3.Bölüm:Koruyucu

360 51 37
                                    

Biraz daha ilerlediğimde karşıma bir kulübe çıktı. Aynı rüyalarımdaki gibiydi... Gözlerim şaşkınlığımı gizleyemiyordu. Bir titreme sardı bedenimi. Korkuyordum ama yinede... yinede merak ediyordum içeride neler olduğunu. Giderek yaklaşıyordum kulübeye. Yavaşça... Ormanın sesi kayboluyordu. Çıt çıkarsam bütün felaketler beni bulacaktı sanki. Sert bir rüzgar esiyordu. Kapşonumdan çıkıp yüzüme gelen saçlarımı elimle yavaşça kulağımın arkasına attım ve yürümeye devam ettim. Artık kapısındaydım kulübenin. Yavaşça kapıyı ittirip içeriye baktım. İçerisi çok karanlıktı. Hiçbir şey görünmüyordu.

"Kimse var mı?"

diye seslendim titreyen sesimle. Hiçbir cevap gelmedi. Yavaşça kulübeye girdim. O kadar tozluydu ki içerisi bir öksürük tutu beni. Biran için nefesim kesildi. Parlayan bir şey dikkatimi çekti sonra . Yanına yavaşça gittiğimde bunun bir boy aynası olduğunu anladım. Aynada sessizce kendime bakmaya başladım . Rengim atmıştı. Bir ölüden farksızdım. Gözlerimdeki korku belli ediyordu kendini. Yavaşça kapşonumu açtım Saçlarım birbirine girmişti. Hiç hoş olmayan bir görüntü sunuyorlardı bana. Daha fazla bakmaya tahammülüm yoktu. Kapattım kapşonumu. Kulübenin içi birden bire aydınlandı. İçeriyi incelemeye başladım. Her şey rüyamdaki gibiydi. Kırık cam, çarşafsız yatak, ve masa... Masaya doğru yaklaştım merakla. Ama aradığım şey burada değildi. Not kağıdı... Rüyamı kabusa dönüştüren oydu oysa. Rahatlamıştım doğrusu. Dışarıdan gelen sesler sessizliği bozuyordu. Merakıma yenik düşüp dışarıya çıktım. Etrafıma baktığımda onda sabitlendi gözlerim. Şaşırmıştım . Onun burada ne işi olabilirdi ki? Bilmiyordum. Ona doğru yürümeye başladım. Neden burada olduğunu sormam gerekiyordu. Ben ona giderek daha fazla yaklaşırken sanırım o geldiğimi fark etmiyordu. Çünkü oturduğu yerde hiç kıpırdamıyordu. Üstünde geçen gün giydiği gri kapşonlusu vardı.

"Üşümüyor mu? "

diye düşünmekten alamadım kendimi. Hava gitgide kararıyor ve bununla birlikte gecenin ayazı etrafımızı sarıyordu. Sonunda altında oturduğu ağaca yaklaştığımda başını bana doğru çevirdi ve sessiz bir o kadar da yumuşak bir sesle

"Geciktin."

dedi. Şaşırdım. Ne demeye çalışıyordu?

"Anlamadım."

dedim. Yavaşça yerinden kalktı ve aynı yavaşlıkta bana yaklaştı. Bir adım ve bir adım daha... Artık tam karşımdaydı. Kapşonu yüzünden yine yüzünü tam olarak göremiyordum. Ona o kadar çok benziyordu ki... Peki ya gözleri ? Gözlerini merak etmeden yapamıyordum doğrusu.

"Uzun zamandır seni bekliyorum."

diye yanıt verdi. Şaşkınlığım gitgide artıyordu. Neden beni bekliyor olabilirdi ki?

"Lütfen biraz daha açık konuş."

diye yalvardım sessizce. Bana doğru bir adım daha attı ve elini uzatıp kapşonumu çıkardı. Saçlarım omuzlarıma dökülürken

"Böyle daha iyi..."

dedi sessizce. Sesimizi başkaları duymasın istiyordu sanki.

"Kimsin sen? "

diye sordum.

"Koruyucu..."

dediğinde ister istemez o geldi aklıma.

-Onu bulmuş olabilir miyim?

diye sordum kendi kendime. Elim kapşonuna gitti sonra . Açmaya korkuyordum. Ya oysa? O zaman ne yapardım? Hiç bilmiyordum. Onunla karşılaşmayı hiç düşünmemiştim ki daha önce. Yavaşça kapşonunu açtığımda gözleri ortaya çıktı. Kahverengi... Işığı sönmüştü sanki gözlerinin. Hayal kırıklığıyla başımı yere eğdim. Çenemden tutup başımı kaldırdı ve

Rüyanın EsaretiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin