Gözlerimi açtım. Karşımda o vardı. Yıllar önce kaybettiğim. Tek ve biriciğim. Soğuk kış gününde açan güneşim. O benim annemdi. Yıllar önce kayıplar listeme imza atan son sevdiğim. Uzun zamandır nefesine hasret kaldığım, kucağına özlem beslediğim. Oysa o bana zıt, benim çektiklerime inat, nur yüzlü, kaygısız, her tarafından ışıklar saçan biri olmuştu. Billur sesi akan suyu durdururdu:
-Alexandra... Ona baktım. Buluşmamızda ilk defa eğik duran başımı kaldırmıştım. O ise bana hayranlıkla bakıyordu. Devam etti:
-Çok değişmişsin.. Konuşmuyordum. Çünkü benim değil onun sesine hasrettim.
-Neden konuşmuyorsun? Oysa biliyorsun ben de seni özlüyorum. İşte sıra bu soruya gelmişti. Bu soru onu gördüğüm son soruydu. Her zaman böyle oluyordu. Artık alışmıştım. Kendimden geçmiş bir şekilde cevap verdim. Çok sessizce ve kendimle konuşuyormuş gibi:
-Sen yoksun anne. Sen sadece bir hayalsin. Ve biliyorsun, beni dinleseydin bunların hiçbiri olmayacaktı. Konuşmam bitince gözlerimi kapadım. Kafamı sandalyenin arkasına, geriye doğru bıraktım. Şimdi sadece onu dinliyordum. Çünkü biraz sonra olacaklar görmek istemediğim şeylerdi.
-Alexandraaa, Alexandra. Hala ne demek istediğimi anlamıyorsun değil mi? Sana bizimle olman için bir şans tanıyorum. Söylesene. Sende bunu istemiyor musun? Kendi kendime konuşmaya devam ettim:
-Hayat sadece sen değilsindir. Bazen omzundaki tonlarca yük sana ağır gelebilir. Ama hiçbir zaman imkansız değildir. Her yük gücünle orantılıdır. Söyle bana durum böyleyken ve ben kehanette beklenenlerden biriyken nasıl bencillik yapıp da senle olabilirim?! Dayanamayıp ayağa kalkmıştım. Güya cevap verdi:
-Hayır, yanlış düşünüyorsun.
-Suuus!! Yeter artık!! Ben sen gibi olmak istemiyorum. Ben korkak olmak istemiyorum. Ben bir umudum. Ben bir kibritim, ve ateşim binlerce muma bir umut olacak. Sen de hep benle olacaksın. Bir şeytan olarak. Şimdi defol git yanımdan! Sen annem kimdi onu bile bilmiyorsun!!
-Sanki sen biliyorsun, dedi mırıldanarak. Bu cümleyi daha iğneleyici kim söyleyebilir söyler misiniz?! Ve en kötüsü hala devam ediyordu:
-Bu konuyu bırakalım. Derin bir nefes aldı ve devam etti:
-Bana gelmenin tek yolu sensin. Biliyorsun seni yaşadığın sahte hayattan gerçek hayata geçirtebilecek tek kişi yine sensin.
-Ne yani ölmeyi böyle mi adlandırıyorsun?! Ne kibarlık! Dedim kin ve nefret kusarak. Kafasını umutsuz bir vakaymışım gibi iki yana salladı ve devam etti:
-Hadi Alexandra. Atla bir uçurumdan ve gel yanıma.
-Hayıııırr! Git başımdan!! , diye öyle bir bağırdım ki camların çatladığından eminim. Ve bu cümlemle her zamanki gibi ortalık kırmızı, siyah renklerine bürünmüştü. Az önceki melek kadın şimdi bir şeytandı. Etraftan sahibini bilmediğim korkunç kahkahalar, canavara dönüşmüş eski oyuncak bebeklerim, odamda artık gonglamayan ağzı yüzü oluşan ve bana dişlerini gösteren duvardaki saatim, yavaşça taşlaşan vücudum, üstüme çıkan yılanlar ve fareler, bana sivri dişlerini, keskin pençelerini gösteren kedi ve köpekler, en son olarak portreyi tamamlayan cadı sesiyle ''anne'' dediğim kadın:
-Ya kabul edersin ya da olacaklara karışmam! Ve korkunç bir gülüş. Sonraysa...
Merhaba kitaba kabusla başladım inşallah güzel olur ama uzun geldiği için artık bölümleri kısaltacağım. Görüşürüz 😊😊😊^^:D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SEÇİLMİŞ
FantasíaYanlış bir zamanda yanlış bir yerdeyim. Bana tek yardım eden korkusuzluğum. Aşacağım engeller beni korkutacağına daha bir cesaretlendiriyor. Bulunduğum laboratuvardan kurtulmak tek hedefim. Ben bir denek değilim. Ben yüz binlerce muma umut olacak bi...