"Korkma kalbin temizse; ıssızlığına,beklediğine değecek biri gelecek alacakaranlığın içinden.Tüm kırıklarını saracak ve şafak sökerken güneşin doğuşunu birlikte izleyeceksiniz."
"Şey benim biraz işim var yarın devam edelim mi Lin?"
"Şu yakışıklının yanına değil mi?" Tanrım,heyecanım bu kadar belli oluyor muydu?
"Evet,nerden bildin?"
"Çok acele ediyorsun ve mutluluğun yüzünden belli oluyor." Haklı olmalıydı,öyleydim.
"Evet,gerçekten de mutluyum,pekala yarın görüşürüz."
"Hoşçakal şanslı Sandra." Vay canına "Şanslı Sandra." bunu sevmiştim.Tolgayla anılmak harika bir duyguydu.İnsanlar bizi birlikte görüyordu.Artık o bana aitti,her şeyiyle benimdi,benimle vakit geçiriyor ve beni evime kadar bırakıyordu.
Bu mükemmel hislerle kütüphaneye girerken onu gazete okuma köşesinde gördüm.Yine çok meşguldü ve başkalarıyla birlikte çalışıyordu.İşlerini bitirmesini beklerken onu izliyordum;ama yakalanmam yine uzun sürmemişti.Sessizce yanına giderken o da elindeki işini bırakmış bana yaklaşıyordu.
"Hey hoşgeldin,tam zamanında." yüzüne yerleştirdiği o eşsiz çekicilikte gülümsemesiyle sağ kolumu aşağı yukarı zarifçe,mutluluğunu göstermek için şefkat ve ilgiyle sıvazlıyordu.Bana dokunmasına hala alışık değildim,tüylerim diken diken olmuştu.Bu karşımda duran mükemmel adamı bir zamanlar uzaktan izlerken,rüyamda görürken o şimdi bana dokunuyor,gözlerimin içine gülüyordu.Hayat ne kadar sürprizlerle doluydu ve aşk ne kadar da inanılmaz inciler saklıyordu içinde.
"Biliyor musun bizi dün gören Çinli bir kızla tanıştım,adı Lin.Çok tatlı ve sevimli biri,onu biraz tanımak istiyorum,belki de ev arkadaşım olur ne dersin?"
"Bu harika bir haber,geldiğinden beri tek vakit geçirdiğin kişi benim sanırım.Birileriyle tanışma zamanın gelmişti."
"Hey! Yoksa bu durumdan şikayetçi misin?" omzuna azarlayıcı bir tokat attım.
"Tabiki hayır,böyle olmadığını biliyorsun." ah evet biliyorum,olsan da fark etmezdi ki...
"Sana kızgınım,şimdi seni affetmem için beni nereye götüreceksin?"
"Hmm,o halde sürpriz olsun,hadi bakalım gidiyoruz." Motora bindiğimiz gibi yine o çelikle kaplı vücuda sarılmıştım.Bana harikalar diyarı gibi gelen,parıl parıl ışıldayan bu şehrin içinden hızla geçtikten sonra boğaz manzarasını tepeden gören bir yere geldik.İstanbul'un bu güzelliği karşısında ağzım açık kalmıştı.
"Aman Tanrım Tolga,İstanbul beni her gün daha fazla şaşırtıyor,sen de tabi.
"Hazır şaşırmışken,evet neredeydi bu işte burada."
Telefondan Paul McCartney'in "This Never Happened Before" adlı parçasını açmıştı.Bu adam gerçekten inanılmazdı ve ben Paul'u dinlemeyi çok seviyordum.Ellerini bana doğru açarak;"Güzel bayan dans etmek ister mi acaba?" diye soruverdi.Bu harika teklifi nasıl geri çevirebilirdim? Ona doğru yavaşça yaklaştım.Bana uzattığı elini tutar tutmaz göğsümdeki davul yine çalmaya başlamıştı.Beni nazikçe kendine çekiyordu,nefes alışım sıklaşmaya başlamıştı.İlk defa yüz yüze bu kadar yakınlaşmıştık,teninden ve elbiselerinden yayılan kokuyu alabiliyordum.
Elimi o güçlü ve geniş omzuna koydum.Birbirimizin gözlerine ve saçlarına bakıyor,yüzlerimizin her santimini ezberliyor gibiydik.Daha da yaklaştım,elini belime sarıyordu.Birbirimizi kokluyor,gülümsüyor ve bu büyülü ana müzikle birlikte şahitlik etmenin keyfini çıkarıyorduk.Bu sarıldığım adam ve ben bu kadar farklıyken nasıl bu kadar aynı olabiliyorduk? Onca yol,mesafe,din-kültür farkı ve onca şeye rağmen onunla birlikteyken eksik yanım kalmıyordu.Sarıldığım bu yabancı artık hayatımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
REAŞKARNASYON
Mystery / Thriller“Aşkım! Allah’ım affet,çok özür dilerim!” gözlerimi kapattım ve son gücümle devrilen sandalyeden aşağı atladım.İp ayaklarımı yerden kestiğinde boynum ölümüne bir acıyla gerilirken,nefessizlikten kıvranıyordum.İntihar etmenin,canıma kıymanın pişmanlı...