Pazartesi sabahıydı ve her zaman kalktığımdan biraz daha erken kalktım. Bu hiç bana göre bir hareket değildi fakat her zaman gözüm kapalı ve uyuşuk yaşamamın aksine artık hayatıma yön veriyordum. Yataktan çıktığım gibi okula gitmek için hazırlanmam gerekiyordu ve bunun için erken kalkmak gibi küçük değişiklerle başlamak, elimden en sevdiğim bitter çikolatamı bırakmaktansa, sütlü çikolatamı bırakmak gibi bir şeydi.
Hazırlandığımda, değişimin bir parçası olarak evden koştura koştura değil, sakince çıktım ve servise bindiğimde aklımda tek bir kişi tam turunu tamamlıyordu. İsmini bilmediğim bir kişi.
İlk dersimiz olan Türk Edebiyatı'ndan ödev vardı ve ben dün yapmıştım. Zehra ile Elasu ise sabah okulda yaptılar. Doğuş ise yapmadı. Sanırım geçen sene de böyle sorumsuz davrandığı için kalmıştı. Bu sene de aynı şekilde devam ettiği için kalabilirdi. Onun sınıfta kalmasını istemiyordum. Çünkü kısa zamanda içimde güzel bir yere konulmuştu ve sevdiğim bir arkadaşım olmuştu. Onun için iyi olanı istiyordum.
İlk teneffüste sınıfa Elasu'nun ablası Tuana geldi. Okulun ikinci haftasında evlerine gittiğim zaman onunla tanışana kadar aynı okulda olduğumuzu bilmiyordum. Tanıştığımız için seviniyordum. Çünkü çok iyi anlaşıyorduk ve yanındayken kendimi iyi hissediyordum. Bizim sınıfımızdan bir üst sınıfa gidiyordu ve dolayısıyla onunla aynı yaşta oluyordum. O da bizim gibi bu okula, bu sene gelmişti.
Tuana ve ben sınıfın penceresinin önünde sohbet ederken isimsiz çocuğu gördüm. Onu sürekli düşünmememe rağmen beklemediğim bir şekilde heyecanlanmıştım.
"Sahada voleybol oynayan gri hırkalı çocuğu tanıyor musun?" diye kelimeler ağzımdan döküldü.
Sahaya baktı ve bir kaç saniye sonra cevap verdi ama bana saatler sürmüş gibi geldi. "Tanıyorum. Neden?" dedi.
Ah, sonunda onun hakkında bir şeyler öğrenebilecektim.
Tuana'ya o çocuktan hoşlanıyorum diyemezdim. Çünkü hoşlanmıyordum. Yoksa hoşlanıyor muydum? Hayır, hoşlanmak istemiyordum. Sadece etkileniyordum. Bunu söylemek de kulağa biraz komik geliyordu. Bu bir test olsaydı eğer söyleme yazan şıkkı işaretlerdim.
"Benim dört senedir aşık olduğum çocuğa benziyor. Dikkatimi çekti ve sadece merak ettim."
"Sen dört senedir birine mi aşıksın?" dedi ağzı beş karış açık. Konuyu saptırmasana."Evet."
"Aşık olduğunu söyledin mi? N'oldu?"
Bana günler sonra zahmet edip cevap verdi. Daha sonra da aşağılayıcı bir şaka yaptı.
"Söylemiştim. Hatta bana çıkma teklifi etti ama ben kabul etmedim. Çünkü ciddi bile değildi. Benimle yalnızca alay ediyordu." dedim.
"Ayy, köpek! İyi yapmışsın o zaman. Boşver sevme öylelerini. Onların kendilerine bile faydaları yok. Benimde bir ara sevdiğim bir çocuk vardı, böyle sürekli alay eder, kandırırdı beni. Bende siktiri çektim. "
O an Tuana kadar sert olmak istedim. O zaman bende Tural'a sadece neden gelmedin demek yerine, kendi kendimi yemek yerine içimde kalan herşeyi kusardım.
İsimsiz çocuk acemi değildi. Gerçekten güzel voleybol oynuyordu. Sahada ki sarışın kızla gülüştüler ve kız elini onun omzuna koydu. Fazla yakın duruyorlardı ve kızın parlak bakışlarını buradan bile fark edebiliyordum. Kıskanmıştım. Hayır, kıskanmamalıydım. O benim bir şeyim değildi.
"O çocuğun adı ne?" Az önce o benim birşeyim değil diye düşünmeme rağmen konuya geri dönmüştüm. Döneklikte 1-0 öndeydim.
"Tam hatırlamıyorum. İsmi Burak ya da Halil olmalı."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş Gözlü Adam
RomanceBana baktığı zaman kendimi canlı hissediyordum... Sanki yıllardır kışa mahkum kalmıştım da onun güneş gibi ısıtan bakışlarına ihtiyaç duyuyordum... Ona bu kadar bağlandığımı fark etmemiştim, yokluğu hayatıma davetsiz bir misafir olarak gelen...