Her insanın ruhunun derinliklerinde hissettiği gibi ben de,beni beklediğini düşündüğüm özel birinin olduğunu hissediyordum.Ne zaman ilgi çekici biriyle konuşsam acaba beklediğim adam o mu diye düşünüyordum. Onda istediğim şey sadece sadakat ve mutluluktu, sonunda buna kavuştum ve sonsuza kadar süreceğini anlamıştım; fakat bunun kalıcı olması için bir şey yapmam gerekiyordu,korkunç bir şey. Ben Sandra, kendimi sevdiğim adam için öldüreceğim.
***
Kaderin senin seçimlerine bağlı olduğunu bilmelisin.Öyleyse neden mutlu olmayı seçmeyesin ki? Canını sıkan ne varsa, en uygun zamanda terket. Hayat geç kalınamayacak kadar değerli inciler saklıyor senin için.Artık farket.
Manhattan'daki bu yapay,bana hitap etmeyen insan görüntülerinden giderek sıkılmaya başlıyordum. Yüksek lisans eğitimimi nerede yapmak istediğimi bulmak için haftalardır araştırma yapıyordum. Sonunda internette gezinirken İstanbul'u keşfetmiştim. Burası dünyadaki çoğu kültürün harmanlandığı bir kazandı. Ülkemizdeki zevk ve eğlenceye kıyasla bu ülkede yaşayan halkın çoğunluğu hayatını inandıkları tanrıya göre şekillendiriyorlardı. Giydikleri kıyafetlerin sınırları, makyajın ve diğer süslerin çizgileri vardı. Bunun yanında eğlenmek istediklerinde özgür olmalarına karşın onları durduran bir ahlaki fren sistemi mevcuttu. Araştırdığım dinler içinde yaratıcı güce en yakın din olan İslamiyet bu ülkede yaygındı. Sırf dinleri emrettiği için insanlar kötülük yapmaktan uzak duruyordu. Genç kızlar arzularına engel oluyor, ailelerinin yasakladığı tabuların dışına çıkamıyorlardı,erkeklerde bile engeller ve sınırlar vardı. Aile ve çevre düzeni insanların hayatlarına şekil veriyordu ve onları bu denli hizaya sokan şeyin ne olduğunu gerçekten çok merak etmiştim; çünkü benim de inanç konusunda sorunlarım vardı. Manhattan'dan kaçma isteğim bu yüzdendi,şatafatlı hayat bir noktaya kadar insanı tatmin edebilirdi,tahammül sınırının sonuna gelindiğinde ise hayatın gerçek bir anlamı olması gerekiyordu. Kendimi arıyordum ve sanırım gördüğüm kadarıyla ruhum İstanbul'da yaşarken bedenim New York'taydı.
"Ne işin var Türkiye'de anlamıyorum Sandra. Üç tane üniversiteye kabul edildin;ama tutturdun İstanbul diye.Bana bak, yoksa orda bir serseriyle mi görüşüyorsun he ? Lanet olsun biliyordum!""Morgan,sakin ol. Kızımızın seçimlerini doğru yaptığını bilirsin, lütfen ona biraz güven ve saygı duy. Artık yirmi iki yaşında ve kendi kararlarını verebilmeli, çocuk değil. Hem bana biraz bahsetti, İstanbul çok da tehlikeli bir yer değil. İki sene kalacak zaten, sömestrlarda eve gelir ve bizim de içimiz rahat eder."
"Baba, lütfen zorluk çıkarma. Kimseyle görüştüğüm yok ve İstanbul ilginç bir yer, eğitimimi orada tamamlamak istiyorum. Başvurum kabul edildi bile!"
" Vay canına! Herşey hazır ve en son benim haberim oluyor, ah... Sinirlenmek istemiyorum, sakinim, sakinim. Pekala, git Sandra ne de olsa benim iznime ihtiyaç duymuyorsun."
"Baba sen deli misin? Sana güvendiğim için söyleme gereği duymadım. Neyse baba çok teşekkür ederim, valizimi hazırlamam gerekiyor yarın bir haftalığına İstanbul'a gidiyorum.Üniversiteye kayıt yaptıracağım ve şehri görmem gerekiyor." babam küplere binmişti,kıpkırmızıydı.
"Bir bomba daha! Tanrım, Yüce İsa! Pekala, ben McGees'e bira içmeye gidiyorum, yoksa ambulans çağırmak zorunda kalacaksınız!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAŞKARNASYON
Mystery / Thriller“Aşkım! Allah’ım affet,çok özür dilerim!” gözlerimi kapattım ve son gücümle devrilen sandalyeden aşağı atladım.İp ayaklarımı yerden kestiğinde boynum ölümüne bir acıyla gerilirken,nefessizlikten kıvranıyordum.İntihar etmenin,canıma kıymanın pişmanlı...