Gemiye bindiğimizde içerisi eski bir hangar gibi kokuyordu. 2 kişilik çokta büyük olmayan bir koridordan geçtikten sonra geminin depo bölümünden çıkıp daha yaşanabilir olan yemekhaneye ulaştık. Masalar her uzay mekiğinde olduğu gibi standart ve çok lüks değildi. 24 kişilik yemekhaneyi geçtikten sonra yolcu bölümüne geçtik. Qa'th'ın bakışları tahmin edebileceğiniz gibi meraklıydı. Gözleri her yeri inceliyordu. Oğlumu koltuğuna yerleştirip kemerlerini iyice bağladıktan sonra onu İta'ya emanet ettim. Ben ise kaptan kabinine doğru ilerledim. Benim bu gemideki görevim yazılım işlerini hallederek geminin stabil durumda kalmasını sağlamaktı. Bir bakıma bütün sistemler benim kontrolüm altındaydı. Herkes yerine yerleştikten sonra beklenen an gelmişti.
3... 2... 1... Ateş. Gemi eski olduğu için motorlar ateşlendiğinde bütün gemi sanki masaj koltuğuna dönüşüyordu. Oluşan titreşim masadaki basit bir porselen tabağı kırabilirdi. Qa'th'ın bundan çok etkilenmemesi için koltuğuna minder yerleştirmiştim. Gemi gittikçe hızlanıyordu. 8G kuvveti, 9G kuvveti derken bizim için tehlikeli seviyede olabilecek kuvvete yaklaşıyorduk. 11G olmadan tuşa basmam ile koltuklarda bulunan otomatik iğneler devreye girdi ve vücudumuzu basınçtan koruyacak olan ilaç kanımıza enjekte edildi. Fazla geçmeden atmosferden çıktık. Kaptan gemiyi yavaşlatarak 1G kuvvetine ayarladı. Bu sayede gezegenimizde olduğu gibi bir yer çekimi oluştu. Kemerimi çıkartıp Qa'th'ın yanına gitmek için kapıya doğru yöneldim ki aklıma motorlar ateşlendiğinde yüzünün almış olabileceği şekil aklıma geldi ve içimden gülümsedim. Kapıyı açtıktan sonra yanına giderek "Uzaya hoş geldin evlat." diyerek elimle saçlarıyla oynadım. Bir kaç dakika sohbet ettikten sonra yolcu bölümünden ayrılarak kontrol bölümüne yollandım. Gemiyi yanaştırmak için yardımıma ihtiyaçları vardı. Kimliğimizi onaylatıp gerekli belgeleri gösterdikten sonra limana yanaştık.
Qa'th'ıda alarak istasyonun komuta üssüne doğru gittim. İstasyon yörüngede ki 3. ve en büyük istasyon olduğu için kalabalıktı. Qa'th meraklı bakışları ile etrafı süzüyordu, ben ise her hafta aynı koridorları aynı caddeleri görmekten sıkılmıştım. Evet, buradan haftada bir geçiyordum çünkü istasyona bir kere geldiğimde hafta içi boyunca burada kalıyordum. Her gün aşağı gidip gelmesi epey zahmetli ve maddi açıdan pahalı bir durum.
Komuta üssüne ulaştığımızda kapıyı açmak içini kartımı okuttum. Hidrolik pistonların çıkardığı ses ile kapı hantal bir mamut gibi yavaşça yana doğru açıldı. İçeri girdiğimde gördüklerim karşısında şok oldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Pibazae
Science Fictionİnsanlıktan çok uzakta bir yaşam mücadelesi... Uzayı ilk kim keşfedecek? Uzaylılar mı? İnsanlar mı?