Ağzımdan çıkan üç kelime onun dalgınlığına ve sessizliğine bir darbe vurulmuşcasına yerinde sıçradı. Onu korkutmuştum sanırım. Hala bana bakmıyordu,yavaşça arkasını dönüp anlamazca baktı suratıma. Yüzümde istemsizce bir gülümseme oluşmuştu. Bakışları ürkek,çekingen ve korkmuş ama bir o kadar da cesurdu. Ah bu gözler... O elaya çalan kahverengi gözler şu an içimde öyle bir etki bırakmıştı ki, tarifsizdi benim için. Tüm heyecanımı, korkumu her şeyimi unutuvermiştim.
Bir kez daha cesaretimi toplayıp konuşmaya başladığımda o hala hiç bir şey dememişti."Seni korkuttuğum için üzgünüm,sadece konuşmak istemiştim.Şey...konuşabilir miyiz?" diye sordum heyecanın verdiği etkiyle biraz saçmalayarak. Hala konuşmuyordu. Bana bakıp kafasını 'hayır' anlamında sağa sola sallamakla yetindi. Çok güzel(!) Konuşmak istemiyordu. Zaten neden istesindi ki. Hiç tanımadığı bir adam önce onu korkutuyor sonra ise özür dileyip konuşmak istediğini söylüyordu. Tabi ki de konuşmazdı.
Durumu nasıl toparlayacağımı bilemeyerek uzun uzun yüzüne baktım bir süre. O da bana bakıyor ve içinde bulunduğu bu tuhaf anı kavramaya çalışıyordu. Söyleyecek bir şey bulamıyordum. Gitme vaktim gelmişti galiba."Sanırım ben gitsem iyi olacak." diye mırıldandım. Duyup duymadığından emin değildim ama yüzüme ifadesizce bakıp omuz silktiğinde duyduğunu anladım. Arkamı dönüp yürümeye başladım. Beni ele geçiren aptal sırıtıştan kurtulamıyordum. Artık her şey son bulmuş ve benim için yeni başlangıçlar getirmişti. O konuşmasa da ben onunla iletişim kurmanın bir yolunu bulacaktım. Artık benden kurtuluşu yoktu. O küçücük yüzüne mükemmel bir tezatlık veren iri gözlerini, uzun kirpiklerine inat kocaman açıp bana ürkekçe bakışı yok mu? Aklıma geldikçe kahkaha atma isteğimi zor bastırıyordum. Bu kız artık cidden benden kurtulamayacaktı.
*******************
Bölüm sonu...Benim için kitabımın kapağını hazırlayan arkadaşım Azra'ya (alone-crown) çoook teşekkür ederim seni çoook seviyorum Azra'm